Başkalarının kıyametine seyirci kalma!
Eskiden
her insan, gerek kırsalda gerek kentte her damla terin, her güzel ahlak
tavrının ne anlama geldiğini yaşayarak öğrenir, bilirdi. Hiç kimse bir
başkasının malına, canına, namusuna kolayca göz dikmezdi. Göz dikenler olsa da
bugüne nazaran sayıca çok azdı. İnsanoğlu bunların kıymetini ve bu
kıymetlerin hafifsenmemesi gerektiğini mükemmele yakın bilirdi.
Sürekli
olarak maddi ve manevi bir şeylere ihtiyaç duyar ve bu ihtiyaçlarını en yakın
akraba ve komşusunda arar, bulur ve karşılardı. Çağ ilerleyip zaman ve mekân
değişip insanlar ihtiyaçlarını çok hızlı ve kolayca giderdikçe, nefslerini
dengede tutan zorlukları yendikçe nefslerine/arzularına doğru hızlı bir geri
dönüş yaşadılar.
İyi olan
ve güzel ahlakı yaşayan insanlar, zamanla kendi arzuları, heva ve hevesleriyle
benzerleştiler. Başkalarının en küçük sıkıntısını, derdini düşünen insanoğlu,
bugün çirkin ve kötü işlerde başkalarının kıyametine köpüklü kahve içerek
bakıyor. En insaflısı ise kötü ve çirkin işi görmesine rağmen kalben buğz
ederek sadece vah vah diyor.
Aslında
bir başka insanın başına gelen dert ve sıkıntısına vah vah kelimeleri ile buğz
etmek; o kötü ve çirkin işi, eli ile düzeltmekten geri durup
komşusunun/yakınının derdini bertaraf ederek onu iyi hale getirememek, insan
nefsinin kendi vicdanını rahatlatmak için başvurduğu en vahşice bir yoldur.
İnsanlar
belki farkında değiller. Fakat yeryüzünün en acımasız düzeni, nefsin
azgınlığında dünyayı izlemekle, kötü ve çirkin işlere sessiz kalmakla olur.
Herkes görür, herkes bilir ama sadece birkaç kişi, birkaç bin kişi yanar. Kötü
ve çirkin işlere maruz kalan yani daima ateşin düştüğü yer yanar.
Sorunlar,
sıkıntılar ne zaman bütün insanları kuşatır, kötü ve çirkin işlerin çamuru
herkesin üstüne sıçrar, o zaman herkes avaz avaz bağırmaya başlar. Söylenecek
tek söz vardır. “Siz ve biz hep beraber bir ahlak gemisindeydik. Gemi birden su
almaya başladı. Alt kat yolcuları suda boğulurken, siz yukarıdakiler ya
kahkahadan ya bol yemekten ya da çirkinlik ve kötülüğe sessiz kalmaktan boğuluyordunuz.
Ne zaman ki üst kat, sizin olduğunuz kat sulara gömülmeye başladı, avazınız
çıktığı kadar bağırmaya başladınız.”
İnsanlıklarını
ve bir kötülük, bir çirkinlik gördüğünde eliyle düzeltme ahlaklarını alt
katlarda bırakıp, nefsinin arzularını üst katta tutanlar, bir gün sıranın kendilerine
geleceğini hiç mi akıl etmemiş, hiç mi düşünmemişlerdir?
Çirkin
ve kötü işleri eli ile düzeltme hasletini kaybeden, bugün olmazsa yarın, yarın
olmazsa öbür gün ama mutlaka kendi ahlakını da kaybeder. İnsanlığını kaybeden,
bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür gün ama mutlaka bir gün kendi canını da
kaybeder.
İnsan ve
güzel ahlak, ayrı ayrı cüzler değil bir bütündür. Bir arada ve beraber
düşünülüp anlaşılmalıdır, buna göre muamele görmelidir. Güzel ahlak, mutlak
olarak ortak akıl ve ortak vicdanın kabul ettiği ve ortak gayret ile kötü ve
çirkinlikten uzak yaşanan ve bunları el ile düzelterek yaşatılan yürekli bir
iyiliktir. Bir insanın sorunu, derdi, kötü ve çirkin
ameli ahlak sorunu olarak görülmedikçe, ne insan yaşar, ne güzel ahlak yaşar.
Herhangi
bir çirkin ve kötü amele sessiz kalış, insanın bindiği ahlak gemisinin
duvarlarında bir çivi deliği, bir mıh deliği açar. Bu delikler çoğaldıkça
geminin su alması ve batması haktır. Herhangi bir çirkin ve kötü amel
görüldüğünde onu el ile düzeltmeye çalışmak, ahlak gemisini her zaman dipdiri
ve istikamet üzere yol alır kılacaktır.
Böylece insan ve güzel ahlak yaşatılacak, yaşatılmazsa eğer yeryüzünde
yaşanacak cehennemden sonra bir de gerçek cehennem kalıcı adres olacaktır. Bundan kurtulmanın yolu, başkalarının kıyametine seyirci kalmadan çirkinlik ve kötülüğü eli ile
düzelterek güzel ahlak yaşayabilmektir. O yüzdenel ile düzeltme hasleti ve
güzel ahlak böyle anlaşılmalı, böyle yaşanmalıdır.