Başkan Hakikati Söylüyor
Galiba dünyanın çok az yerinde bizdeki kadar sözün şehvetine düşkün olanlar var. Bu düşkünlük bir de ehil olunmayan konularda ise dur durak demeden arzı endam eder bu şehvetperestler. Yıktıklarına bakmadan ortalıkta dolaşıp dururlar.
Zaman ilerledikçe bilhassa son 20 yılda bu şehvet, diğer şehvetin üzerinde zorba bir üst bilinç olmaya başladı. Adalet ortada olmayınca denetlenemez arzular, temsilcileri olan söz şehvetlileri toplumu hiçe saymaktadır.
Bu topraklarda en büyük özlem; herkesin haddini bileceği, edebini takınacağı bir kanun korkusunun olmasıdır zannımca. Biliyoruz, hem de inanıyoruz, Allah’ın haddini aşanları sevmediğini. Lakin vicdanlarda malumat olarak akseden bu hakikat, artık muamelat olmaktan çok uzak gibi duruyor. Bundandır ki başların ayak ve ayakların baş olduğu zaman diliminde herkesin tek sığınağı, kuvvetin kanunda olduğu gerçekliğidir.
Baksanıza şu aymazlığa ve had bilmezliğe. Yok canım! Kendi alanınız olunca herkes haddini bilsin diyeceksiniz, din olunca höykürüp duracaksınız. Hem de sınır bilmeden ve ehlini dinlemeden. Yok öyle laiklik adı altında ladinilik yapmak.
Yıllardır, hatta yüzyıllardır Kur’an, “işi ehline veriniz” diyor. Yani “bir iş üzerinde konuşma yapılacaksa evvela ehil olanlar söz sahibi olmalıdır” söylüyor. O işte sözün hükmünü, öncesini ve sonrasını bilenler konuşmalıdır emrediyor. Bundandır ki Diyanet İşleri Başkanımız işin ilim ehli, hem de en zirvedeki yetkili kişisi olarak zanileri, insanlıktan huruc etmiş olanları, yaratılışa başkaldıranları, kendi bedenleri üzerinde hiçbir zaman sahip olmadıkları kadar hak sahibi olduklarını iddia edenleri hakka davet etmiş. Dinin hükmünü ve emrini cuma hutbesinde en ehil kişinin ağzından ifade etmiştir.
İlk insandan bugüne değişmeyen temel felsefelerden biri yapan bilir, bilen konuşur kaziye-yi muhkemesidir. Aslında günümüzde bu gerçekliği kendi becerilerimiz ile ortaya koyduğumuz sanat ve zanaat eserleri ile zaten zihnen kabul ediyor, fiilen de önünde baş eğiyoruz. Mesela bir yapay zeka ürünü ile ilgili ehil olmadan konuşmamız, bizi gülünç duruma sokuyor. Bir mühendislik işi hakkındaki beyanlarımız, bizi komedinin en gülünç noktasında tutuyor. Tıp hakkındaki ehil olmadan konuşmalarımız, bizi yerimizden edecek kadar şiddete maruz bırakıyor. Ehil olmadığımız hukuk hakkındaki konuşmalarımız, ehliyetsizliğimizden dolayı çok çirkin bir noktada durduruyor bizi.
İnsanların en dikkatli ve hassas konuşmaları gereken alanlardan birisi, dindir. Hepimizi bağlayan bir alanken hepimizin üzerinde fikir beyan edeceği bir alan asla değildir. Ulemanın, dini ilimlerde derinlik peyda etmiş olanların, dinin izzetini koruyacak alimlerin konuşacağı, bizim de konuşulanları filtre edebilecek bir dinleme kapasitesinde olmamız gereken alandır. Bundandır ki Diyanet İşleri Başkanımız; zaniler, eşcinseller, zinanın önünü açacak her türlü teşebbüste bulunan Lut kavminin sapkın olanlarının varisleri ve sapkınlıkta zihni ve bedeni hakikatten uzaklaşmış kişiler hakkında bir ehil olarak konuşmuştur.
Temel problem, yaratılış itibariyle farklı olanların itirazlarından çok onları kullanarak toplumu ifsat etmeye çalışan “sureten” aydınlık ancak karanlık, arzular çukurunda boğulmuş, fikren de mazinin en derin derelerindeki maymun zannettikleri atalarının özlemiyle yanıp tutuşan ehl-i şehvettirler. Türkiye’de dini yaşamasa da dinin mutlaka tarafında olan kahir ekseriyet, bu tip had bilmezliklerle harekete getirilmek isteniyor.
Diyanet İşleri Başkanımız hakikati söylüyor ve bunu söyleyecek en yetkili ve sorumlu kişidir. Zerre kadar imanı olan her Müslüman bu hutbeye baştan sona “evet” diyor.
Son 10 yıllardır yoruldu toplumumuz sözün şehvetiyle evlerimizi ve gözlerimizle beraber bütün azalarımızı kirleten ses ve görüntülerden. Haydi, RTÜK denen kurum işgal edilmiş diyelim bu arzuları denetlenemezler tarafından. Ya adaletin kalemine ne olmuş böyle susup duruyor? Köke en yakın çürümüş dallar koparılmazsa gövde yıkılmaktan ve devrilmekten kurtulamaz.
Hukuk, sadece Diyanet İşleri Başkanı’nın hakkını koruyorsa ona zulüm denir. Çünkü Başkanın eteklerini telvis edecek barodan gelen söz şehvetinin kirleri sadece ona değil bütün ümmetedir. Onun için adalet, İslam gövdesini ve kökünü bu çürümüş odunlarından temizleyecek hukuku ifa etmelidir.
Bütün kokuşmuş beşeri dogmalarını şehvet ve arzuların tatmini üzerine bina eden karanlık aydınların haddini bildirmek için de olsa adalet ivedilikle tahakkuk edilmeli, herkesin hukukunu koruma refleksini her an göstermelidir.
Tüm bunlarla birlikte az bir kesim de olsa, sapkın düşünceleri veya gayrı meşru ilişkileri savunma durumuna gelinmesi konusunda farklı da düşünmemiz gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığımızın 100 bini geçen teşkilatı başta olmak kaydıyla toplum olarak sorumlu olduğumuz alanı boş bıraktık uzun bir zamandır. Vahyi hakikati olduğu gibi dile getirememenin, tek kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’in, tek önderimizi olan peygamberimizin hikmet ve rol modelliğini imanın cesaretiyle, yaşantının lisaniyle bütün topluma ulaştıramamanın da bir musibetidir bu had bilmezlikler.
Hülasa bu ülkede daima namuslular namussuzlardan daha cesaretli olmuştur. Lakin cesaretimizin membaı iman olduğundan şefkat ve hikmetle hareket etmişiz. Mamafih şefkatimizi asla ilahi şefkatten ileri götürmememiz gerektiğini de biliriz. Bize ne emredilmişse onu yapmışız, yine de yaparız evellallah.