Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Ağustos 2019

Basın Tarihimiz ne zaman yazılacak?                                     

‘Türk Basın Tarihi’ yazılacağı günü bekliyor. Selim Nüzhet Gerçek’in yıllar önce kaleme aldığı eserleri, bu konuda yeni araştırmacılara önemli bir kaynak teşkil ediyor.

Çok güzel ve anlamlı atasözlerimizden birisi de “Terzi kendi söküğünü dikemez.” şeklindeki özdeyiştir. Özellikle herkese yardımcı olan ama kendi işini yapamayan meslek erbabı için bu söz kullanılır. Biz basın mensuplarının da ne yazık ki böyle bir durumu sözkonusu. Yaklaşık iki yüzyıldan beri gazetecilik mesleği bu topraklarda icra ediliyor. Çıkarılan gazetelerde, neşredilen mecmualarda, basılan kitaplarda bin bir mesele ele alındı, dertler yazıldı, çareler gösterildi, gerektiğinde idarecilere yollar gösterildi. Ama bu kadar çok işin altına elini sokan gazeteciler, eski tabirle muharrirler henüz kendi tarihlerini yazabilmiş değil. Şüphesiz bu hâl, bahsettiğimiz atasözüne hak verdirecek bir katiyettedir. Evet gazeteciler tarihlerini yazamadı ama ümidimizi hiç kesmedik.

Üniversite yıllarında okurken bu konuya kafa yormuş ve bir yerlerden başlamak istemiştim. Hedefim basın tarihini toplu olarak yazabilmekti. Edebiyat Fakültesi’ndeki mezuniyet tezim “Varlık Dergisi”ne dairdi. Yüzyıla yaklaşan bu edebiyat dergisinin çok az bir bölümünü inceleyebildim. Bizde neşredilmiş binlerce dergiden birisi sadece. Sonra Bâbıâli’de Hayat ve İstanbul’un 100 Yayınevi kitaplarımla da bu alana biraz katkıda bulunmak istedim. Gördüm ki gazetecilerimizin ve yayıncılarımızın doğru dürüst arşivi bile yok. En köklü yayınevleri hakkında malumat bulunamıyor. Gazetelerin mutfağından fotoğraf temin edilemiyor. Belge derseniz hak getire! Bunun sebebi, gazetelerimizin, mecmualarımızın ve yayınevlerimizin ‘arşiv’ fikrine sıcak bakmayışıdır. Kendi özel arşivlerini kurmuyorlar. Hatırladığım kadarıyla arşive ve kütüphaneye en çok değer veren gazetelerimizden biri Tercüman’dı. Bu gazetemizin meşhur arşivi ve kitaplığı da Tercüman’ın kapanmasıyla dağıtıldı. Her gazetenin, yayınevinin ve derginin kendi özel arşivi olmalı. Orada müesseseyi kuranların geniş biyografileri, ortakları, eski fotoğrafları, kurumu daha sonra geliştirenlerin, muhabirlerin, muharrirlerin, editörlerin, yazı işleri müdürlerinin teferruatlı malumatı bulunmalıdır. Ki ileride ‘Türk Basın Tarihi’ni yazacak olanlar, zorluk çekmesinler, aradıkları bilgi ve belgeye rahatlıkla ulaşabilsinler. Aksi takdirde genç araştırmacıların hazırlayacakları basın tarihi, dergicilik ve yayıncılık tarihleri eksik, yetersiz ve cılız kalacaktır. Bence gazeteler, dergiler ve yayınevleri tez elden, bugünden başlayarak kendi özel tarihlerini hazırlamalı, hatta ehil birine yazdırmalıdırlar. O zaman kültür hayatımızın bu cephesi de tam anlamıyla aydınlığa kavuşmuş olacaktır.

