Başka bir seçenek var mı?
Dünyanın tepesinde bir arbededir gidiyor. Yeni Dünya Düzeni kavgası, her yere sirayet etmiş vaziyette. Bir yanda Pentagon, hayallerini süsleyen tek kutuplu bir sistem mücadelesi verirken, diğer yanda küreselci Çin ve Rusya gibi ülkeler, etkin olacakları çok kutuplu bir düzen hesabı yapıyorlar. Hong Kong ayaklanmasından Aramco saldırılarına, Sarı Yeleklilerden Brexıt’a kadar her şey, aynı kavganın bir uzantısı değil mi zaten. Elbette buna küresel ailelerle ilişkileri bilinen Trump’un, Pentagon tarafından tehdit edilmesi de dâhil…
Fakat tek kutuplu ya da çok kutuplu adına ne dersek diyelim, bu denklemde en önemli ülkelerden birinin TÜRKİYE olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Keza tüm kliklerin, Ankara’nın kendileriyle yürümesini istemesi bu demek… Tabi Ankara durumu fark ettiğinden, “fırtınalı denizde nasıl denge ile yol alınacağını” bu güne dek ispatlamayı başardı. Lakin başardı başarmasına da, bıçağın kemiğe dayandığını da inkâr edemeyiz.
Çünkü malum güçler; Suriye’yi YPG, İran’ ı ise Suud ile bölmeye çalışarak, buraları Irak’taki belli unsurlarla birleştirmek için, böylesi bir konjonktürü hiç yakalayamamıştı. Ne var ki oyunları tutar ve düşünülen tiyatro uygulanırsa, işte o zaman bizi hareketsiz bir hale getirecekleri en kötü senaryolar arasında… Sadece biz de değil… İleride Arzı Mevut topraklarına katacakları terör koridoru, aynı zamanda üç kıtaya kaos ihraç edecek ve yeni bir düzenin de fitilini ateşleyecektir...
O yüzden Türkiye’nin bölgeye müdahalesi tartışmasız çok önemli. Zira güvenli bölge ve mültecilerin buralara yerleştirilmesi, tüm oyunları bir anda bozamaya yetecek güçte. Siz bakmayın yıllarca bu atmosferi kollamalarına! AB, Amerika, İngiltere ve İsrail’in yaşadığı iç politik çekişmeler ve aralarındaki mücadelenin, asıl bizim için uygun bir fırsatı inşa ettiği şüphesiz. Böylelikle hem Türkiye, hem de coğrafyanın rahat nefes alacağı gibi, şer cephesine de belki elli seneye mal olacak bir fatura yazılacağı kesin. Bu noktada teklifler veya tehditlerle kapımızı çalmaları, kendileri açısından gayet doğal karşılanabilir. Ama hiç birinin tutmayacağı ve birçok şeyin değiştireceğinden eminim… Kaldı ki başka bir seçenek de var mı, inanın bilmiyorum?
Ufukta erken seçim gözükmese de;
Geçenlerde Sn. Ağıralioğlu, CHP ile ittifakın geleceğini sorgulayan bazı demeçler verdi. “CHP’nin her yaptığına ‘evet’ diyerek savunmuyoruz” ifadesi en çarpıcı olanıydı bana kalırsa… “CHP, HDP ile kurumsal olarak devam edeceğim diyebilir, tercihidir ama biz bu bileşen içinde olmayız” sözleri ise bir o kadar dikkat çekiciydi. Zira Sn. Akşener’in de sarf ettiği benzer cümlelere bakarsanız, “çantada keklik değiliz” anlamına gelen bir sonuç çıkarmak hiçte zor sayılmaz. Öyle ki Sn. Akşener’e; kayyım atanan belediye başkanlarını ziyaret edip, Diyarbakır’daki annelere yönelik “yanlarına gitsem şovmen olurum” diyen Sn. İmamoğlu sorulduğunda; “Leyla Güven’in açıklamalarından sonra aynı ziyareti yapabilir mi emin değilim” sözleri, bize temenniden çok bir uyarı hissi veriyor.
Aslında şuan için ufukta bir erken seçim gözükmüyor. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde, hızlı bir ittifak trafiğinin yaşanacağını da pek sanmıyorum. Ancak, İYİ Parti’nin ''HDP varsa biz artık yokuz'' anlamına gelen beyanları, bundan sonra son iki seçimdeki gibi olmayacağına delalet ediyor sanki. Bu çerçevede değerlendirilirse; AK Parti-MHP ittifakına karşı, gizliden açığa dönen bir CHP-HDP ve İYİ Parti-Saadet ittifakı, sokakta konuşulmaya başladı bile…
Peki, böyle bir durumda Başkan adayları kimler olabilir? Sn. Muharrem İnce şimdiden adaylığını açıkladı malumunuz. Sn. Gül’de “geniş bir mutabakat sağlanırsa, neden olmasın” modunda… Sn. İmamoğlu ise beklemede… Tabi bu isimlerin sandıktaki karşılığını şimdilik kestiremiyoruz. Milletin hassasiyetlerini, değerlerini, duruşunu vb. özelliklerini, hiçbir algı ve bahaneye sığınmadan nasıl yansıtacaklar göreceğiz… Ama Amerika ve İsrail menşeili bazı platformlarda, bölünmüş bir Türkiye haritası servis edildiğini görünce, “Allah Sn. Erdoğan’ı başımızdan eksik etmesin” demeden de edemiyor insan…