Dolar (USD)
34.56
Euro (EUR)
36.04
Gram Altın
3002.58
BIST 100
9424.43
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
30 Ekim 2023

​Batı emperyalizmine siyonizm aşısı

Tarih boyunca insanları sömüren Batı Emperyalizminin öncüleri İngiltere, Almanya ve Fransa, Gazze’de soykırım uygulayan İsrail-ABD Siyonizmi’ni destekliyor.

Batı’nın tarihi kirlidir, çekinmeden söyleyelim kanlıdır. Mazlum coğrafyalara baktığımızda Batı’nın kan akıttığı bütün topraklarda kara çizmelerini görürsünüz. Dünyanın birçok bölgesinde katliam yapmış, soykırım uygulamıştır. Bu tarihî bir hakikat. Afrika’dan Asya’ya, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya birçok bölgede masum insanları katlettiler, mallarını yağmaladılar, yer altı zenginliklerini talan ettiler.

ENDÜLÜS’TE YÜZBİNLERCE MÜSLÜMAN KATLEDİLDİ

Batı’nın günah galerisindeki şenaatler saymakla bitmez, anlatmakla tükenmez. Şöyle bir arşivi karıştırmak istediğimde karşıma Cemal Aydın’ın Profesör Rodrigo de Zayas ile yapılmış röportajı çıktı. Zayas orada diyor ki: “Endülüs’te yüzbinlerce Müslüman katledildi.” Türk Edebiyatı dergisinin Mart 1993 tarihli sayısında yer alan uzun mülakatın girişinden haberdar olalım: “Zorla Hıristiyanlaştırılmış Müslüman bir ailenin torunu olan İspanyol tarih profesörü Rodrigo de Zayas, İspanya’da Müslümanlara karşı yapılmış korkunç katliamın bilançosunu 500 yıl sonra belgeleriyle gözler önüne serdi. İspanya Müslümanları ve Devler Irkçılığı başlığıyla yayımladığı kitapta, 756 sayfa boyunca, Endülüs’te yüzyıllar önce atılmış olan çığlıklar harfler, kelimeler ve satırlar hâlinde sayfalara dökülüyor.” Haçlıların Endülüs, Filistin, Suriye ve Irak’ta yaptığı mezalimi, kıymetli yazarımız Nurettin Taşkesen’in eserlerinden öğreniyoruz.

AFRİKA’DA İNSAN AVCILARI

Gazze’de gördüğümüz vahşet yeni değil! Mazlum toplumların kanını içmeyi marifet sayan, bereketli toprakların bütün zenginliklerini sömürüp götüren Batı, mazlum kıta Afrika’yı da vahşice talan etmiş ve siyah kıtanın yeraltı zenginliklerini, bütün madenlerini soyup soğana çevirmişti. Dünyada mevcut olan kıtalar arasında bir kıyaslama yaptığımızda galiba en “mazlum kıta” olarak Afrika’yı kabul etmek gerekiyor. Bu siyah kıtanın mağdurluğu ve mazlumluğu nereden geliyor peki? Niçin hep sömürgeleştirilmeye çalışılmış ve elindeki avucundaki bütün kıymetli cevherleri gasp edilmiş tarih boyunca? Sebebi belli değil mi? Başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerinin ve daha sonra ABD’nin emperyalist iştahları hiç sona ermemiştir. Gelmişler, ‘Siyah İnci’yi soymuşlar, sonra da çekip gitmişler. Bir müddet sonra bir daha gelmişler “Acaba soymadığımız bir yer kaldı mı diye?” bakmışlar. Bu gidiş ve gelişler devam etmiş tarih boyunca. Afrika dünyanın en zengin yeraltı madenlerine sahip iken yazık ki bugün dünyanın en fakir ülkelerinden meydana gelen bir kıta. Çok düşündürücü? Bir ara dünya haritasını incelerken Afrika’daki ülkelerin sınırlarının neredeyse cetvelle çizilmiş gibi dümdüz olduğunu görüp şaşırmıştım. Bu, şaşırtıcı değil aslında! Zira o ülkelerin sınırlarını çizenler ve genelde kukla yönetici tayin edenler, Garb’ın mütecaviz ülkelerinin yöneticileriydi.

