Başkan Erdoğan adına racon kesenler
Kim ne derse desin, ne kadar şerh koyarsa da koysun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yeryüzünde yaşayan bütün Türklerin, Kürtlerin, Arapların “üzerinde hayaller kurabileceği, en kötü günlerinde korkusuzca sırtını dayayabileceği, kapısını çalabileceği, aşını ve yurdunu paylaşabileceği, işte benim yegâne vatanım” diyebileceği tek vatan parçasıdır. Ki Türk, Kürt, Arap ayrımı yapmadan savaştan ve ölümden kaçan 4 milyon mağdur ve mazlum kardeşimize kapımızı açtık, aşımızı ve yurdumuzu onlarla paylaştık. Çünkü Osmanlı bakiyesiyiz, çünkü büyük ağabeyiz biz. Gün gelmiş tarihte, Yahudilere de diğer etnik ve dinsel unsurlara da gönlümüzü ve kapımızı açmışız. Bu vatanı bu değerlerle bugüne kadar ayakta tutmuş, var edebilmişiz biz.
****
Birçok İslam ülkesinin fitne ateşiyle yandığı, yıkıldığı bir halde insanlığın yurdu, destanların kalesi, ümmetin umudu olan ülkemizin önemini ve mesuliyetini çok daha iyi kavrıyoruz. Göz göre göre fitne ateşiyle yanan, iç savaş yaşayan ve parçalanan bir vatanda çocuk, ana, baba olmak ne kadar da kötü bir durum olsa gerek. Hemen yanı başımızdaki Suriye’de vakti zamanında Suriye’nin zengini ve tüccarı iken Türkiye’de çöp toplayıcısı veya fabrika işçisi olmak ne kadar da zor bir durum olsa gerek. Rabbim, devletimize, vatanımıza ve bayrağımıza zeval vermesin. Tabi ki kendi ülkemizde de kötü giden, ters işleyen hal ve durumların düzelmesi için mücadele edeceğiz, daha iyiye gitmesi için eleştirilerimizi yapacağız, tepkimizi ve mücadelemizi meşru ve makul yol ve yöntemlerle ortaya koyacağız. Uyarıcı ve yol gösterici olacağız. Ama yıkıcı değil yapıcı olmak kaydıyla. Eğrilen ağacı kırmak değil, düzeltmeye çalışmak şartıyla.
****
“Mesuliyetimiz ve gönül dünyamız sınırlarımızla ve coğrafyamızla sınırlı değil.” Özellikle 15 Temmuz ihanetinden sonra yaşadığımız olaylar karşısında istiklal ve istikbal mücadelesi verdiğimiz bir dönemde dahi nice insan topluluğunun, mazlum ve mağdurun umudu halen de biziz. İşte tam da böyle bir zamanda bir birimize her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Hepimiz bu ülkenin tarihe yelken açan gemisinde kadimden gelen birer yolcularıyız. Geçmişimiz, ülkemiz ve kaderimiz ortak. Milletimiz için, vatanımız için, ümmetimiz için gözden çıkaracak hiçbir ferdimiz olmamalı. Cepheyi eksiltmek yerine el ele tutarak çoğaltmayı tercih etmeliyiz. Evet, Başkan Erdoğan’ın dediği gibi “Kızgın demiri soğutma, büyük Türkiye için ittifak yapma” günüdür. Dini, dili, ideolojisi ne olursa olsun, bizi büyük biz yapan ortak değerlerde bulaşarak, gönül birlikteliğimizi kaybetmek yerine, tam da bu kritik günlerde kazanmaya çaba sarf etmeliyiz. Kimsenin kimseden yoktur bir üstünlüğü. Kimse “Bu Cumhuriyetin yegâne sahibi ya da en hakiki vatanseverler bizleriz” dayatmasına girmemeli. O eski Türkiye artık geride kaldı. Zincirler kırıldı, vesayetler bitti.
****
Yüzyıllık bir geçmişi ve tarihsel birikimi olan bu davada ayrılığı kesinleştiren, fitneyi keskinleştiren, her farklı düşünceye ihanet, her farklı düşünene hain diye yaklaşan, Başkan Erdoğan’ın resmi sözcüsüymüş gibi racon kesen, davaya büyük zarar veren bir güruh türemiş. Niyet okuyorlar, itibar suikastı yapıyorlar, ilişki ve geçmişleri kurcalıyorlar. Hayatları ve fikirleri ipotek altına almaya çalışıyorlar. Usandırmaya, davadan koparmaya ve yıldırmaya çalışıyorlar. İnsanları bölük bölük ayırıp, etiketliyorlar. Aslında bizim mahallenin kırk yıllık dava adamısınız ancak sizi ihanet mahallesinde gösteriyorlar. “Ana ormanı çınarsız, ana çınarı da dalsız bırakmak istiyorlar.” Güven duygusunu zedeliyorlar.
****
“Kim ki etnik ve mezhepsel milliyetçilik ve bölücülük yapıyor, ayrılıkları körüklüyor, farklılıkların sinir uçlarını kaşıyorsa bilin ki o kötü niyetlidir, ona kesinlikle karşı duralım.” Var mı ki kusursuz kul? Sürekli kusurlara odaklanmak sağlıklı bir davranış biçimi olmaz. İyiyi, doğruyu, güzeli ve marifetleri öne çıkaralım. “Herkesin bir hayatı, her hayatın da vardır bir onuru ve haysiyeti.” Sadece kendi yaşamımızın onuru ve dokunulmazlığı olduğunu düşünürsek, işte asıl bencillik ve ayrılık orada başlar. İnsanların fikirleri, tavırları, öncelik ve hassasiyetleri farklı olabilir ve zamanla değişebilir. Kardeşlik gemisinin dışına çıkmamak ve ihanet çukurunu da düşmemek şartıyla, ayrılık da olabilir, düşünsel farklılıklar da.