Başkasını kıskanmak mutsuzluğa yol açar
Önce kıskançlığın tarifine bakalım: "Bir başkasının üstünlüğü, daha iyi olan şartları karşısında duyulan haset." (Büyük Larousse)
TDK Türkçe Sözlüğü'nde "kıskanmak" kelimesinin izahı şöyle:
1- Sevgide veya kendisiyle ilişkili şeylerde bir başkasının ortaklığına veya üstün durumda görünmesine dayanamamak.
2- Herhangi bir bakımdan kendinden üstün gördüğü birinin bu üstünlüğünden acı duymak, haset etmek.
3- Esirgemek, çok görmek.
4- Yerinde olmayı istemek, imrenmek.
Demek ki kıskanmak terimi birkaç anlamı içinde barındırmaktadır. Bunlardan biri; başkalarının başarı, statü, şans, mal, iyi görünüş, makam, haslet veya başka bir özelliğini çekemeyerek onların kaybolmasını, o kişide kalmamasını istemektir. Buna haset veya çekememezlik adı verilir. Hiç hoş olmayan, yıkıcı bir duygudur.
Diğer kıskançlık şekliyse beğenilen, hoşlanılan bir şeyi edinme veya beğenilen bir kişi veya şeye benzemeyi istemektir. Buna gıpta etmek veya imrenmek adı verilir. Özellikli iyi huy, haslet, manevi haller gibi durumlarda olduğunda takdir edilir, kişileri daha mükemmele götürmeye vesile olur.
Burada sözünü edeceğimiz, insanları mutsuzluğa sürükleyen, hemen herkesin utandığı ve sakınmaya çalıştığı haset anlamındaki kıskançlıktır.
Aslında kıskançlığı incelemek hiç de kolay değildir. Dışavurumları çok farklı şekillerde olabildiği için kolaylıkla gözlenemez.
Kişiye hastır ve çoğunlukla bastırılan ve reddedilen bir duygudur. İmam Gazali, Kimya-yı Saadet adlı eserinde, "Bil ki haset, bir kimseye nimet gelir, sen onu beğenmezsin, istemezsin, o nimetin onun elinden çıkmasını istersin demektir. Buysa kesin delillerle haramdır. Allah Teala'nın takdirini ve hükmünü beğenmemeyi gösterir. Kalbin pisliği, habisliğidir. Zira sana verilmeyen bir nimetin, başkasında bulunmamasını istemek, habislikten başka bir şey değildir. Fakat onda bulunmamasını istemez de kendisi de onun gibi olmak isterse bu nimeti beğenmeme olmaz. Buna gıpta derler. Din işlerinde olursa gayet güzeldir. Hatta vacip bile olur" demektedir.
Kıskançlık perişan edebilir veya motive ederek harekete geçirebilir. Çekememezlik (haset) şeklindeyse yıkıcı, imrenme (gıpta) tarzındaysa yapıcı güce sahiptir. Kıskançlık içimizde bir yara açar. Bu yara üzerinde saplantı halinde çok düşünürsek derinliği artar. Ama eğer bu yarayı yapıcı hareketle doldurursak, kıskançlık fayda vererek bizi ileriye bile götürebilir.
Tabii, burada kıskanılan haslet de önemlidir. Kıskanılan şey, bir servetin miras kalması, bir piyango kazanmak veya güzel görünümse, yapılabilecek pek bir şey olmadığından doğru değildir. Biyoloji ve kaderin herkese ayrı bir çizgi çizdiğini, ancak insanların iradesiyle pek çok şeyin yapılabileceğini bilmek gerekir.
Ama kıskançlığın hedefi, mesela belli bir alanda başarıysa bu ayrıdır. Şahsen kariyer yaparken kendimi bu şekilde motive etmiştim. Benden yaşça küçük bir bayan, doçent olarak üstün bir konuma geçmişti. Devamlı bunun olmayacağını düşünerek azimle çalışmış, kariyer sahibi olarak bayana kendimi ezdirmemiştim. Yani kıskançlık, bu haliyle faydalı şekle çevrilmişti.
