Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Ekim 2022

​Başörtüsü Şiiri

Tam 42 yıl önceydi. İstanbul Üniversitesi’nin kapısında o çirkin utanç sahnelerini görmüştüm. Başörtüsü taktıkları için kız arkadaşlarımız fakülteye giremiyor, sınıfta yapılan derslere alınmıyordu. Hâlbuki Anadolu’dan ne umutlarla gelmişlerdi İstanbul’a. Edebiyat okuyacaklardı.Üstelik çoğu, yoksul ailelerin çocuklarıydı. İnançları yüzünden cezalandırıyorlardı. Kimi tahsilini hemenbıraktı, kimi Viyana’ya gitti okuyabilmek için. Kimi de içi kan ağlayarak başını açtı veya peruk taktı. Rahmetli Turgut Özal, o rezil yasağı kaldırmak için çok uğraştı ama muvaffak olamadı. Zira darbeciler, despottu. Sonra malum güruh, ‘ikna odaları’nı kurdular; öğrencilere baskı ve işkence uyguladılar.

Dünyada eşine rastlanmayacak bu baskı ve zulmün tarihi, daha da eskilere dayanıyor. 1967-68 öğretim döneminde Ankara İlahiyat Fakültesi’nde okuyan Hatice Babacan, okula başörtüsüyle gelince fırtına kopar. Yüksekokulda bazı sol ve laikçi öğretim üyeleri, başörtüsüne alenen savaş açarlar. Hatice Hanım ise, “Madem burası İlahiyat Fakültesi ve ben buraya İslami tedrisat görmeye geldim. Ben artık İslam’ın emirlerinden olan tesettüre riayet edecek ve başımı örteceğim.” der. Okul idaresi bunu kabul etmez, hemen hakkında soruşturma başlatır. Konu basına yansır, meclise intikal eder. Uzun hikâye. Keşke Hatice Babacan Olayı’nın romanı yazılıp filmi çekilse.

Sadece İstanbul Üniversitesi’nde değildi bahsettiğim o baskı ve yasaklar. Yurt geneline yayılmıştı. Kanunlarda ve Anayasa’da bu hürriyetin olmadığı öne sürülüyor, saçma gerekçelerle on binlerce kız öğrencinin eğitim hakkı elinden alınıyordu. Bazı arkadaşlarla öğretim üyelerini ziyaret etmiş, meseleyi çözmelerini istemiştik. Ama anlı şanlı koca profesörler bile bu konuda âciz kalıyor, hatta müdahale edemedikleri için üzülüyor, mahcup duruma düşüyordu.

Fakültede temiz yürekli, iyi niyetli hocalarımız vardı. Ve onlar da öğrencileriyle birlikte bu haksız, hukuksuz, kanunsuz ve vicdansız uygulamayı reddediyor, idare ile görüşüp mücadele ediyorlardı. Ancak Darbeciler, insan haklarını umursamıyor, öğrenim hakkını önemsemiyorlardı. Bu zalimliğe karşı en yiğitçe ve insani tavrı, Sosyoloji Bölümü’nün kahraman hocası, mütefekkir Cemil Meriç merhumun kızı, muhterem Ümit Meriç Hanımefendi koydu ve âdeta yasakçılara bir bayrak açarak kendisi de başörtüsü taktı, fakülteye o şekilde girdi. Sonra da istifa edip egemenlere bir Osmanlı şamarı indirdi.

Beyazıt Meydanı’nda toplanan ve hukuksuzluğu protesto eden kız öğrencilerimiz bazen tartaklandı, bazen de tutuklanıp karakollara götürüldü. 28 Şubat’ta dibe vuran bu zulüm devrini büyük romancımız Üstün İnanç,Yalnız Değilsiniz romanında dile getirdi. Yönetmen Mesut Uçakan da filme çekti.Sıkıntılar Ak Parti’nin iktidara gelişiyle önce hafifledi, sonra da tamamen bitti. Şükürler olsun ki bugün kıyafet serbest. İsteyen hanımlar, başörtüsü takarak tesettürlü kıyafetleriyle kamuda çalışabiliyor. Bugünkü iktidar meseleyi çözdü.

Şimdi konu tekrar gündeme getirildi. Bir kanun maddesiyle bu meselenin çözümü teklif edildi. Ancak Cumhurbaşkanımız Erdoğan, doğru bir karar vererek konunun Anayasa’ya eklenecek madde ile kökünden çözülebileceğini, bunun için müracaat edileceğini söyledi. Böylece başörtüsü, Anayasal güvence altına alınabilecektir. Şimdi imtihan başlıyor. Bakalım yarım yüzyılı aşkın süredir toplumu gereksiz yere meşgul eden ve geren bu mesele çözülecek midir? İnşallah diğer partiler de bu konuda uyumlu olur ve çekilen acılar sona erer. Aksi takdirde retçi müzmin muhalifler, tarih boyunca baskıcı uygulamalarıyla suçlandıkları gibi bu şekilde töhmet altında kalmaya devam edeceklerdir.

Merhum şairimiz Arif Nihat Asya, yıllar önce “Başörtüsü” adlı olağanüstü bir şiir yazmıştı. İşte hislerimize tercüman olan bu hakikatli, hüzünlü şiir:“Ne demekmiş/“Yasak!”/İşiniz mi kalmadı/Yapacak?/Ne diye karışırsınız/Saçımıza-başımıza,/Bizi oyuncağınız mı sandınız/Bakıp yaşımıza?/Sebebini anlatamayacağınız/Çocukça bir devrim hevesinden/Karşınızdaki en güzel portreleri/Mahrûm ettiniz çerçevesinden!/Kim demiş ki:“Başörtüsüydü o?”/Başımızın -renk renk-/Süsüydü o!/Altında saçlarımız,/Arkadan ne hoş sarkardı:/Kimimizde -örgü örgü- sarmaşıklaşır…/Kimimizde, su olup, akardı!/Şu bu nâmına “Yasak!” demiş/Bulunduğunuz, tezelden;/Ne olurdu, anlasaydınız biraz da,/Güzellikten, güzelden!/Siz, bizden değilsiniz,/Tanımıyoruz hiçbirinizi,/Çekin başımızdan/Ellerinizi!/Bir gericilik tutturmuşsunuz;/Gericilik değil Türk’ün köy modasıdır bu…/Üstelik ninemizin başımızda/Taşıdığımız hâtırasıdır bu!/Dediniz: “Çıkacak başınızdan/Başörtünüz!”/Alın -öyleyse- onunla/Yüzünüzü örtünüz!”