Dolar (USD)
32.60
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2496.28
BIST 100
9450.84
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


"Başıboş köpek terörü" niçin başıboş?-1

Onlarca insanın öldüğü, çocuklarımızın, engellilerimizin, yaşlılarımızın ve diğer insanlarımızın saldırıya uğradığı, öldüğü, sakat kaldığı, kalıcı yara izleri aldığı, maddi ve psikolojik travmaya maruz kaldığı, sokağa çıkmaya korkar hale geldiği, toplumu bu derece rahatsız eden konu artık “Köpek Terörü” halini almış durumdadır. Bu terörü yapanlar, terör destekçileri ve terörden beslenen rantçılar oluşmuştur. Diğer tarafta da terör mağdurları vardır (bu gruba doğrudan terör mağdurları ve hayvanseverler dahildir). Yani ülkemizin dört ayaklı sorunu vardır. Taraflardan bir diğeri de “izleyiciler” grubunu oluşturan karar vericiler, uygulamacılar, siyasetçiler, yöneticiler grubudur. Marjinal bir kitlenin “örgütlü saldırganlığı” toplumdaki duyarlı kişileri sindirmeye yöneliktir. Bu saldırganlar suç işlemekten çekinmedikleri gibi, kızını kaybetmiş yüreği yanan bir anneye bile insanlıkla bağdaşırlığı bulunmayan cümleler kurabilecek seviyeye kadar düşmüştür. Bu yanlışlar nedeniyle, gerçekten hayvansever olanlar da yanlış anlaşılmakta, manipüle edilmekte, hatta bu saldırganlıktan masum hayvanlar da zarar görmekte, toplumsal huzur da bozulmaktadır. Bunların bazılarının bölücü terör örgütleri ile irtibatlı olduğunu da görüyoruz. Bu anlamda, sorunun çözümünde sosyal barış/ikna yöntemleri çok önemli haldedir. Dünyada ve ülkemizde yayınlanmış BCG Dallas Raporu ve Köpek Sorunu Raporu gibi ciddi raporlar ve AB üyesi vs medeni ülkelerde sokaklarda başıboş köpek bulunmasının önlendiği örnekler bulunmaktadır, bunlardan da yararlanılabilir olmasına rağmen konunun başıboş kalması ülkemizin bir ayıbıdır. Cumhurbaşkanlığı koordinasyonunda Sağlık Bakanının her gün covid verileri açıkladığı gibi, Çevre ve Şehircilik Bakanı ve İçişleri Bakanı da köpek terörü vakıalarının mağdurlarına ilişkin sayısal verileri günlük açıklamalıdır. Bu terör bu seviyeye geldi arttık...

Ülkemizde hemen hemen her konuda olduğu gibi toplumu aklı selim zemininden uzaklaştırıp gerginlik ve ihtilaf unsuru olma ihtimali olan istisnasız her konu sonuna kadar kaşınmakta ve toplumsal kutuplaşma/çatışma teşvik edilmektedir. (Sosyal) medya etki ajanlarından bu amaca hizmet edenler de çok sıkı çalıştırılmaktadır. Meselelerimizi “iletişim” ve “yönetişim” esasları ile seviyeli, saygılı, medeni ve sağlıklı bir iletişim dili kullanarak çözemiyoruz, sadece “iletim” yapıp geçiyoruz. Aynı şekilde, bütün paydaşların katılımı ile karşılıklı hassasiyetlere saygı duyulan “yönetişim” esasları ile sorun çözme kültüründen de her geçen gün daha uzaklaştırılarak “yönetme” ve kişisel isteklere odaklı bir toplumsal davranış modeli topluma hakim kılınmaktadır. “İletişim” ve “yönetişim” teknikleri ile “çatışma yönetimi” konusunda sosyal farkındalık oluşturularak toplumsal kültür seviyesinin yükseltilmesi huzurlu bir toplum olabilmemiz için elzemdir.

Başıboş köpek konusundaki durum da diğer konulardan hiç farklı değil. Halkımızın çok ciddi şekilde rahatsız olduğu, başıboş köpek sorunu da tamamen başıboş bırakılmış durumda. Çözümsüzlüğün çözüm olarak sunulmasından dolayı konunun her iki tarafı da fevkalade rahatsız. Meselenin detaylarında çok boyutlu bir problem var ancak aslında işin özü “Önce köpek mi insan mı?” sorusuna odaklanıyor. Köpeklere göre mi insanlar sosyal hayatı düzenleyecek, insanlara göre mi köpeklerin yaşamı düzenlenecek, bu konuda bir karar verilmesi lazım. Başıboş köpek terörü konusunda yazı yazacağımı duyurduğumdan beri yağmur gibi görüş ve öneri yağıyor. Bu da halkın bu sorundan ne kadar rahatsız olduğunu gösteriyor. Köşe yazısı değil de başucu kitabı yazılacak kadar çok detay ve sorun var aslında. Görüşlerin bu kadar çok olduğu bir konunun tek bir köşe yazısında bitirilmesi mümkün olamayacağı için bu konuyu yazmaya devam edeceğiz…

