Dolar (USD)
34.01
Euro (EUR)
37.98
Gram Altın
2831.72
BIST 100
9975.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Eylül 2024

​Başkanlık seçimlerinden büyük sıfırlamaya

Piyasaların geleceği ve tüm ülkelerin ekonomi politikaları açısından yaklaşan ABD seçimlerinin önemi her geçen gün artmaya devam ediyor. Bir tarafta klasik ılıman küreselci politikalarına devam etmek isteyen demokratlar, diğer tarafta bu politikaların başta ABD ekonomisi olmak üzere tüm dünyayı perişan ettiğini savunan cumhuriyetçiler. Üstelik başlarında ABD tarihinin en ilginç ve kontrol edilemez eski başkanı…

İthalat vergilerini Çin için atom bombasına çevirmeyi, FED’i sıkıştırıp bunaltmayı, küresel elitlerin canını alabildiğine sıkmayı planlayan Trump’ın yol haritasıyla ile Harris’in takibi sürdürmeye niyetli olduğu güzergâh hiç ama hiç birbirine benzemiyor.

Şartlar böylesine derin yol ayrımlarının var olduğu bir seçime göre gelişecek olduğundan da piyasalar haftalardır bir türlü istikrarlı bir rota tutturmayı başaramıyor. Seçim yaklaştıkça savrulmaların artma ihtimali de oldukça yüksek…

ABD seçimleri hem Avrupa’nın hem de Çin’in çok yüksek derecede kaderini etkileyecek. Adım adım deflasyona sürüklenen bir Çin tablosuyla karşı karşıyayız. İhracat canavarı bir ülkenin deflasyona sürüklendiğinde neler olduğunu daha önce Japonya sayesinde tecrübe ettik.

Seksenli yıllarda ABD’yi kendi ürünleri açısından adeta açık pazara dönüştürüp parasını sürekli halde devalüe ederek ihracat canavarına dönüşen Japonların hazin sonlu hikayesini hatırlayalım. 1985 yılında ABD ve diğer Batı’nın ihracatçı ülkeleri, devasa ihracatıyla rezerv para doların kullanım yoğunluğunu azaltan ve ABD ekonomisini ithalata bağımlı hale getiren ordusuz Japonya’nın boğazına basıp bu düzenin köküne dinamit koyacak olan “parasını devalüe edememe anlaşmasının” altına imza atmasını sağladılar. Parasını devalüe edemeyen bir ülkenin ihracatını rakiplerine karşı artırması artık mümkün olmayacağından teknoloji devi Japonların kısa sürede nefesi kesildi ve o günlerde Çin’in de henüz hazırlık liginde olmasından ötürü teknolojide ihracat devleri yine ABD ve Batı Almanya oldu. (Bakınız: Plaza Anlaşması)

Çinliler Japonların yaptığı hataları yapmadan pandemiye kadar geldiler. Bu hikayeden büyük ders çıkardılar. ABD’liler defalarca parasını devalüe etmemesi ve bu yolla ihracatını yavaşlatması için defalarca girişimde bulunsa da Çinliler ordusuz Japonlara benzemediğinden muvaffak olamadılar. Ta ki pandemiye kadar…

Pandemi işleri değiştirdi. Çin özellikle GSYH’sinin %30’unu oluşturan (5 trilyon dolarlık) emlak piyasasından ciddi zarar gördüler. Çünkü dünyadaki diğer ülkelerin çoğundan farklı olarak var olmayan projelerin yani geleceğin kredilendirildiği bir gayrimenkul sistemine sahipler. Pandemi bu kar topu gibi büyüyen düzeni adeta atomlarına ayırdı. Üç senedir toparlayamıyorlar.

Üstüne bir de şimdi en büyük ticaret partnerinin başkanlık koltuğuna, Büyük Amerika hayalleri kuran ve gümrük vergileriyle tüm ticari düzeni alt üst etmeye hazırlanan bir aday var. Söz konusu ekonomi politikaları Çin ile başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerini de derinden etkileyecek durumda. Çünkü Avrupa ülkeleri için de Çin en önemli ihracat pazarı…Hali hazırda resesyon döneminin başlaması üzerine faiz indirimine başlayıp toparlanmaya çalışan Avrupa’yı çok sıkıntılı günler bekliyor.

Bugün faiz indirimi yapması beklenen ABD için de işlerin ne kadar zorlaşacağı seçimden sonra netleşecek. 30 trilyonu aşkın kamu borcunun finanse edilmesi için artık gelirleri yetmeyen ABD’de seçilecek başkana göre faiz indirimi süreci ciddi farklılık gösterebilir.

Faiz indirimleriyle piyasalara sihirli değnek ile dokunulacağını düşünenler çok ciddi şekilde yanılıyor. Daha önceki tüm faiz indirimi süreçlerini incelediğimizde karşımıza her defasında piyasaların 6-9 aylık problemli dönemler geçirdiğine dair net bir tablo çıkıyor. Yani henüz kara görünmediği gibi bu sürecin tam ortasında başkan değişikliği gibi son derece önemli bir gelişme bizi bekliyor.

Böylesine devasa bir açmazdan büyük bir sallantı yaşamadan piyasaların ve insanlığın feraha ermesinin pek mümkün olduğunu düşünmüyorum. Önümüzdeki birkaç yıllık periyotta tüm sistemi sıfırlayacak gelişmelerin ortaya çıkması muhtemel. Küreselcilerin her yıl Davos’ta gerçekleştirdikleri World Economic Forum toplantılarında sürekli dile getirdikleri Büyük Sıfırlama-The Great Reset bu meselenin ete kemiğe bürünmeden önceki ilk prototipi.

Böylesine büyük bir değişim için ihtiyaç olunan güçlü aksiyonlar neler olabilir diye düşündüğümüzde karşımıza iki ihtimal çıkıyor: Belki bir savaş belki de bir iç savaş… Başkanlık seçimi de bu zorlu sürecin başlangıç vuruşu olacak gibi duruyor…