Derlemelerin babası

Selim Nüzhet Gerçek edebiyat ve kültür dünyamızın az tanınan simalarındandır. Meraklılar onun, büyük romancımız Abdülhak Şinasi Hisar’ın kardeşi olduğunu bilirler. Bir de bir kaç eser yazdığını... Hâlbuki o kadar değil. Türkiye’de derleme çalışmalarının temelini atan ve Türkiye Bibliyografyası’nın da mimarı olan Selim Nüzhet Gerçek, büyük kültürel hizmetler üstlenmişti. Biyografisi kısaca şöyle: 1891’de İstanbul Rumelihisarı’nda doğdu, 1945’te burada vefat etti. Galatasaray Lisesi ve Cenevre Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi (1914). 1921’e kadar İsviçre’de kaldı. Nîrenk, Yarın ve İleri gibi dergi ve gazetelerde yazıları çıktı. Darülbedayi’de tarihî oyunları sahneye koydu (1923). 10 yıl süreyle Robert Kolej’de Türkçe ve tarih hocalığı yaptı. 1934’te Basma Yazı ve Resimleri Derleme Müdürlüğü’nü kurdu ve uzun yıllar yönetti. Büyük edebiyatçımız Abdülhak Şinasi Hisar’ın kardeşi olan Selim Nüzhet Gerçek, Merkezefendi Mezarlığı’nda yatıyor. Yayımlanmış bazı eserleri: Türk Matbaacılığı, Türk Temaşası: Meddah-Karagöz, Ortaoyunu, Türk Gazeteciliği, Türklerde Tiyatro, Türk Taşbasmacılığı ve Atalar Sözü. Selim Nüzhet Gerçek hâtıralarını ise, İstanbul’dan Ben de Geçtim adlı kitabında topladı.

Hakkındaki ilk toplantı

Selim Nüzhet Gerçek hakkındaki ilk toplantıyı, “Zeytinburnu’nun Ebedî Sâkinleri” adıyla başlatmış olduğum seri programlardan birinde gerçekleştirmiştik. Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde 20 Aralık 2011 tarihinde yapılan o toplantıda Türkiye’nin beşinci Derleme Müdürü Mehmet Türker Acaroğlu konuşmuş ve Selim Nüzhet’in ilim, kültür ve sanat hayatımızdaki mühim yerini anlatmıştı. O toplantıya bilim adamları, gençler ve araştırıcılar katılmıştı. Programı sunarken, Türkiye’de kültüre, sanata ve medeniyete hizmet eden unutulmuş şahsiyetleri anmaya ve anlamaya devam edilmesi gerektiğini ifade etmiş ve şunları söylemiştim: “Sosyal bilimlerde, tarih ve edebiyat dallarında okuyan gençlerimiz bile ne yazık ki eser bırakmış olan birçok âbide şahsiyeti, kültür adamını, münevveri tanımıyor. İsmail Saib Sencer’den Selim Nüzhet’e kadar pek çok ilim ve irfan adamımız var, ama bunlar büyük ölçüde unutuldu. Bu çalışmalarımızın amacı da toplum olarak hafızamızı tazelemek, değerlerimize sahip çıkmak, dün ile yarın arasında köprü olmaktır. Dünkü büyüklerimizi tanırsak kültür hayatımız daha zengin, daha renkli ve daha canlı olacaktır. Eski değerlerini tanıyan gençliğin kendisine olan güveni de artar.”

“Gazeteler halka açılmalıdır”

Mehmet Türker Acaroğlu Selim Nüzhet'i anlatıyor

“Gazeteler halka açılmalıdır”

Selim Nüzhet Gerçek hakkında tek biyografik kitabın yazarı olan araştırmacı yazar Mehmet Türker Acaroğlu ise konuşmasına, unutulmuş değerli bir şahsiyeti hatırlayan ve hatırlatanlara teşekkür ederek başlamıştı. Selim Nüzhet ile tanışmasının hikâyesini dile getiren Acaroğlu, Gerçek’in birinci, kendisinin ise beşinci derleme müdürü olduğunu söylemişti. Acaroğlu, selefinin yaptığı çalışmaları ve gerçekleştirdiği hizmetleri dile getirirken “Selim Nüzhet, Basma Yazı ve Resimleri Derleme Müdürlüğü’ne getirildikten sonra bir çok kıymetli araştırmalar yapmış, çalışmalar gerçekleştirmiştir. Türkiye Bibliyografyası’nın yayımını düzenli hâle getirmiştir.” demişti. Yazarımızın Türk basın tarihine, müzeciliğine ve tiyatrosuna büyük katkılar sağladığını ifade eden Acaroğlu, konuşmasında özetle şöyle demişti:

“Derleme çalışmaları çok önemlidir. Türkiye’de bu hizmetleri Selim Nüzhet Gerçek başlatmıştır. Daha sonra gelen derleme müdürleri de bu çalışmalara hız vermişlerdir. Ama bugün derleme çalışmalarının arzu edilen noktada olduğunu söylemek zor. Daha iyi olmalı. Bütün dergilerin, gazetelerin sadece bilgisayar ortamında derlenmesi yetmez, bu yayınlar bütün araştırmacılara ve halka da açılmalıdır.”