Öncelikle, farklı görüşler bulunmakla birlikte, hiçbir canlının yaratılış amacına aykırı muameleye tabi tutulmaması gereklidir. Bu yönü ile köpeklerin katledilmesi, öldürülmesi, itlaf edilmesi, uyutulması vs söylemleri zulümdür. Fiili veya potansiyel bir salgın hastalık bulunmadığı sürece her canlının yaratılış amacının sınırları doğrultusunda yaşama hakkı vardır. Bunun ihlal edilmesi de sınırın aşılması da zulümdür. Ancak, Allah bütün kainatı insan için yaratmış, insanın hizmetine sunmuştur. Güneşi insanın gözüne göre, havayı nefesine göre, canlı cansız bütün varlıkları da insana hizmet etmesi için yaratmıştır. Köpek ile insanın münasebetinin “eşitlik” değil “hiyerarşi” olduğu gerçeğini unutmamak lazımdır. Bu bağlamda, dünya ülkeleri başıboş hayvan konusunu çözerken “Hayvan refahını” esas alır. Zaten “Hayvan hakkı” denen şey dünyada sadece radikal hayvan örgütleri ve radikal vegan örgütleri tarafından savunulur, bu hayvanın insanla eşit olduğu yaklaşımını taşır. İnsan=Hayvan denilmesi doğru değildir. Hukukumuzda hayvan bir mal/eşya hükmündedir. Hak sahibi değil, insanların üzerinde hak sahibi olduğu canlı varlıktır. Ayrıca, gelen bir bilgiye göre “Türkiye’deki hayvan örgütleri yıllardır meclisi, milletvekillerini ve bakanları “EVRENSEL HAYVAN HAKLARI BEYANNAMESİ” isimli uyduruk metinle bilerek/bilmeyerek baskıladılar. Ama o metin Prof. George Heuses tarafından hazırlanan BM ve UNESCO ile ilgisi olmayan bir metin. “UNESCO Evrensel Hayvan Hakları Beyannamesi” isimli belge aslında yok. Unesco salonunda bir sivil toplum kuruluşunun program yapıp kendince okuduğu beyannameyi yıllarca UNESCO beyannamesi olarak sundular. 2019’daki hayvan hakları komisyon raporunda dahi 11 yerde buna atıf yapılmış. Böyle bir belge yok uydurma.”

Halkımız kısırlaştırmayı da sorunu çözücü görmüyor. Zira, köpekler insanlara cinsel saldırıda bulunmuyor ki kısırlaştırma çözüm olsun. Maliyeti bir yana, kısırlaştırmanın saldırganlığı önlemediğine “Sürü Halinde Yaşayan Başıboş Köpeklerin Sosyal ve Reprodüktif Davranışları Üzerine Kısırlaştırmanın Etkisi” başlıklı bilimsel çalışmada “agresyon davranışlarında değişiklik olmadığı belirlenmiştir”. Fiziksel saldırı var bu nedenle, medeni ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de “ACİLEN” sokakların köpeklerden arındırılması lazımdır. Bütün batı medeniyetini yok sayıp da Hindistan ve Pakistan’ı mı örnek alalım? İnsanlar sokakta köpek tehdidinden bıktı. Devletin bunu çözmesini istiyor. Köpeklere hayvanseverler ile “yönetişim” içinde kurulacak yaşam alanları oluşturulması lazım. Mevcut barınakların çoğu ölüm kampı gibi olduğu için şikayet var. Mama konusunun bir ranta dönüşüp dönüşmediğinin de denetimi yapılmıyor zira, 2021 yılı küresel kedi-köpek maması pazarı 130 milyar $. Bu bağışların da devlet denetimine açılması, devletin kontrolünde bağış usulü geliştirilmesi lazımdır. Her önüne gelenin sokaklara mama dökmesi, hatta çiğ et vererek hayvanı saldıganlaştırması, dilediği yere kulübeler koyması vs yasaklanıp bunları yapanlara para ve hapis cezası verilmesi gerekir. Kuduz riski, kist hidatik, parazit gibi sağlık problemlerine neden oldukları gibi Monkeypox'un, yani maynun çiçek hastalığının ABD'de köpeklerden yayıldığı da belirtilmektedir. Bu risklerin de sokaklarda serbest yayılması halk sağlığını tehdit ediyor.

En önemlisi de 5199 Sayılı Kanun büyük ölçüde değiştirilmelidir. Son olarak, idareler (belediye ve valilik) ortaya çıkan her türlü mağduriyetten “sosyal risk” esasına dayalı olarak hukuki sorumluluk altındadır. Bu hukuki sorumluluk yolu, ihmal suretiyle kusurlu yöneticilere rücu edilmek üzere kurumlara yönelik işletilmelidir.