Batı Şeria'dan bir Ebu Şuca'a geçti
Batı Şeria’da yükselen direniş hattı, işgalciyi zorlamaya devam ediyor. Son olarak 29 Ağustos 2024 günü İslami Cihad Hareketi’nin askeri kanadı olan Kudüs Tugayları’na bağlı Tulkerim Taburu komutanı Muhammed Cabir (Ebu Şuca’a) işgalcilerle girdiği çatışma sonrası 4 direnişçi ile birlikte şehid oldu. Henüz 26 yaşında olan komutan Ebu Şuca’a, işgalci İsrail tarafından en çok aranan isimlerin başında yer alıyordu. Defalarca suikast girişimlerinden kurtulan Ebu Şuca’a, ne yazık ki son saldırıda hayatını kaybetti.
Ebu Şuca’a’nın peşinde olan
sadece işgalci İsrail değildi. Aynı zamanda Batı Şeria’daki Filistin yönetimi
de peşindeydi. 26 Temmuz 2024’te, bomba hazırlığı yaparken yaralanan Muhammed
Cabir hastaneye kaldırılmış ve akabinde Filistin polisi onu gözaltına almak
için hastaneyi kuşatmıştı. Bölge halkı akın akın hastane çevresine gelerek
Cabir’e sahip çıkmış ve Abbas yönetimine teslim etmemişti.
Muhammed Cabir, Filistin
direnişinin öne çıkardığı karizmatik lider tipine girmeyen bir isim. Fiziki
olarak zayıf bir sima. Karizmatik bir yüzü yok, fotojenik değil. Hitabetinin de
etkileyici olduğunu kimse söyleyemez. Avurtları iyice çökmüş yüzüyle, hızlı
konuşması ve sigarayı içiş biçimiyle mahallenin bıçkın delikanlılarını
andırıyor. Mesleği de öğretmen, imam, doktor, mühendis değil bir berber. Direnişin
içerisindeyken 5 yıl boyunca tutuklu kalan ve sonrasında dükkanındaki eşyaları
satıp kendini tamamen cihada adayan Cabir, kısa süre içerisinde adından söz ettirmeye
başladı. Hazırladığı bombalı tuzaklar sayesinde işgalci zırhlıları için ciddi
bir sorun teşkil etmeye başladı. Yüzü açık sokaklarda, caddelerde elinde
silahıyla defalarca görüntü verdi. İşgalci İsrail tarafından aranırken verdiği
mücadele Mahmud Abbas yönetimini de rahatsız etti. Batı Şeria’nın direniş
bölgesi olarak Cenin’in yanında artık Tulkarim de anılıyordu. İçinde bulunduğu
Nur Şems kampı, açık hedefti artık. Kardeşleri tutuklandı, evi tamamen yıkıldı.
Defalarca suikast teşebbüslerinden kurtuldu. 2024 yılının Nisan ayında,
Muhammed Cabir ile işgalciler arasında 55 saati aşan bir çatışma yaşandı. Nablus
direnişinin komutanı İbrahim Nablusi de olduğu gibi hayattayken şehadet haberi
servis edildi. Herkes onun öldüğünü zannediyordu. Minarelerden selalar okundu.
Ölüm haberi, haber kanallarından servis edilirken, o, arkadaşlarının cenazesine
katılmak için silahıyla birlikte alandaydı, tıpkı İbrahim Nablusi gibi. Bu
olaydan sonra Muhammed Cabir, daha çok konuşulur oldu.
Şehadetinden birkaç hafta evvel The
Guardian’a verdiği röportajı izlerken, bu direnişçinin her an ölebilecek bir
çember içinde yaşadığını, bunun farkında olarak dik durup bir yanda da
mücadeleye devam ettiğini, edecek olduğunu görmek hüzünlendirmişti beni. Silah
arkadaşlarıyla yaptığı gece devriyesi kameralara yansıyordu. “Direniş nasıl
gidiyor?” sorusuna “sokaklarımızda onların çığlıklarını duyuyor,
kanlarını görüyoruz.” Demişti. Röportajın en kritik cümlesi şu idi: “Buldozerin
gelip evimi başıma yıkmasını bekleyemem. Buldozer bana ulaşmadan önce onu yok
etmem gerek”. Bu bilinçle el yapımı bombada kendini geliştiren Cabir, Batı
Şeria’da işgalciye en fazla zarar veren adam olarak öne çıktı.
Hemen hemen tamamı kuşatma
altında olan, kameralarla, ajanlarla takibat halinde olan Batı Şeria’da direniş
liderliği yapmak, kelle koltukta gezmek gibi bir şeydi. Böylesine yakıcı bir
görevi alan, etrafında gençleri toplamaya, direnişi harlamaya devam eden
Muhammed Cabir’i bulmak için işgalci İsrail Batı Şeria’yı hallaç pamuğu gibi
attı. Uçaklarla bombaladı, elektriği kesti. Baskın üzerine baskın yaptı.
Toplamda 16 Filistinli şehid düştü.
Filistin direnişi liderler,
öncüler, dava adamları yetiştirmeye devam ediyor. İslami Cihad, Hamas gibi
hareketler mezhebi taassupları aşarak mücadeleyi ortak bir zeminde sürdürmeye
devam ediyorlar. İşgalci işgale, direniş de mücadeleye devam ediyor. Tek fark 7
Ekim 2023’ten sonra İsrail’in göründüğü kadar güçlü olmadığının herkes
tarafından farkedilmesi oldu. Bu algı da işgalci için sonun başlangıcı anlamına
geliyor.