Haset zararlıdır
Kıskançlık (haset) kişinin kendisini utanç içinde hissetmesine yol açar. Birini bizim istediğimiz şeye sahip olmamasını arzuladığımızı fark ettiğimizde, adi ve bencil olduğumuz için kendimizden nefret duyarız.
Devamlı başkalarının sahip olduğu ve bizim sahip olmadığımız şeyler üzerinde durmak kişiyi alçaltır. Önce kendi gözümüzden düşeriz; üstelik kimse de, hep bir şeyin eksikliğini hisseden böyle biriyle samimi olmak veya iş yapmak istemez. Sonunda kıskançlık. "Çok şükür her şeyim yeterli!" fikrinden bizi "Yeterli değil!"e dönüştürür. Gerçekten bir eksiğimiz olmadığında bile, bir şeyden mührüm olmanın acısını hissetmemize yol açar. Bu şanssızlık ve yetersizlik kompleksi öyle yüksek seviyeye ulaşabilir ki; memnuniyet, sevinç veya minnettarlık gibi tüm mutluluk getiren duyguları hissetmemiz imkansızdır. Bu özelliklerden mahrum bir hayat, gerçekten anlamsız ve boştur.
Haset şeklindeki kıskançlık, ruh yapımıza zararlıdır. Kişiyi daima üzüntüde, endişede ve sıkıntıda bırakır. Çünkü daima çekemediği şahsı gözler ve onun sıkıntıda olmasını ister. Bu hareketinden haset ettiği kişiye zarar gelmediği halde kendisini gereksiz yere hep yıpratır.
Hasedin içyüzü
Hasedin lüzumsuzluğunu anlamanın en etkili yollarından biri, şiddetle arzu edilen şeylere sahip olan kişilerle zaman geçirip onları incelemektir. Görünüşte bu acayip gelebilir. Kendimizden daha üstün ve kıyaslama yaparken daha şanslı hissedeceğimiz bu kişilerle birlikte olmak, hasedi gidermek için etkili bir yoldur.
İlk olarak, kıskandığımız insanları yakından tanımakla hayatlarının göz kamaştıran yönünü değil, bütününü görür hale geliriz. Asla tahmin edemeyeceğimiz kusur ve zaaflarının olduğunun farkına varabiliriz. Kaderin onlara verdiği avantajların yanında, onların bizim yaşadıklarımızın çok üstünde zorluk ve sıkıntılara katlanmak zorunda olduklarını keşfedebiliriz. Belki de onlar bizi kıskanıyorlardır.
Otuz beşi yıllık psikiyatri tecrübem sonucunda bunun böyle olduğuna katiyetle inanmıyorum. Dıştan kıskanılan insanları tanıma fırsatı olduğunda görüyorum ki, o kadar önemli dertleri var ki, adeta kendi problemine fikse olmuş durumdalar.
Peygamber Efendimiz haset şeklindeki bu kıskançlığı:
"Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyiniz!"
"Kıskançlıktan kaçınınız; kıskançlık, ateşin odunu veya çalış çırpıyı yediği gibi insanın güzel amellerini yiyip götürür!" sözleriyle yasaklamıştır.
Diyelim zengin, etkili bir işadamı çevresinde kıskanılan bir konumdadır. Bir vesileyle muayenehaneme gelmiş, konuşmuşumdur. Görürüm ki, ya aileden düzelmeyen bir hastalık, ya korkunç bir geçimsizlik veya özürlü bir çocuk, ya da bir sürü başka problem şahsın kafasını kemiriyor, onu rahat bırakmıyordur. Bir defasında iş yerindeki sıkıntılarından çıldıracak gibi olan bir zengin "Ah doktor bey!" demişti. "İnanın aydan aya maaşını alan ve eve işini taşımayan bir memur olmayı ne kadar isterdim!"
