BAŞKA TÜRKİYE YOK
Üç yıldır yazıyor ve söylüyorum, Türkiye kuşatma altında. Batı karar vermiş, Türkiye huzursuz edilecek. Bu huzursuzluğu da bir iç çatışmaya götürmeyi planlıyorlar Batı.
1699'dan beri medeniyetimize karşı amansız ve kesintisiz savaş başlatan Batı, artık yeni angajmanlarla öldürücü vuruşa hazırlanıyor. Türkiye demografik yapısıyla karışıklığa müsait bir ülke. Hem Türk-Kürt kavgası, hem Sünni-Alevi, hem dindar-seküler kavgasına sürüklenebilecek bir ülke. Kendi farklılıklarımızı zenginlik olarak görmez isek, bu farklılıklar üzerinden birbirimizi ötekileştirecek olursak kavga daha da derinleşebilir.
1924 anayasası ile oluşan mağduriyetler 80 yıl boyunca giderilmediği gibi daha da derinleştirilince maalesef bugün iç kavgaya varan sıkıntılarla karşı karşıya kalındı. Oysa farklılıklarımızı bu ülkenin dinamikleri olarak değerlendirmemiz gerekiyordu. Yapmadık, ötekileştirici politikalara mahku00fbm bir asır geçirdik. Ülke çok acılar yaşadı, çok bedeller ödedi. Yine etnik sorunumuz üzerinden vurulduk ve 21. yüzyılın başından itibaren yeniden uluslar aşırı saldırıyla karşı karşıya kaldık.
Ayrıştırıcı, ötekileştirici, tahkir edici bütün dileri, bütün lehçeleri, bütün şiveleri bu topraklar duydu, işitti. Bunlar her geçen gün bizi birbirimizden uzaklaştırdı, uzaklaştırıyor. Artık yaşanacak acı, figansız aile kalmadı.
En yakınımızda Irak, Suriye ve Mısır'ın yaşadıklarını düşünelim. Allah için bu kadar kanın akmasına, bunca tahribata ne sevk etti? Tamam, idarecilerin halka dayanmaması ve dayanmadığı halkı sindirmesi, ezmesi doğrudur. Peki, bu idarecileri bugünkü Batı desteklemedi mi?
Türkiye bunu hak etmiyor, Türkiye Mısır, Suriye değil, Türkiye hiçbir zaman Irak olmadı, bundan böyle de olmamalı.
Bizim elimizde,
Şimdi yeni bir dil oluşturmak için seferberlik zamanı. Hiçbir şekilde ertelemeden, ötelemeden, bu dili oluşturmayı başkalarına bırakmadan yeni bir dil oluşturalım.
Yeni Şafak Gazetesinin başlattığı bu çağrıyı can u gönülden destekliyorum. Hiç kimse bu çağrıyı duymazdan gelemez. Gerekçesi ne olursa olsun, hangi saiklerle hareket ederse etsin bu çağrıya kulak kapatmak kabul edilebilir değil.
Kimse bu çağrıya bigane kalamaz, herkes bir adım atmalı, avuçlarını açmalı, taşı yere bırakmalı, hem de hemen.
Bu çağrı için görüş belirten Niran Ünsal'ın "Türkiye'yi de karıştırmak istiyorlar. Türkiye düşerse İslam alemi de düşer. Zaten amaç da bu. O yüzden elimizi vicdanımıza koyacağız, istikrar istiyorsak bu tarz yıkıcı hareketlere fırsat vermeyeceğiz. Eğer biz birlik beraberlik içinde omuz omuza olursak, yan yana olursak bize hiçbir şey olmazu2026" açıklamasına katılmamak mümkün mü?
Yine Ömer Cihat Vardan'ın "Dünyada ve özellikle yakın coğrafyamızda tüm yaşananlar, bizim kendi ülkemize ne denli sahip çıkmamız gerektiğini bir kez daha göstermiştir. Bunu da ancak farklılıklarımızın aslında zenginliğimiz olduğunun bilinciyle, birlikte el ele vererek ülkemizin menfaatleri doğrultusunda çalışırsak sağlayabiliriz. Unutmayalım, başka Türkiye yoku2026" sözlerini hangi birimiz duymazdan gelebiliriz. İnanın bizi bir varil petrole kurban edecek olanların planlarını boşa çıkarmak zor değil. Yeter ki biz beraber olalım. Eşitlik ve hakkaniyet parolamız olsun. Yaşananları geride bırakalım, ders çıkaralım.
Sanat ve sinema dünyasının duayeni Kadir İnanır "Neler olduysa oldu. Artık vicdan harekete geçmelidir. Dünyanın en güzel coğrafyasını vatan edinmişiz, şükretmiyor nankörlük yapıyoruz. Bu cennet vatan 500 milyon insanı doyurmaya yeter. Birbirimizi yemekten utanmıyoruz. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunları görmüyoruz. Büyük devletler karar vermişler, Ortadoğu'daki enerji kaynaklarını dünyaya satacaklar, bu satışın yolu Doğu ve Güneydoğu'dan geçecek, başka yol yok. O bölgede sukünet istiyorlar. Bölgedeki herkesi dizayn ediyorlar. Sonunda herkes barış masasına oturacak. Bu gerçek ışığında yapılacak tek şey, kırgın ellerimizi birleştirip birbirimizi saygıyla sevip kucaklamaktır. Halkların kardeşliğini alkışlayıp 'tam bağımsız Türkiye' diye haykırmaktır. Ben en önde koşmaya varım, herkesi de bu büyük koşuya davet ediyorum" diyor. Buna biz sessiz kalabilir miyiz?
Bugün siyasi, ideolojik farklılıkları sivriltme günü değil, bunları bir kenara bırakıp din, ırk, mezhep, meşrep ayırımı yapmadan bu milleti gelecekteki felaketten kurtarma günüdür. Değerli dostum Doç. M. Uğur Çevik "vücudumuzda birbiri ile kavgalı hücreler beraber çalışınca ortaya bu mükemmel uyum çıkıyor" demişti, bizler de farklılıklarımızı dinamiklerimiz olarak kabul görür isek bu uyum toplumumuza da yansıyacak.
Bunun için Yeni Şafak'ın bu değerli çağrısına iliklerime kadar katıldığımı belirtmeyi görev biliyorum.
Haydi,
Hep beraber bizi biz eyleyen dilimizi diriltelim ve BAŞKA TÜRKİYE YOK diyelim.