Başkanlık sistemi milletin projesidir
Eski Türkiye tipi parlamenter sistemin kaos ve kriz ürettiği yıllardı. Tarih, 19 Şubat 2001 Yer, Milli Güvenlik Kurulu toplantısı. Kafası atan cumhurbaşkanı elindeki anayasa kitapçığını dönemin başbakanına doğru fırlatınca olanlar oldu. Türkiye, dönemin başbakanının ağlamaklı ses tonuyla yaptığı açıklamanın ardından tarihinde görülmemiş krizini yaşadı. Borsa % 14.6 düştü, repo faizleri %7 bin 500'e fırladı. Merkez Bankası'ndan yaklaşık 7.6 milyar dolarlık döviz çıkışı oldu. 3.5 milyar dolarlık sermaye çıkışıyla döviz fiyatları ve faizler yükseldi. Kriz öncesi 670 bin TL olan dolar Nisan'da 1 milyon 161 seviyesini gördü. 21 Şubat'ta bankalar arası para piyasasında gecelik faiz % 6.200'e kadar çıktı. TL'nin değeri %40 civarında düştü. Devletin borcu eski parayla 29 katrilyon TL artmıştı. Anlayacağınız parlamenter sistemin ürettiği bu bozuk düzenin faturası yine millete kesilmiştiu2026
Sadece 2001 yılına mahsus değil Türkiye 60 yıldır yüksek enflasyonla, krizlerle, darbelerle, vesayetle, fakirlikle boğuşuyor. Koalisyonlu hükümet dönemlerinde başka ne beklenirdi! Bakınız 1995 yılında % 65.5 olan enflasyon 1996 yılının sonuna gelindiğinde %84.9'u buldu. Bu yıllarda ülke %6 oranında küçülmüş enflasyon %70'lere tırmanmıştı. Faizlerin yıllık ortalama bileşik oranı %106'ya kadar ulaşmıştı. 1947 yılında yakasını IMF'ye kaptıran Türkiye o günden beri tam 37 hükümet eskitmesine rağmen katlanarak artan borçlarla ülkeyi sürekli mali anlamda köşeye sıkıştıran bir başka belayla boğuşuyordu. 52 yıldır süren anlaşmalarla Türkiye IMF'ten tam 50 milyar dolar borç aldı. Millet bu tefeci kurumdan ancak Erdoğan döneminde 14 Mayıs 2013 tarihinde kurtuldu. Tüm borçlar sıfırlandığı gibi IMF'ye borç verecek duruma geldi.
Türkiye, parlamenter sistemin ürettiği bozuk düzenden çok çekti. Şöyle geçmişe doğru baktığımızda geride milletin çektiği ızdıraptan başka bir şey göremezsiniz. Çocuklarını hastane köşelerinde rehin bırakan aileler, maaş kuyruklarında yaşamını yitiren zavallı fakir Anadolu insanları, kendi çocuklarının yemin merasimini kışlaların tel örgüleri arkasında izlemek durumunda bırakılan başörtülü anneler, okul birincisi olduğu halde sırf başörtülü olduğu için eğitim hakları elinden alınan fakir kız çocukları, katsayı zulmü altında inleyen imam hatip öğrencileriu2026 Ve sürekli milletin sırtına yüklenen borçlaru2026 Sadece 28 Şubat'ta 25 bankanın devlete maliyeti 30 milyar 183 milyon dolardı. Ülkenin bu denli sefalet içinde olduğu yıllarda CHP'nin birinci gündem maddesi hep laiklik oldu! Millet sefalet içindeyken onlar laiklik elden gitmesin diye çırpındı! Kaldı ki kurulduğu günden bugüne milletle hiçbir şekilde irtibatı olmayan, millete asla acımayan, fakirleşmesine neden olan bu zorba partinin yüz yıldır gündemi hiç değişmedi!
Erdoğan, iktidara geldiğinde 116,3 milyar dolar YTL olan Türkiye'nin reel milli gelirini ilk dört yıl içinde 154.3 milyar YTL'ye çıkardı. Sadece 2 yıl içinde enflasyon son 34 yılın rekorunu kırarak %9.4'e düştü.2012 yılına gelindiğinde enflasyon 6.16'ya gerileyerek 1968 yılından beri tarihin en düşük seviyesini gördü. 2001 yılında %9.5 küçülen Türkiye Erdoğan'la yıllık ortalama 6.7 oranında büyüme göstermeye başladı. 28 milyar dolar TCMB altın ve döviz rezervi 2012 yılında 122,1 milyar dolara yükseldi. Cumhuriyet tarihi boyunca sadece 6 bin km yapılabilen bölünmüş yol Erdoğan döneminde 22,6 bin km'ye çıkarıldı. Marmaray, köprüler, enerji projeleri, yerli savunma sanayi, eğitime ayrılan bütçeler en önemlisi de yıllardır ötekileştirilen, hakları, hukukları gasp edilen farklılıklara yönelik atılan insani ve hukuki adımlaru2026"Ulan öküz Anadolular" zihniyetinden "Sizleri Allah için seviyorum" anlayışına ve merhametine ancak Erdoğan döneminde ulaşıldı. Daha da mühimi kadim tarihiyle bağ kuran milletin özgüven kazandığı ender bir kırılma yaşandı.
Türkiye yıllardır güvenliği NATO'ya, ekonomisi IMF'ye siyaseti seküler batı aklına, değerleri ise 6 Ok'a bağlı ve bağımlı az gelişmiş bir ülke statüsünde tutulmak istendi. Bu aynı zamanda küresel finans oligarşinin "Yeni Dünya Düzeni" diye yutturmaya çalıştığı sömürgeci düzenin yörüngesinde olmak anlamına geliyordu. Türkiye, on yıldır bu yörüngeden çıkma mücadelesi veriyor. Bu yüzdendir ki en son 15 Temmuz işgal teşebbüsü olmak üzere FETÖ, PKK, DAEŞ ortaklığında birbirinden şiddetli operasyonlar geçirdi. CHP, HDP, SP gibi irili ufaklı siyasi partiler, akademisyenler, yazarlar, sanatçılar ve en son kendilerini mahalleden sayan AK Partili görünümlü 28 Şubatçı İslamcı tayfası da dahil olmak üzere ülke aleyhine faaliyet yürüten tüm kesimler Erdoğan liderliğinde yürütülen bu onurlu mücadeleyi engellemeye çalıştılar.
Ne var ki millet başından beri bu topraklarda yaşıyor olmanın verdiği bilinç ve sorumlulukla hareket etmektedir. Bu bakımdan başkanlık sistemi bir millet projesidir. Ve sistem değişikliği yıllardır darbelerle, yasaklarla bir hayat geçirmek zorunda bırakılan bu milletin hakkıdır. Her geçen gün gelişen ve büyük hedefler yapan bir ülke, tekçi, dar sürekli vesayet üreten yönetim sistemlerine mahku00fbm bırakılamaz. Erdoğan yüz yıl sonra ülke insanına büyük bir özgüven aşıladı. Bakınız bu ceberut eski Türkiye'yi temsil eden "hayır" cephesiyle, güçlü, özgür, zengin yeni bir Türkiye isteyen milletin mücadelesidir. Ve bu tarihi bir kırılma anıdır. Dolayısıyla kendi politikalarını kendisi üreten, bağımsız bir Türkiye için sistem değişikliğine ' EVET" demeliyiz.