Yayımladığı kıymetli eserlerle büyük takdir toplayan Büyüyen Ay Yayınları, unutulmuş bu değerli ismin bütün eserlerini neşretmeye başladı.

Geçmiş Zamanlara Dair, İstanbul Şehirler ve Mimari isimli eserleri beğenildi. Külliyata devam eden yayınevinden üçüncü eser çıktı.

Selim Nüzhet Gerçek’in daha önce basılan Türk Matbaacılığı, Türk Gazeteciliği, Türk Taş Basmacılığı, Almanak 1933’ten kitapları ile diğer yazılarını bir araya getiren Mustafa Kirenci, Matbuat Tarihi adıyla kıymetli bir eseri irfanımıza kazandırmış bulunuyor. 592 sayfalık bu büyük kaynak, bir bakıma bizim ilk basın tarihimiz. Kirenci takdim yazısından sonra Niyazi Ahmet Okan, Abdülhk Şinasi Hisar ile günümüzün değerli kitabiyat âlimi Ali Birinci’nin yazıları yer alıyor. Birinci’nin yazısının başlığı şöyle: “Türk Matbuatının İlk Tarihçisi: Selim Nüzhet Gerçek”. Kitabın ilk bölümü “Türk Matbaacılığı”, ikincisi “Türk Gazeteciliği”, üçüncüsü “Almanak 1933’ten”, dördüncüsü “Türk Taş Basmacılığı” başlıklarını taşıyor.

Eski kitaplar bu ciltte buluşturulmuş oluyor. Ve peşinden “Selim Nüzhet’in Kitapları Dışında Matbuatla İlgili Yazıları” derlenerek eklenmiş. Muhtelif konular, ucu açılmamış mevzular, gizli hazinelerimiz ve tarihe düşülen kayıtlar bu kısımda. Son olarak “Türk Matbaacılığı ve Türk Gazeteciliği Hakkındaki Yazılar” bölümü var ki burada da Refik Ahmed Sevengil, Celâl Nuri İleri, Ahmet Haşim, Necib Âsım, Muallim Cevdet’in yazıları dikkat çekiyor. Ve zengin bir dizin kitabın sonunda araştırmacılara hizmet veriyor. Eserin içinde eski gazetelerin Osmanlı Türkçesiyle basılmış bazı nüshaları, gazetelerimizin toplu olarak isimleri, sahipleri ve idarecileri, bizde basılan ilk kitapları, mecmualar, açılan ilk sergiler, düzenlenen ilk fuarlar detaylı olarak ele alınıyor.

Kirenci takdim yazısından sonra Niyazi Ahmet Okan, Abdülhk Şinasi Hisar ile günümüzün değerli kitabiyat âlimi Ali Birinci’nin yazıları yer alıyor. Birinci’nin yazısının başlığı şöyle: “Türk Matbuatının İlk Tarihçisi: Selim Nüzhet Gerçek”. Kitabın ilk bölümü “Türk Matbaacılığı”, ikincisi “Türk Gazeteciliği”, üçüncüsü “Almanak 1933’ten”, dördüncüsü “Türk Taş Basmacılığı” başlıklarını taşıyor.

Eski kitaplar bu ciltte buluşturulmuş oluyor. Ve peşinden “Selim Nüzhet’in Kitapları Dışında Matbuatla İlgili Yazıları” derlenerek eklenmiş. Muhtelif konular, ucu açılmamış mevzular, gizli hazinelerimiz ve tarihe düşülen kayıtlar bu kısımda. Son olarak “Türk Matbaacılığı ve Türk Gazeteciliği Hakkındaki Yazılar” bölümü var ki burada da Refik Ahmed Sevengil, Celâl Nuri İleri, Ahmet Haşim, Necib Âsım, Muallim Cevdet’in yazıları dikkat çekiyor. Ve zengin bir dizin kitabın sonunda araştırmacılara hizmet veriyor. Eserin içinde eski gazetelerin Osmanlı Türkçesiyle basılmış bazı nüshaları, gazetelerimizin toplu olarak isimleri, sahipleri ve idarecileri, bizde basılan ilk kitapları, mecmualar, açılan ilk sergiler, düzenlenen ilk fuarlar detaylı olarak ele alınıyor.