YERYÜZÜNE DAĞILAN YAMYAMLAR

Afrika, son bir-kaç asırdır yalnızca Avrupa’nın ve Batı’nın zulmüne, sömürüsüne hedef olmakla kalmadı, İslam âleminin de ihmaline ve lakaytlığına maruz bırakıldı. İslam dünyası, İslam ülkeleri amansız bir keşmekeşliğin içine itildi yıllar boyu. Dünyanın pek çok yerinde Müslümanlar ezilir, sürülür, öldürülürken, Afrika’daki Müslüman halk açlıktan kırılırken petrol zenginleri, kendi havalarında maval okumaktaydı. Bu manzaralar günümüz İslam dünyasının acı hakikatleridir. Akdeniz ve Ege Denizi, Müslüman göçmenlerin mezarlığına dönüştü. Türkiye ve birkaç ülkenin dışında bu katliama itiraz eden yok gibi. Hâlbuki İslam’a göre “Müslümanlar vücut gibidir. Bir organın rahatsızlığından bütün vücut acı duyduğu gibi, bir Müslümanın derdi diğer Müslümanları üzmelidir.”

Sadece Afrika mı? Hayır, Hindistan, Cezayir, Fas, Tunus, Mısır, Suriye, Irak ve Filistin de farklı zamanlarda Batının tasallutuna maruz kaldı. ABD, zulüm üzerine kurulmuş bir devlet. Milyonlarca Kızılderili’yi katleden odur. Bu mazlum insanların topraklarını ele geçirdi ve onları köleleştirdi. Sonra da filmlerinde ve çizgi romanlarında siyah adamları ‘kötü’, beyaz adamları ‘iyi’ gösterdi. Dünyanın beyni bu şekilde yıkandı. Çocukluğumuzda bize dayatılan o çizgi romanları düşünelim. Tommiksleri, Teksasları… Hepsinde buram buram ırkçılık vardı. Bütün beyazlar iyi, siyah derililer kötüydü ve öldürülmeyi hak ediyordu. Korkunç bir kıyım ve vahşet!

BİR ŞUURLANMA BAŞLADI

Bütün bu menfi hadiselere rağmen İslam dünyasında gözle görülür şekilde bir gelişme, derlenip toparlanma, bir araya gelip meseleleri hâl yoluna koyma emareleri görülüyor. Bu gelişme şüphesiz sevindiricidir. Cezayir’deki büyük uyanış görülmeye değer. Bu ülkeye yaptığı gezi sırasında Fransız Cumhurbaşkanı’na gösterilen tavır, zihinlere yerleşti. Küstah Batı, sömürgeci alışkanlığını bırakamıyor. Ama Asya’nın da, Afrika’nın da uyandığı bir döneme girdik artık. Bilhassa, son yıllarda Türkiye’nin İslam ülkeleriyle ve Türk dünyasıyla geliştirdiği sağlam münasebetler “gerçek bir uyanışın pek uzak olmadığını gösteriyor.

