Basının Gözünden Ayasofya
Geçen yıl camiye dönüştürülürken millî bayram yaşadığımız Ayasofya hakkında, Basının Gözünden Ayasofya Geçmişten Günümüze adlı muhteşem bir eser yayımlandı.
Camiler bizim canımız, şehirlerin ruhu ve kalbidir. Müminlerin en çok huzur bulduğu mekânların başında şüphesiz camiler geliyor. Geçen yıl millet olarak büyük bir şölene tanık olduk. Ayasofya, uzun bir suskunluk döneminden sonra yine cami olarak hizmete girdi. Hüzün neşeye, acı sevince dönüştü. Bu konuda binlerce yazı yazıldı, haber yapıldı, televizyonlar ve radyolar gelişmeleri günü gününe halkımıza, İslam dünyasına ve bütün dünyaya duyurdu. İşte bu mühim hadisenin bir vesikası ve hatırası olarak Basın İlan Kurumu’muz çok kıymetli bir eseri kültür hayatımıza kazandırdı. Basının Gözünden Ayasofya Geçmişten Günümüze çok değerli bir prestij kitabı. Büyük boy, bol resimli ve 335 sayfa.
Ayasofya’nın
86 yıl aradan sonra İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed’in vakfiyesinde
zikrettiği gibi, yeniden cami olarak kapılarını bütün insanlığa açması, büyük
bir sürura vesile oldu. Eserin başında bu kararın milletimize ve ümmetimize
hayırlı olması temennisinde bulunan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan,
makalesinin ilerleyen bölümünde şöyle diyor:
“Ayasofya
Camii’nin tekrar ibadete açılmasına yönelik attığımız bu adımda gönüllerimizde
tek bir duygu vardı. Bu kutlu mabedin insanların Allah’a yakarışının, ibadet
edişinin yeniden merkezi olmasını ve sembolik değeri çok büyük olan bu girişimin,
Müslümanların günümüzde de yüksek değerlerin temsilcisi olduğunu tescil
etmesiydi. İslam’ın ve Müslümanların bugünün algı dünyasında nasıl bir
saldırıyla karşı karşıya olduğunu düşündüğümüzde, medeniyet iddiamızın, inanç
ve hoşgörü sistemimizin ne kadar köklü, sarsılmaz ve geleceğe dair umut verici
olduğunu Ayasofya’yı tekrar ibadete açarak göstermiş olduk. Bu açılış,
mühürlenmiş kalplerin açılmasıdır. Esaret zinciri altında olan Ayasofya’nın bu
esaret zincirinden kurtulmasıdır. Bu açılış, Müslümanların medeniyet inşa
etmede ve sürdürmedeki iddiasının bir yansımasıdır.”
Hür İrademizin
Sonucu
Ayasofya’nın
yeniden ibadete açılmasının, Türkiye’nin kendi öz varlıklarını kendi tasarrufu
ile değerlendirdiği en önemli örneklerden birisi olduğuna dikkat çeken
Cumhurbaşkanı, şöyle devam ediyor: “Bağımsızlığımızın, hür irademizin bir
sonucudur. Vatanımızın her parçasının altında da üstünde de var olan her değer,
elbette bizimdir. Bütün insanlığın ortak mirası olan Ayasofya Camii’nin
yaklaşık 500 yıl boyunca olduğu gibi yeniden Camii olarak kullanılması, sadece
Müslümanların gerçekleşen bir hayali olarak kalmamalıdır. Bu müzeden
ibadethaneye geçişin diğer inançlar için de bir kazanım olduğu unutulmamalıdır.”
Basın
İlan Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. M. Zahid Sobacı, Ayasofya’nın 86
sene süren “kederli ve mahzun bir bekleyiş”ten sonra yeniden ibadete açılarak,
“aslına rücu etmesinin tarihin kırılma anlarından biri olarak kayıtlara geçtiğini’
vurguluyor. 24 Kasım 1934 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya
Camii’nin müzeye dönüştürüldüğünü kaydeden Sobacı, “Danıştay’ın 10 Temmuz 2020
tarihinde ilgili kararı iptal etmesi ve hemen ardından Cumhurbaşkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla yayımlanan 2729 sayılı Cumhurbaşkanı
Kararnamesiyle Ayasofya yeniden ibadete açılmıştır” diyor. Eserin mimarlarından
Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Rıdvan Duran ise, takdim yazısında eserin
yazılış hikâyesini anlatıyor.