Etrafında taliplerin döndüğü güzel bir kız evlenir; ya kocasıyla geçimsizdir veya çocuğu olmaz. "Ah" der kızımız. "Bu dertlerim bulunmasaydı da güzel de olmasaydım!"
Kıskanılan kişiyi yakından tanımanın ikinci faydası, kıskanılan özelliğin nasıl elde edilebileceğini öğrenmeyi sağlar. Biyolojik bir haslet kıskanılıyorsa bu zararlıdır ve çaresi yoktur. Ancak kıskançlığın hedefi mesela belli bir alanda başarıysa, buna sahip olanları tanımak gerekir. Bizim de elde edebileceğimiz yeteneklere, eğitime veya şahsi özelliklere mi sahipler? Yoksa çalışma metotları veya dünyaya bakış tarzları mı değişik? Örnek alabileceğimiz bir plan mı uyguladılar? Tecrübelerime göre, kıskanılan insanlar bizlerden pek farklı değillerdir. Onları tanımak ve incelemek, daha önce "Buna sahip olabilmeyi isterdim" yerine "Bunu ben de yapabilirim!" şeklinde düşünce değişikliğine yol açabilir. Bu da kişiyi atılımlara sevk eder.
Kıskançlığı olumlu harekete dönüştürebilmek için yapılması gereken şeyler vardır. İlk olarak, hissedilebilecek kin ve düşmanlıktan kurtulmalıdır. Başka birinin bizim sahip olduğumuz şeyi elde edememesini dilemekten veya kaybetmesini arzulamaktan vazgeçmeliyiz. Daha sonra ileri aşamaya geçebiliriz; kıskandığımız haslete hayranlık duyarsak, kendimizin daha azına sahip olduğumuzu düşünmemiz, başkasının daha fazla şeyi olmasından dolayı bizi rahatsız etmez. Son safhadaysa, hayranlıktan rekabete geçebiliriz. Onu kıskanılır yapan özellikleri şahsımızda geliştirmeli ve böylelikle de kendimizde beğenilecek hasletleri artırmalıyız. Kıskançlığın güzel huylarımızla birlikte aynı anda olmayacağını bilmeliyiz.
Dr. John Preston, "Acıların Ötesinde Yaşamak" adıyla dilimize çevrilen kitabında; insanların birbirlerinden farklı olsalar da bazı temel noktalarda benzeştiğini söylemekte ve büyükbabasının "Şunu her zaman önemli bir insan olursa olsun, o kişi de tuvalete girerken herkes gibi pantolonunu indirmek zorundadır!" dersini kendisine verdiğini anlatmaktadır.
Ne yapmalı?
Kıskançlık hissettiğimizi anladığımızda durumu incelemeli, düşüncesizce hareket etmemeliyiz.
Acaba niçin kıskanıyoruz? Aslında kötü biri olduğumuzdan değil, sadece bir şeyin eksikliğini hissettiğimizden bu durumun ortaya çıktığını bilmeliyiz. Kıskandığımız insanı tanıyorsak, hayatının sadece parıltılılardan ibaret olmadığını, birçok dertlerinin de bulunduğunu görmeliyiz. Böylelikle bu kadar kıskanmaya gerek olmadığını anlar, belki o kişiye acımaya başlarız.
Kıskandığımız kişiye saygı ve hayranlık duymaya çalışmalıyız. Ardından özellik ve yeteneklerinin neler olduğunu bularak benzerlerini nasıl edinebileceğimizi düşünmeli ve gerekli yapıcı tedbirleri almalıyız.
Yoksa kıskançlığın bedenimize ve ruhumuza birçok zararları vardır. Sürekli olarak bizden daha üstün, daha güzel veya daha başarılı olanlarla yaptığımız kıyaslamalar bizde kıskançlığa, hayal kırıklığına ve dolayısıyla mutsuzluğa yol açar. Bunun yerine, kendimizi bizden daha az talihli olanlarla kıyaslarsak ve bunu sahip olduğumuz her şeye yansıtırsak hayatımızdan daha tatmin olur, daha mutlu olabiliriz.