İSLAM’IN ADALETİ EGEMEN OLACAK

Dünya büyük bir bunalım içinde. İsrail terör örgütünün bugünlerde Gazze’ye yaptığı sınırsız ve pervasız bombardıman infial uyandırıyor. Maalesef ‘Müslüman’ olduğunu iddia eden ülkelerin yöneticileri de halklarına lâyık olamıyorlar ve kişiliksiz, ürkek, hatta korkak bir tavır içinde. Şüphesiz bu seçilmiş değil, atanmış ‘başkan’ların ortak karakteri. Ama dipten bir dalga geliyor. Bilhassa Arap ülkelerinin yöneticileri çekingen ve çekimser davransalar da büyük kitleler büyük bir tepki ve öfke içinde. Yanı başlarında hunharca katledilen, hatta dünyanın gözü önünde soykırıma tabi tutulan Filistinliler için kahroluyorlar. Acaba bu öfke seli bir patlamaya yol açmaz mı? Bence açar. Yakında Filistin çevresindeki İslam ülkelerinde yaşayan halkların bu alçakça katliama seyirci kalmayacağı aşikâr. Eğer dünya BM’nin ‘derhal ateşkes’ kararına bile ‘alçakça karar’ deyip uymayacaklarını söylüyorsa artık bütün dünyanın şapkasını önüne koyup düşünmesi gerek. Bugün Filistinli Müslümanların başına bela olan İsrail terör örgütü, yarın öbür gün dünyanın diğer bütün ülkeleri için potansiyel tehlike değil mi?

Şüphesiz bütün bu hengâme içinde İslam dünyasının uyanması, dirilmesi, kendine gelip harekete geçmesi gerekiyor. İsrail’in hedefi bugün Gazze ise, yarın da Cidde’dir. Öteki gün de diğer İslam ülkelerinin başkentleri. 57 İslam devletinde yaşayan 2 milyarlık Müslümanların hepsi onların hasmı. Çıldırmış bir canavar gibi, gözü kararmış olan bu devlet görüntülü terör örgütü, şüphesiz sonun başlangıcında. Bugün katlettiği her bebeğin, yaşlının, kadının hesabı kendisinden sorulmalı. Yıktığı camilerden ve kiliselerden, tahrip ettiği hastane ve okullardan dolayı sorgulanmalı. Kendisini üstün ırk sanan Siyonist İsrailliler ruh hastası gibi saldırgan. Derhal kontrol edilmezse dünyanın başına bela olacakları açık. Bu arada ‘kırmızı çizgimiz’ yok diyerek İsrail’i şartsız biçimde destekleyen ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya dünya kamuoyunun tepkisine daha ne kadar direnebilecek? Ülkelerinde her gün yapılan protestolar bu ülkelerin yöneticilerini sarsmayacak mı? Mallarına boykot uygulanıyor. Emperyalistler, menfaatperesttir. Çıkarlarına halel geldiğini anladıklarında şımarttıkları ve azgın bir kuduz köpek gibi insanların üstüne saldıkları İsrail’in ipini elbette çekecek ve onu kontrol edeceklerdir. Ancak bunu yapsalar bile bu ülkelere dünyanın itimadı tamamen sarsıldı. Soykırıma göz yumdukları için onlar da suçlu! Hukuken sorgulanmaları gerekiyor. Vicdanlı vatandaşları isyan ettiğinde ne yapacaklar? Milyonlarca Müslüman, Avrupa ülkelerinde yaşıyor. Bunlar katliama seyirci mi kalacak sanki, elbette tepki gösterecekler.

TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR

Bizim bütün münevverlerimiz Batı’nın sahte yüzünü keşfetmiş ve bunu eserlerinde ilan ve ifşa etmişlerdir. İstiklal Marşı şairimiz Mehmed Âkif, Batı için “Tek dişi kalmış canavar” derken Yahya Kemal, Nihad Sâmi Banarlı, Sâmiha Ayverdi, Cemil Meriç, Kemal Tahir, Ahmet Kabaklı, Sezai Karakoç, Attila İlhan, Erol Güngör, Mehmed Niyazi ve diğer bütün aydınlarımız, mütefekkirlerimiz Batı’nın sahtekârlığını delilleriyle ortaya koymuş, saklamak istediği karanlık yüzünü ortaya çıkarmışlardır. Diriliş Nesli’nin büyük öncüsü merhum Sezai Karakoç, Afrika ile ilgili bir tespitinde şöyle diyordu:

