Başkan Erdoğan'dan Kıbrıs çıkarması
“Devletlerin dili” konusunda 1-2 yazı yazdığımı hatırlıyorum. Devletlerin dilinin bizim günlük konuştuğumuz dilden farklı olmadığını lakin muhatab/larına verdiği mesaj bakımından farklılıklar arz ettiğini örneklerle anlatmıştım.
Mesela;
Biz Kıbrıs için “Yavru Vatan” derken
asla onu küçümseme maksadı taşımadık, aksine bir annenin şefkati ile Kıbrıs’ı
sahiplendiğimizi dünyaya ilan ettik. Nitekim Kıbrıslı kardeşlerimiz de
Türkiye'ye, “Ana Vatan” dediler. Böylece annelerin, babaların “yavruları”
için neleri göze alabileceğini dosta-düşmana duyurduk.
Tarih boyunca Kıbrıs bu milletin ve devletin
vazgeçilmezi olmuştu, yine de öyledir. 1974 yılındaki Barış Harekatı Kıbrıs’a
ve Kıbrıslı kardeşlerimize olan düşkünlüğümüzün göstergesi idi. Bugün de öyle,
Kıbrıs 'Yavru Vatan’dır, vazgeçilmezdir.
Tabi, bazıları sizin dilinizi anlamayabilir! Ya
da beğenmeyebilirler. Beğendirme mecburiyetiniz olmasa da onlar için dilinizi daha
anlaşılır kılabilirsiniz. Öyle ki ne dediğiniz, niçin dediğiniz, söylediğinizde
ne kadar samimi olduğunuz açık ve net bir şekilde anlaşılsın.
15 Kasım 2020 günü Türkiye Cumhurbaşkanı
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli ile birlikte,
kuruluşunun 37. Yıl kutlamaları çerçevesinde Kıbrıs’a, oradan da Maraş’a “Piknik
yapmaya” gittiler!.. Piknikte mangal yapıp yapmadıklarını bilmiyorum, lakin
Cumhurbaşkanı Erdoğan Maraş'ı ziyaret etmekle kalmadığını, KKTC Cumhurbaşkanı
Ersin Tatar'ın Azerbaycan'ı ziyaret etmesini de istediğini biliyorum.
Gördüğünüz gibi devletlerin dili bazen günlük
dilden ayrışıyor. Biz ‘piknik’i sadece piknik bellerken, muhataplar
bizim, “Buradayız, burada olduk, yine burada olacağız” dediğimiz gayet
iyi anladılar.
Doğru anladılar, muhataplarımız zekidirler!
Son yıllarda Kıbrıs ve Doğu Akdeniz ile
ilgili yaşadıklarımız Batı’nın yeni bir kuşatması olduğunu biliyorsunuz. Doğu
Akdeniz’de AB ve Arap Şeyhlikleri Yunanistan’ı bila kayd-u şart desteklerken,
uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımız konusunda bile Batı bizi haksız
ilan edebiliyor.
İşte Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın Sayın
Bahçeli ile kuruluşunun 37. yıldönümünde KKTC’yi ziyaret etmesi “devlet
dili”dir.
Muhataplarımızın en
ince ayrıntısına kadar anladıkları bu dil ile başka ne söyledik?
Dünyada insan denen akıllı varlığın görülüp
kümeleşmesi ile birlikte “alan”a sahip olma mücadelesi, sonraki asırlarda
verimli toprakları paylaşma mücadelesine evirildi. Bu da savaşlara, büyük
savaşlara yol açmıştı. Bu sebeple işgaller, talanlar, katliamlar insanoğlu ile
yaşıttır desek yanlış olmaz.
Günümüzde de territoric mücadeleler artarak
devam ediyor. Bu mücadele, hem geniş topraklarda hakimiyet kurma, verimli
topraklara sahip olma, su, petrol, gaz, altın rezervlerine sahip olma ve
başkalarının bu rezervlere sahip olmamaları için veriliyor hem de jeopolitik ve
jeostratejik üstünlük sağlama maksadı taşıyor.
Batı’nın saydığımız maksatlarını
gerçekleştirebilmesi için öncelikle Türkiye’nin bölgesinde pasif bir politika izlemesi
gerekiyordu. Lakin 2000’li yılların başından itibaren Türkiye bölgesi ile
ilgilenmeye başladı. Suya sabuna dokunmayan Türkiye, Batılı devletlerin talan
işini kolaylaştırıyordu. Ancak artık kendi bölgesinde olan biten her şeyin
yarın kendisinin aleyhine dönebileceğini gören bir Türkiye var. Bu Türkiye
Batılıların tahammül edemeyecekleri bir Türkiye’dir.
Onların Kıbrıs üzerinden Türkiye’yi
sıkıştırma planlarını görmüş bulunuyoruz.
Onların kendi dilleri ile itiraf ettiklerini
biz de “devlet dili” ile karşılık veriyoruz.
Onların gizli gizli çevirdiği dolapları biz
açık açık başlarına geçiriyoruz…
Kıbrıs’ı tamamen Rumlaştırmak için, malum
Öğretmenler Sendikası Başkanı Rum yanlısı bazı Türkleri de devşirerek karşımıza
çıkarıyorlar. Biz de onlara cevaben, “Elini ateşe sokmak isteyen varsa
buradayız, köz de mangal da hazır, bekliyoruz” diyerek Kıbrıs’a “piknik
yapmaya” gittik!
Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın Batı’ya
APS ile gönderdiği mesajı alan almıştır, almayan var ise başka türlü de
belletiriz.