Başka yolu yok
Türkiye, devamlı büyüyen bir ülke. Haliyle bu büyüme, enerji ihtiyacını da beraberinde getiriyor. Ancak bunu öz kaynaklarıyla tamamen karşılayamayan ülkemiz, her yıl enerji ithalatına yönelmek zorunda kalıyor. Keza Türkiye’nin 2022 yılında, enerji ithalatına 97 milyar dolar ödemesi bunu açıkça özetliyor. Tabi bu durum ülkemizin CARİ AÇIĞINDA da, hissedilir bir paya karşılık geliyor doğal olarak. Hatta bir adım öteye geçersek, rakamların dilinde “cari açığın neredeyse enerji açığı” olarak ifade edilmesi dahi mümkün. O yüzden söz konusu GİDİŞATI DEĞİŞTİRMEK isteyen Türkiye, her alanda olduğu gibi enerjide de “MİLLİ BİR POLİTİKA” uygulayarak, sessizce BAĞIMSIZLIK ATEŞİNİ yakacak bir süreç başlattı yıllar önce. Karadeniz’den çıkarılan doğal gaz ise bunun ilk meyvesi oldu malumunuz üzere. Güneş ve rüzgâr gibi enerji kaynaklarının devreye alınması kadar, bunlar için panel üreten fabrikaların açılması da bu durumu taçlandırdı. Elbette Silivri ve Tuz Gölü Doğal Gaz Depolama Tesisleri; Yüzer LNG Gemileri; Lityum Fabrikası ve Eti Maden Bor Karbür Fabrikası, Akkuyu Nükleer Santrali ve sayısını bilemediğimiz devasa barajlar da bunu pekiştirdi. Lakin Devletimiz en kritik atılımını, Petrol aramalarında gösterdi. Zira yıllarca yabancı firmalar tarafından “burada bir şey yok” denerek, beton dökülen yerlerden petrol çıkartmayı başardık. Başımıza bela edilen terör örgütü temizlendikçe, Kato ve Gabar gibi yerlerde büyük rezervler keşfedilmesi de bize çok şey anlattı.
Bunları neden mi zikrettim? Otoritelere göre; geleceğin dünyasında, ENERJİNİN önemini tartışılmaz konumda çünkü. Türkiye’nin bu yolda geçmiş prangalarından kurtularak, KÜRESEL BİR GÜÇ olma kararlılığını gösterdiği de kesin ve net seyrediyor. Nitekim Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı, TANAP, Türk Akımı… gibi enerji hatları yanında, Türkiye-Rusya mutabakatıyla Trakya’nın Gaz Hab’ı olarak seçilmesi de fazla söze hacet bırakmıyor. Fakat küresel güç olmak adına enerji bağımsızlığı kadar, TİCARİ EDİNİMLERİN de göz ardı edilmemesi elzem. Öyle ki Çin’in trilyonlarca dolar ticari değere sahip Kuşak Yol Projesi ve buna karşılık, ABD güdümündeki Hindistan’ın Baharat Yolunun bu olgu üzerinde temellendiği açık. İşte hal böyle olunca da Orta Kuşak Güzergâhını tamamlayacak olan ZENGEZUR KORİDORUNUN, değerinin kat be kat arttığını söyleyebiliriz biraz düşününce. Zira Türk Cumhuriyetlerinden geçen kara ve demir yollarının, Zengezur koridorundan Türkiye’ye bağlanarak, Avrupa’ya ulaşmasının büyük bir EKONOMİK POTANSİYEL taşıdığı artık sır değil. Bunun evvela ülkemize, sonrada bölgemize sağlayacağı katma değer ise yadsınamaz boyutlarda…
Anlayacağınız Ülkemizin önünde, büyük fırsatlar olduğunu inkâr edemeyiz kati surette. Bunun için Devlet yetkililerinin, üstün GAYRET SARF ETTİĞİ de ayan beyan ortada. Ama gelin görün ki bu yolda bizi durdurmaya, onu yapamazlarsa yavaşlatmaya dönük, DÂHİLİ ve HARİCİ AKTÖRLERİN yine sahaya sürüldüğü aşikâr. Örneğin bazı mihrakların Ermenilere yürek yedirip, Zengezur’u ateşe atma çabasını bu açıdan değerlendirebiliriz. Tabi hafta sonu Ankara’daki hain terör saldırısını, beyaz perde yansıtılmak istenen “paralel” propagandayı, sanal alemde yapılan kaos planlarını, toptancı bir söylemle ideoloji devşirenleri, tribünleri kışkırtanları ve nefret tohumları eken bir takım kalemşorları de bundan ayrı göremeyiz. Peki, sonuç alabilirler mi? 20 sene önceki Türkiye olsaydı belki… Şimdi ise asla. Tabi egemen unsurların İŞİNE GELMEYEN hiç bir şeyin, bugüne dek KOLAY OLMADIĞI da bir vakıa. Yani üzerimize, abandıkça abanacakları kesin. Ancak söz konusu koridorun; ya Ermenistan’dan, ya İran’dan, yâda Gürcistan’dan BİR ŞEKİLDE açılmasına engel olamayacaklar inşallah. Devletimizin enerji adımları da, artarak devam edecektir. Bizler yeter ki oyunu bilelim ve ona göre bir duruş sergileyelim yeter. İşte o zaman tarihin yeniden yazıldığına, şahitlik etmek işten bile sayılmayacaktır.