“Afrikalılar klan medeniyetin çağdaş medeniyete geçerken çok hızlı bir değişime uğramaktadırlar. Klan ölürken, klan putları ve klan hainleri de birlikte ölmektedir. Bunun sonucunda Afrikalılar dinsizlikle din değişimi arasında bir seçme yapmak durumuna gelmişlerdi. Gelişen oluş gösteriyor ki, dinsizleşmiyorlar, yeni bir dine giriyorlar. Bunun da sosyolojik sebebi, medeniyet alanına ilk olarak çıkmaları, kendi medeniyet arasında açık seçik bir fark bulunması olsa gerek. Ve ne mutlu bir oluştur ki, bu yeni medeniyet üyeleri hemen hemen kendiliklerinden, İslam’a sarılıyor. Kur’an’da çekirdeklenip boy atmış olan İslam’ın çağrısı böylece Afrika’da günden güne ağızlardan ağızlara ulaşmakta, İslam’ın ışıklarıyla her gün yeni bir tepeyi aydınlatmaktadır. Her gün bir Afrika ırmağı Allah diyerek çağlamakta, her bahar, İslam bad-ı sabasını Afrika ülkelerinde estirmektedir. İslam’ın çağrısı dünyanın her tarafında en yüksek tonuyla duyulduğu ve yükseldiği gün, Afrika’nın dipdiri bir İslam kıtası olduğu gün olacaktır.”

ŞEHİT GAZETECİLERE SUSKUNLUK!

Gazze’de şehit edilen gazetecilerin sayısı, 29’a ulaştı. Bir gazeteci ise ailece katledildi. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de ve Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde ‘gazeteciler cemiyeti”, “gazeteciler birliği” adıyla bazı kuruluşlar var. Bunlar ne iş yapar, kime hizmet ederler? Meslektaşlarının hunharca katledilmesi karşısında niçin sesleri çıkmaz, tepki vermezler? Yoksa Batı medyasıyla birlikte Hamas’ın, yabancı bir gazeteciyi vurmasını mı bekliyorlar? Bu suskunlar, mesleğimizin yüzkarasıdır! Türkiye’de gerçek gazetecilerin bir araya gelmesi ve bu önemli meseleleri konuşması gerekiyor.

CUMHURURİYET’İN 100. YILI

Cumhuriyet’in 100. Yılı’nı kutluyoruz. Hayırlı uğurlu olsun. Birçok kurum ve kuruluş bu seçkin yıldönümü hakkında önemli faaliyetlerde bulunuyor. “Milletimizin sesi” olan Anadolu Ajansı da geçenlerde Rami Kütüphanesi’nde önemli bir programa imza attı. Toplantıya katılan AA Genel Müdürü Serdar Karagöz, yaptığı konuşmada “Anadolu Ajansı olarak Cumhuriyetimizin ilk yüzyılı gibi, ‘Türkiye Yüzyılı’ olarak değerlendirdiğimiz ikinci yüzyılında da ülkemizin hafızası olmaya ve arşivlemeye devam edeceğiz.” dedi. AA’nın Cumhuriyet’in 100. Yılı kapsamında hazırladığı projelerden biri olan “100 Yıl Özel Serisi” kitaplarının tanıtımında konuşan Karagöz, AA Ailesi olarak en kıymetli vazifelerinin dünyaya iz bırakmak olduğunu belirtti. Anadolu Ajansı’nın tarihini özetle dile getiren Karagöz, kurumun yayınevini harekete geçirdiklerini ve “100 Yılın 100 Eseri” isimli beş kitaplık külliyat oluşturduklarını ifade etti. Tarihî mekânda gerçekleşen programa bilim, sanat, basın, kültür ve edebiyat dünyasından seçkin pek çok isim katıldı. Hazırlanan yayınlar arasında 100 Yılın 100 Sanat Eseri, 100 Yılın 100 Edebî Eseri, 100 Yılın 100 Sinema Eseri, 100 Yılın 100 Musiki Eseri ve 100 Yılın 100 Mimari Eseri’nin yanı sıra 100 Yılı Anlamak, Yıllık 1923 ile Cumhuriyet’in Büyük Projeleri kitabı bulunuyor.