Sıcak Karşılama
Kitabın
başında mabedimizin ismiyle selamlaşıyoruz: “Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi” Levhanın
hemen ardından “Ayasofya Kronolojisi”ni görüyoruz. 326‘da mabedin inşaatı ile
başlayan mufassal kronoloji, 10 Temmuz 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı kararı ile
Ayasofya’nın Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmesi ile son buluyor.
“Ayasofya Hakkında” bölümünde yerli ve yabancı ilim adamlarının, sanat
tarihçilerinin, müelliflerin ve yazarların değerlendirmeleri, yorumları yer
alıyor. Tabii fotoğraflar eşliğinde. Eser zaten baştan sona çok güzel
fotoğraflarla süslü ve belgeli. Mabedin muhtelif asırlarda yapılmış resimleri
ve çekilmiş fotoğrafları, gözü ve gönlü okşuyor. İlerleyen sayfalarda “Fethin
Müjdesi Hadis-i Şerif”e yer veriliyor. Peygamber Efendimizin, “Konstantiniyye
mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel
ordudur.” hadis-i şerifine bölüm ayrılması çok anlamlı. Zira Fatih Sultan
Mehmed, İstanbul’un Fethi ve Ayasofya Camii, birbirinden kopmaz bir üçlü.
“Fatih Sultan Mehmed Han”, “Fatih Sonrası Ayasofya”, “Baş Cami Olarak
Ayasofya”, “Geç Osmanlı Erken Cumhuriyet Dönemlerinde Ayasofya”, “Mütareke
Döneminde Ayasofya”, “Ayasofya Camii’nin Restorasyon Süreçleri” ve “Ayasofya
Camii’nin Müzeye Dönüştürülmesi” bölümleri dikkat çekiyor. Son kısımlarda
gazete ve mecmualarda çıkan haber ve yazılardan seçilmiş kupürler var. Ayasofya
etrafında dönen gündem, yapılan tartışmalar ve bu konuda kaleme alınmış
makaleler merakla okunuyor. “Ayasofya’nın Müzeye Dönüştürülmesi Hakkında Ulusal
Basında Çıkan Haberler”e baktığımızda dönemin neredeyse bütün gazetelerinde bu
olayın geniş şekilde ele alındığını ve birinci sayfadan verildiğini
görebiliyoruz. Bu başlıklarda Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi hakkında
herhangi bir eleştiri göremiyoruz. “Ayasofya’nın Müzeye Dönüştürülmesi Hakkında
Dünya Basınında Çıkan Haberler” kısmında ise yabancı gazete ve dergilerin
yazarları, bu kararı “olumlu, yerinde ve faydalı” buluyorlar. Eserde “Kazasker
Mustafa İzzet Efendi’nin Ayasofya Levhaları”na iyi ki yer ayrılmış. Zira
hattatımızın bu eserleri bir bakıma Ayasofya’nın vazgeçilmez unsurları. Bilindiği
gibi mabet müzeye dönüştürülürken bu levhalar atılmak istenmiş ancak büyüklükleri
dolayısıyla sığmadıkları kapıdan dışarıya çıkarılamamış ve mecburen Ayasofya’da
bırakılmıştır.
Yeniden Cami Olması Teşebbüsleri
Burada
kadarına Ayasofya’nın hüzün faslı diyebiliyoruz. Yani müzeye çevrildikten
sonraki kederli kısım. “Ayasofya’nın Yeniden Cami Olması Girişimleri” ile bir
huzur duymaya başlıyoruz. Mabedin asli hüviyetine dönüştürülmesi, yani cami
yapılması için birçok kişi ve kurum harekete geçmeye başlıyor. Yansımalarını
da, aralarında çok değerli tarihçi, sanat tarihçisi, gazetecilerin de olduğu şahsiyetlerin
makalelerinde rastlayabiliyoruz. Doğrusu beni ilk heyecanlandıran
fotoğraflardan biri, 127. sayfada gördüğüm Serdengeçti
kapağı oldu. Büyük dava ve fikir adamı Osman Yüksel Serdengeçti’nin çıkardığı Allah-Millet-Vatan Yolunda Serdengeçti
dergisinin kapağında “Ayasofya Davası” başlığı var. Tarih 12 Haziran 1959. Yani
bundan tam 62 sene önce o büyük heyecanı ve hasreti büyüğümüz duymuş ve bunu
mecmuasının kapağına taşımış. Sadece Serdengeçti
değil dönemin muhafazakâr, milliyetçi ve dindar gazete ve dergilerinin
neredeyse tamamında Ayasofya bir ideal, özlem ve Kızılelma’dır.
