Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Ekim 2024

​Başka Türkiye yok

Büyük İsrail projesini hepimiz biliyoruz. İsrail’in dünyanın gözleri önünde on binlerce bebeği öldürmesinin, Filistin’den sonra Lübnan’a, İran’a saldırmasının da bu hedefleri doğrultusunda izledikleri politikanın sonucu olduğuna vakıfız. Vadedilmiş topraklar içerisine Anadolu’nun büyük kısmını dahil ettiklerini, nihai hedeflerinin ülkemizin doğu ve güneydoğu başta olmak üzere büyük bölümünü alarak kutsal devletlerini(!) büyütmeyi planladıklarını da görüyoruz. Attıkları her adım, dini inançlarının kendilerine buyurduğu yol ve minval üzre şekilleniyor!

Doğmalar üzerine inşa ettikleri devletleri, ikinci sınıf köle insanların, üstün ırk olan kendilerine itaat etmelerini sağlamak ve dünyanın sahibi, yöneticisi olarak kanlı sistemlerini hükümran kılmak için savaşıyorlar. Savaşın bile bir adabının, kuralının, hukukun olduğu dünyada anne karnındakiler de dahil olmak üzere bebekleri dahi acımasızca katleden cinayet ordusunun hedefi elbette Filistin ile sınırlı değil. Arzı Mev’ud planları gereği yolları üzerindeki tüm engelleri adım adım bertaraf ederek Anadolu’ya ulaşıp işgal etmek.

Dünyanın belki de tek din devleti olan İsrail, Tanrı’nın kendilerine söz verdiğine inandıkları toprakları ele geçirmek ve diğer toplumları köleleştirmek için bebekleri de kadınları da paramparça etmekten çekinmedi. Sözüm ona din devletine karşı olanlar da aşırı hümanist takılanlar da canlı yayınlarda bebeklerin katledilmesine ses çıkarmaya korkuyor! Dünya kamuoyuna, yönetim merkezlerine gelince; birkaç kınama cümlesi kurmaktan bile imtina eden ancak endişe duyduklarını ifade ederek mikrofonların arkasına sığınan dilsiz merkezlere dönüşmüş durumdalar…

Yönetici erkin tüm bu duyarsızlığına karşılık başta Batı olmak üzere dünyanın her yerinde hayatta kalan sağlam vicdanlar tek ses olmayı başardı. Bıkmadan, usanmadan, vazgeçmeden protestolar, eylemler ile mazlum ve masum bedenlerin gönüllü avukatları oldular. Evrensel insan haklarının, yaşam, inanç, beden dokunulmazlığının uygulamada kağıt üstünde bir kelimeler bütünü olduğuna isyan eden bu insan seli, vicdan ve merhametin nefesi olarak varlık gösterdi. İtiraz eden tek ses bu temiz vicdanlardan çıkmıştı ve yönetim mekanizmasının görmezden gelme çabası, merhametin gücünü gölgeleyemedi.

Vadedilmiş topraklar üzerinde bu denli acımasız ve sistematik bir süreç takip edilirken ülkemizin tüm bu gelişmelerin uzağında durup sadece izleyici olması elbette beklenemez. Üstelik nihai hedefteki ülke olduğu tüm kamuoyu tarafından bilinirken hiçbir çaba göstermeden takipçi olması işgale kucak açması anlamına gelir. Bu durumda akıllı ve öngörülü olması gereken sadece yöneticiler değildir. En az devletimiz kadar milletimiz ve halkımız da feraset sahibi olmalıdır.

Ortadoğu’daki ateş topunun Türkiye’ye sıçramaması için her şeyden önce sağduyulu davranıp birleştirici ve bütünleştirici bir yol izlenmelidir. Bireysel farklılıklar rafa kaldırılarak devlet ve millet maslahatını gözeten bir tutum izlenmeli, bu yönde yapılan çalışmalar desteklenmelidir. Devlet ve milletin geleceği söz konusu olduğunda şahısların benlikleri ikincil duruma geçer. Kişisel hırs ve tamahların zirve yapacağı dönemlerde değiliz. Devletin bekası için ortak perspektiften bakma zamanı. Herkes elini taşın altına koymalı, başka Türkiye yok, kaçıp gideceğimiz bir başka ülke de…

x.sabihadogann