İlk kitap fuarlarının başlatıcısı

Selim Nüzhet Gerçek

Selim Nüzhet Gerçek kısa ömrüne bir çok hizmeti sığdırmış bir kültür ve aksiyon adamı. Beyazıt Meydanı’nda ilk kitap fuarını açan da Gerçek’tir, yurtiçinde ve yurtdışında meşhur ressamlarımızın ilk sergilerini düzenleyen de... O kadar çok geniş alanda çalışmalar yapmış ki, görenler hayret etmiş. Bu kadar çok hizmeti bir kişinin tek başına yapabilmesinin mümkün olmadığına kanaat getirmişler. Hâlbuki o, zamanını en iyi değerlendiren biri olarak âdeta tek başına bir kültür hareketini başlatmış ve uzun yıllar devam ettirmiştir. Ağabeyi Abdülhak Şinasi Hisar, Selim Nüzhet Gerçek için şu satırları yazmış: “Selim Nüzhet pek sıhhatli, faal, hayata âşık, her gayrete atılmaya hazır, her aksiliğe ‘eyvallah!’ demeye alışık, iğne ile kuyu kazmaya razı görünürdü. Kendini yıpratan bütün u mesaiye hamaratlıkla atılır ve birkaç işi birden başarmaya çalışırdı. Vakitlerini yiyen küçük zahmetlere katlanmak usulü, günlerinin meşguliyetlerine mütmeadiyen ötekinin berikinin ricalarıyla gördüğü işleri ilave etmek fedakârlığı, bu daima kendisinden verme, bu mütemadi didinme gözlerimizie çarpardı. Dalgın, meşgul, yorgun olarak, genç senelerini artık geçirmiş olduğunu duymayarak, sıhhatine güvenir ve yorulmaktan bıkmazdı.”

Selim Nüzhet (sağda) ağabeyi ve yeğeniyle

Ağabeyi Abdülhak Şinasi Hisar, Selim Nüzhet Gerçek için şu satırları yazmış: “Selim Nüzhet pek sıhhatli, faal, hayata âşık, her gayrete atılmaya hazır, her aksiliğe ‘eyvallah!’ demeye alışık, iğne ile kuyu kazmaya razı görünürdü.


Selim Nüzhet'in ağabeyi Abdülhak Şinasi Hisar

Kendini yıpratan bütün u mesaiye hamaratlıkla atılır ve birkaç işi birden başarmaya çalışırdı. Vakitlerini yiyen küçük zahmetlere katlanmak usulü, günlerinin meşguliyetlerine mütmeadiyen ötekinin berikinin ricalarıyla gördüğü işleri ilave etmek fedakârlığı, bu daima kendisinden verme, bu mütemadi didinme gözlerimizie çarpardı. Dalgın, meşgul, yorgun olarak, genç senelerini artık geçirmiş olduğunu duymayarak, sıhhatine güvenir ve yorulmaktan bıkmazdı.”

Hisar, kardeşinin “istedikleriniyapmaya vakit bulamayan ömrünün âtîsini projeleriyle doldurmuştu. Birçok dosyaları âtîde yazmayı tasavvur ettiği yazılarına yarayacak matbu vesikaları vardı.” diyor. Selim Nüzhet Matbuat Tarihi’ni onca işi arasında yazıp bize bıraktı. Mustafa Kirenci ise yıllar sonra bu seçkin eseri kütüphanemize kazandırdı. Şimdi, günümüzü de içine alacak olan ‘Büyük Basın Tarihi’mizi yazmaya sıra geldi. Bakalım bu hayırlı ve gerekli hizmeti, kim veya kimler üstlenecek? Selim Nüzhet ve Mehmet Türker Acaroğlu’na Allah’tan rahmet dilerken Büyüyen Ay Yayınları’yla kültürümüze büyük hizmetlerde bulunan Mustafa Kirenci’ye de yürekten teşekkür ediyorum.