Tek Ses Tek Yürek
Üstat
Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su da bu
meseleyi en sık işleyen bir mecmuadır. Sayfaları çevirirken merhum Şeyhülmuharririn
Ahmet Kabaklı Hocamızın 17 Şubat 1966 tarihinde Tercüman gazetesinde kaleme aldığı “Ayasofya Üstüne” yazısı
dikkatimi çekti. Üstat Sezai Karakoç, Diriliş
dergisinin Mart 1966 sayısında “Ayasofya’nın Anlamı” üzerinde duruyor. Bugün gazetesinin 29 Mayıs 1970 tarihli
sayısındaki başyazıda Mehmed Şevket Eygi, “Bayramımızı Zehir Etmeye Ne Hakları
var?” diye soruyor. Kadir Mısıroğlu, 3 Haziran 1977 tarihli Sebil dergisinde MSP Lideri Necmettin
Erbakan’ın “Bir Cuma Ayasofya’yı ibadete açacağız.” sözlerine yer veriyor.
Erbakan’a nasip olmasa da -şükürler olsun-
siyasette talebesi ve “hayrü’l halefi” olan Erdoğan’a bu şeref nasip oldu.
Benim de çocukluk yıllarımda hatırladığım, o dönemde neredeyse bütün sağ
kuruluşların mitinglerinde atılan bir slogan vardı: “Zincirler kırılacak,
Ayasofya açılacak.” İşte bu temenni önce duaya, sonra da hakikate dönüştü.
Sayfalarda ilerlerken Nuri Pakdil’in Mayıs 1983 tarihli Edebiyat dergisinde Ayasofya’ya
rastlıyoruz. Edibimiz Ahid Kulesi’nde
ise şöyle diyor: “Öper Sultanahmed Ayasofya’yı / Güneşe karışır zülüflerin de /
Martılar karanfil dökerken sulara / Hiç böyle İstanbul olamadı kimse” Fahir
Armaoğlu’nun 27 Nisan 1988 tarihli Tercüman’daki
köşesinin başlığı şöyle: “Ayasofya İbadete Açılmalıdır.” Ve artık kutlu doğum
yaklaşmıştır. “Ayasofya Dilekçeleri” peş peşe yetkililere verilmektedir. Uzun
serencam, tatlı sonla biter ve Danıştay’ın bilinen kararı çıkar, Cumhurbaşkanı
Erdoğan da kararı hemen onaylar. Ayasofya, Cami olmuştur. Türkiye’de ve İslam
coğrafyasında büyük sevinçlere vesile olan bu hayırlı karar, bazı Batılı
ülkelerde üzüntüye yol açar. Yerli ve millî basın ise halkın duygularına
tercümen olan manşetleri atar. Eserin son sayfalarında bu coşkuyu yansıtan
gazete başlıklarını artarda görüyoruz. Kılınan ilk Cuma namazı görkemli
geçerken Ayasofya minareleri, ilk Ramazan’ın Kadir Gecesi’nde “mahya” ile
buluşur: “Lâilaheillallah” 13 Mayıs 2021 Perşembe günü ise Ayasofya’da 87 yıl
sonra yeniden bayram namazı kılınır. O muhteşem günde halkımız Ayasofya’daki bu
namaz ile çifte bayramını idrak eder.
Çamlıca Ve Taksim Camileri…
Eserin vücut bulmasında M. Zahid Sobacı, Rıdvan Duran, Cavit Erkılınç, Türker Çeltik, Cihat Zafer, Arzu Cihangir, Mehmet Fatih Can, Yunus Ateş ve Ufuk Küçükyılmaz önemli katkılarda bulunmuşlar. Ayrıca Basın İlan Kurumu’nun yöneticileri bu hizmetle tarihî bir vesikayı gelecek nesillere bırakmış oldular. Yürekten teşekkürler. Gönlümden geçen iki hizmet daha var: Bunları ifade etmek isterim. Bilindiği gibi son yıllarda Çamlıca Camii ile Taksim Camii de İstanbul’un iki önemli tepesine kurulmuş müstesna iki mabet olarak milletimizin teveccühüne mazhar oldu. Bu iki camii hakkında da BİK’ndan birer eser bekliyoruz. Taksim Camii’nin de geçmişe dayalı uzun bir hikâyesi vardır. 1950’lerde Nihad Sâmi Banarlı’nın Taksim Camii arzusunu bu sayfamızda yıllar önce yayımlamıştık. Büyük camiler, şehirlerin mihveri, merkezi, ruhu ve atan kalbidir. Nasıl Selimiye, Süleymaniye, Sultanahmet gibi Osmanlı camileri hakkında kıymetli eserler yazıldıysa yeni yapılan devasa camilere dair de yeni kitaplar hazırlanmalıdır.