Dolar (USD)
32.59
Euro (EUR)
34.80
Gram Altın
2420.54
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Haziran 2013

Başörtülüleri bu ülkeden atalım!

Ülkemizde hangi kesim eleştiri yapacak olsa, lafın ucuna başörtülüleri dolaması bir kanun sanki. Yazılı olmayan, ama yerleşik bir kuralu2026

Nedense muhafazakar camianın aydınından, ağzı laf yapmayı beceremeyenine kadar ilk eleştiri konusunu hep başörtülü kadınlar oluşturur. Camia erkeklerinin handikaplarını, çifte standartlarını görmek yerine çözüm önerileri geliştirmek yerine nedense gündemlerini hep başörtülü kadınlar oluşturur. En koyu muhabbetler, başörtülü kadınların nasıl değiştiği, yozlaştığı konuşulurken yapılır!

Başörtülülerin gayri İslami yaşamları yerden yere vurulur. Bu kızgın cümlelerin ortalarda savrulduğu konuşmalarda söz bir türlü mahalle erkeklerinin nasıl değişip yozlaştığına, sekülerleştiğine gelmez.

Hayat felsefesi başka başka dinamiklerden beslenen camiada da durum farklı görünmez. İslami/muhafazakar kesimi eleştirmek isteyenler de söze türbanlı kadından başlar, siyasal simge olarak kullanılmasından devam eder sonunda lafı bir şekilde başörtülülerin her yerde karşılarına çıktıklarına getirir, şikayet ederler.

Kimi demokrat ve insan hakları savunuculuğu yapanların da bu çemberden çıkamaması, feministlerin de bu çarkın içinde dönmesi bizim ülkemizde olağan sayılır.

Düşünsel mekanizmasını çok da kullanmayan, aklı siyasi konular çok da ermeyen kişilerin bu tür tepkiler vermesini bir yere kadar mübah görsek de özellikle insan hakları savunucularını ve feministleri anlamak bize biraz zor gelir.

Fikirlerinin beslenme noktasını insan ve kadın olarak belirlemiş, mürekkep yalamış insanların bu tavırları başörtülüleri hep incitir.

Kadına yönelik en küçük olumsuzlamada dahi kamuoyu oluşturmaya çalışan feministlerin, başörtülü kadına yönelen bu cinsiyetçi çıkışa duyarsız kalması üzücüdür.

Son gezi parkı olayları bağlamında da bundan farklı bir tablo görünmedi. Hatta, yer yer ortaya çıkan tepki, başörtülüleri ürkütecek boyuttaydı.

Sözde, yaşam haklarına müdahaleyi protesto eden grubun başörtülülere gösterdikleri acımasız ve öfkeli tutum neyin dışavurumu olabiliru2026

Araba kullanan başörtülülerin taciz edilmeleri, toplu taşıma araçlarından indirilmeleri türünden davranışlar siyasi bir nefretin cinsiyetçi yansıması mıydı?!

Hissedilen nefret ve öfkenin, başındaki örtünün kimliksel bir tanıklık ettiği kadına yönelmesi kabul edilebilir mi?

Neyse ki bu sefer feminist kadınlardan, şimdiye kadar görmediğimiz bir çıkış geldi. "İstanbul Feminist Kolektif" imzasıyla yayınlanan bildiri, bugüne kadar görülmemiş konseptteydi.

İktidara; kürtaj, üç çocuk gibi konularda öfkeli olduklarını söyleyen sosyalist feministler devamında ilgi çekici açıklamada bulunulmuş, ancak bu öfkenin icraatların sorumlusu olmadıkları halde kadınlara yönelmesi eleştirilmiş. Kadınlara yöneltilen küfür, taciz ve tepkiler eleştirilirken başörtülü kadınlara da benzer bir öfkeyle yaklaşmanın asla haklı ve anlaşılır olmadığı deklare edilmiş!

Öncelikle kadının, birilerinin eşi, kızı, sevgilisi olarak kimliksizleştirmesine karşı çıkılmış; daha sonra da başı örtülü/açık gibi sınıflandırmalar yapılmasınau2026

Eş, kız ve açık, kapalı gibi kategorizasyonlarla kadının varoluşunun çizilen temsillere sıkıştırılmasına reddiye yapılmış.

Bu çıkış, ülkemiz feminizminin varacağı noktayı göstermesi açısından anlamlı ve belirgin bir işaret olacak gibi görünüyor. Şimdiye kadar kadın haklarını savunurken örtülü olduğu için saldırıya/tacize/yasağa uğrayan kadını yok sayan feminizmin, bundan sonra farklı bir bakış açısı oluşturacağının işareti sanki!

Başörtülü kadına yönelik bu ayrımcılığa işaret ettikten sonra, erkek kabahatini cezalandırmak için bile kadına saldıran zihniyete değinmeden geçmemiz doğru olmaz.

Cürmü işleyen erkeği cezalandırmak, tekdir etmek yerine onun annesine/eşine, kızına yönelen sözlü ve fiziksel şiddeti anlamak bir kadın için oldukça güç. Karşısındaki erkeğe güç yetiremediklerinden midir, yahut erkeği toplumdaki namus algısı çerçevesinde üzmek, tahkir etmek amacıyla mıdır bilemeyiz ama sonucun kadını üzdüğü bir gerçek.

Aslında her geçen gün literatüre giren yeni moda küfürlerle kadınlara cinsel tacizlerde bulunmak kadının ne onuruna ne de kimliğine zarar verir. Söylenenler, sadece küfrü edenin sığ ve dar bakışını yansıtır o kadar!

Her ne kadar ünlülerden alıntı yapmayı sevmesem de olguyu mükemmel açıklayacak olan bir Mevlana sözüyle kelamımı bitirmek isterim: "Köpeklerin dudakları değdi diye deniz kirlenmez!"

twitter.com:sabihadogann