Dolar (USD)
32.32
Euro (EUR)
34.92
Gram Altın
2300.36
BIST 100
9079.97
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 Eylül 2020

Başımıza daha kötü neyin gelen gelebileceğini düşünüyoruz?

Ülke olarak ciddiye alınmayacak iş, düşünce ve ilişkilerle yol alıyoruz. Böyle yapıyoruz çünkü; ancak böyle yaptığımız taktirde başımıza bir iş gelmeyeceğini garanti ettiğimizi düşünüyoruz. Temel düşünceniz, başınıza herhangi bir iş gelmemesi olunca tevarüs eden işi, düşünceyi ve ilişkiyi aynı şekilde sürdürmek kalıyor geriye. Böylece yaşadığınız, bildiğiniz bir şeyi hiç de zorlanmadan yapmış oluyorsunuz. Bunun için ne risk almanız gerekiyor, ne de fazladan fikri ve ameli bir uğraşa girmeniz gerekiyor. Ancak bunları yaparken aynı zamanda işinizi, düşüncenizi ve ilişkilerinizi ciddiyetle yürütüyormuşsunuz gibi yapmanız gerekiyor. Mış gibi yapmak; işinizi, düşüncenizi, ilişkinizi, ideolojinizi vs. ciddiye alıyormuşsunuz gibi yapmak.

Kimsenin böyle yapıp yapmadığınıza ilişkin bir sorgulaması da yok zaten. Hepimiz bu kolektif kandırmacada rol üstlenmiş durumdayız. Ciddiyetle yapılan tek şey, ‘mış gibi yapmak’. Bunu daha fazla detaylandırmanın bir gereği, bir anlamı yok. Bugünlerde yüz yüze açılıp açılmayacağı kamuoyunun gündeminde olan eğitim-öğretime ilişkin yapıp ettiklerimiz bu durumumuzun müşahhas bir örneği. Baktığınızda ciddiyetle dile gelen söylemler var, hazırlıklar var, uygulamalar var, seferber edilen milyonu aşkın çalışan var, milyonlarca veli ve öğrenci var. Peki bu görüntüyü kurtaran vaziyetimizin içinde ne var? Uzaktan eğitim adı altında kopardığımız bu fırtına neyin nesi? “Simülasyonları yaptık, her türlü senaryoya hazırız” vs. gibi bir söylem ne söylüyor bize? Niçin böyle bir söylemle karşı karşıyayız? Bu söylem değil de başka bir söylemle karşılaşıyor olsaydık acaba başka türlü mü olurdu? İçeriğin neliğiyle, niteliğiyle ilgili bir hesabımız var mı? Varsa nedir ve nasıldır bu hesap?

Başlarken bütün bu yapıp etmelerimizin anlamının başımıza herhangi bir işin gelmemesini garanti etmek olduğunu belirtmiştim. Ancak bu tür durumlarda şöyle de düşünmek gerekmez mi veya şöyle düşünmek daha doğru olmaz mı? Başınıza bundan daha kötü ne gelebilir ki? Bizim düşünme şeklimizde, düşünme sistematiğimizde bir çarpıklık dikkat çekiyor. Başımıza bir şeyin gelmesini hayati bir tehlikede olmak şeklinde anlıyoruz. Bu tehlikeyi bilfiil gözümüzün önünde görmek şeklinde anlıyoruz. Elbette bu yanlış bir düşünce değil bu. Ancak başımızın dertte olması durumu bununla sınırlı değil. Mesela; nesiller boyu sürdürdüğümüz ve hiçbir derdimize derman olmayan bir etkinliği keramet varmış gibi devam ettirmek başımıza gelen çok kötü bir şey değil mi? Başımıza daha kötü ne gelebileceğini düşünüyoruz? Okullarımızın yıkılması, kitaplarımızın, öğretmenlerimizin olmayışını mı? Böyle olsa daha iyi olmaz mı? Hiç olmazsa neyimizin olmadığını bilir ona göre bir tedbir alırdık. Şimdi varmış gibi duruyor ancak karşılamasını düşündüğün hiç bir amacı da gerçekleştirmiyor. Düşünce şeklimizdeki çarpıklıktan kastettiğim şey bu. Varlığınızın tehdit altında olması elbette başınıza kötü bir şey geldiğini gösteriyor. Ancak beterin beteri de var. Varlığınızın tehdit altında olması fiziki bir yokluk riski olmadan olabiliyor. İçerik yitimine uğrayabilirsiniz, anlam yitimine uğrayabilirsiniz, düşüncelerinizin, inançlarınızın, iddialarınızın hilafına hizmet eden bir başkalaşım geçirebilirsiniz. Fiziki mevcudiyetinizin kendi başına bir anlamı olabilir mi? Bugün İsrail diye bir devlet var. İsrailoğullarının asırlar boyu diasporada yaşaması mı başa gelen bir musibetti, yoksa bu şekilde bir devlete sahip olmak, bu şekilde bir devletle güçlü bir şekilde yaşamak mı bir musibet? Veya bir musibet gibi görülmeyen bu son var olma halinin yeryüzünde itilip kakılmak şeklinde bir var oluştan çok daha iyi olduğunu söylemek mümkün mü?

Musibetlerden musibet mi beğeniyoruz ,yoksa pozisyonumuzun ne olduğundan ziyade varlığımızın, işleyişimizin, ilişkimizin niteliğinden mi bahsediyoruz? Evet ne yapıyoruz, neden bahsediyoruz?

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan