Barut kokusu eşliğinde savaş ve barış
Ortadoğu, tarih boyunca büyük güçlerin ve bölgesel
aktörlerin stratejik oyunlarına sahne olmuştur. Ancak, son yıllarda yaşanan
gelişmeler, bölgedeki dengeleri daha da karmaşık hale getirdi. Suriye'deki
iç savaş, İsrail-Filistin çatışması ve İran'ın bölgedeki etkisi, büyük
güçlerin ve bölgesel aktörlerin stratejilerini yeniden gözden geçirmelerine
neden oldu. Peki, bu stratejiler gerçekten bölgeye barış ve istikrar
getirebilir mi? Yoksa daha fazla kaos ve yıkıma mı yol açıyorlar?
Lev Tolstoy'un "Savaş ve Barış" adlı eseri, 19.
yüzyıl Rusya'sında geçen ve Napolyon Savaşları sırasında Rus toplumunun çeşitli
kesimlerinden insanların yaşamlarını ve mücadelelerini anlatan bir başyapıttır.
Tolstoy, savaşın anlamsızlığını ve barışın değerini vurgularken,
aynı zamanda aşk, aile, onur ve kader gibi evrensel temaları
işler. Bu temalar, günümüz Ortadoğu'sundaki durumlarla şaşırtıcı derecede
paralellik gösteriyor.
ABD'nin Ortadoğu'daki müdahaleci politikaları,
bölgedeki istikrarsızlığın başlıca nedenlerinden biridir. Irak'ın işgali ve
Suriye'deki iç savaşa yönelik müdahaleler, bölgedeki güç dengelerini alt üst
etmiş ve terör örgütlerinin güçlenmesine zemin hazırlamıştır. Örneğin, ABD'nin
Suriye'deki PKK/YPG'yi desteklemesi, Türkiye'nin sınır güvenliğini tehdit eden
bir durum yaratmıştır. Bu durum, "Savaş ve Barış"ta Pierre
Bezukhov'un anlam arayışına benzetilebilir. Pierre, büyük bir mirasa
kavuşmasına rağmen, hayatında anlam ve huzur bulmakta zorlanır. ABD'nin de bölgedeki
müdahaleleri, uzun vadede istikrar ve barış getirmekten uzak kalmıştır. "Zafer
kazanmak barut kokusu almayanlara herhalde çok kolay geliyordur."
İran'ın bölgedeki yayılmacı politikaları, özellikle
Suriye, Irak ve Yemen'de ciddi sorunlara yol açmıştır. İran destekli milis
gruplar, bu ülkelerdeki iç savaşları körükleyerek bölgesel istikrarsızlığı
artırmıştır. Bu durum, Türkiye'nin güvenlik kaygılarını artırmakta ve bölgedeki
barış çabalarını zora sokmaktadır. Tolstoy'un Andrei Bolkonsky karakteri,
savaşın dehşetini ve barışın huzurunu deneyimleyen bir askerdir. Andrei'nin
savaş meydanındaki deneyimleri, İran'ın yayılmacı politikalarının bölgedeki
yıkıcı etkilerini yansıtır. "Bu dünyada ödül beklemenin imkânsız
olduğunu, bu dünyada onurun da adaletin de olmadığını hiç unutmayacağım."
İsrail'in Filistin'e yönelik politikaları, bölgedeki
tansiyonu sürekli olarak yüksek tutmaktadır. Gazze'deki abluka ve Batı
Şeria'daki yerleşim politikaları, Filistin halkının haklarını ihlal etmekte ve
barış sürecini çıkmaza sokmaktadır. Türkiye, Filistin halkının haklarını
savunmakta ve İsrail'in bu politikalarını eleştirmektedir. Filistin halkı,
Sonya karakteriyle de benzerlik gösterir. Sonya, masumiyeti, fedakarlığı ve saf
sevgiyi temsil eder. Filistin halkı da uzun süredir devam eden çatışmaların ve
zorlukların ortasında masumiyetini ve haklarını korumaya çalışmaktadır.
Tolstoy'un "Savaş ve Barış"ında da benzer bir tema işlenir: "İnsanlar
birbirlerine karşı ne kadar kötü olabiliyorlar." Bu ifade,
savaşın ve çatışmaların insan doğasını nasıl kirlettiğini ve ilişkileri nasıl
bozduğunu gösterir.
Rusya'nın Ortadoğu'daki durumu, özellikle Suriye'deki
iç savaşta belirleyici bir rol oynamaktadır. Rusya, Suriye rejimini
destekleyerek bölgedeki nüfuzunu artırmış ve askeri varlığını güçlendirmiştir. Rusya'nın
HTŞ'ye (Heyet Tahrir el-Şam) yönelik hava saldırıları, bu stratejinin bir
parçasıdır. HTŞ, Suriye'deki en güçlü silahlı gruplardan biri olup, Rusya'nın
hedef aldığı ana unsurlardan biridir. Bu saldırılar, Rusya'nın Suriye'deki
askeri varlığını pekiştirme ve bölgedeki etkisini artırma çabalarının bir
parçasıdır.
Eleştirilen taraflar, genellikle kendi politikalarının
haklılığını savunmak için çeşitli argümanlar öne sürmektedir. Ancak bu
argümanlar, çoğu zaman geçersizdir ve eleştirilerin temelini çürütmez. ABD,
Ortadoğu'daki müdahalelerini genellikle terörle mücadele gerekçesiyle
savunmaktadır. Ancak, bu müdahaleler terör örgütlerinin güçlenmesine
ve bölgedeki istikrarsızlığın artmasına neden olmuştur. Dolayısıyla, ABD'nin
terörle mücadele argümanı, bölgedeki gerçek durumu yansıtmamaktadır. İran,
bölgedeki faaliyetlerini savunma amaçlı olarak nitelendirmektedir. Ancak,
İran destekli milis grupların faaliyetleri, bölgedeki çatışmaları körüklemekte
ve istikrarsızlığı artırmaktadır. Bu nedenle, İran'ın savunma argümanı da
geçersizdir. İsrail, Filistin'e yönelik politikalarını güvenlik
gerekçesiyle savunmaktadır. Ancak, bu politikalar Filistin halkının
haklarını ihlal etmekte ve barış sürecini zora sokmaktadır. İsrail'in güvenlik
argümanı, bölgedeki barış çabalarını engellemektedir.
Ortadoğu'daki yanlış stratejiler ciddi sorunlar
barındırmaktadır. ABD'nin müdahaleci politikaları, İran'ın yayılmacı
politikaları ve İsrail'in Filistin politikaları, bölgedeki istikrarsızlığı
artırmakta ve barış çabalarını zora sokmaktadır. Türkiye, bu stratejilere karşı
eleştirilerini sürdürmekte ve bölgedeki barış ve istikrarı sağlamak için
diplomatik çabalarını artırmaktadır. Mevcut sorunları gidermek adına şu yollar
izlenebilir: ABD, bölgedeki müdahaleci politikalarını gözden
geçirmeli ve yerel aktörlerle işbirliği yaparak bölgedeki istikrarı sağlamaya
çalışmalıdır; İran, yayılmacı politikalarını sonlandırmalı ve
bölgesel işbirliğine odaklanmalıdır; İsrail, Filistin halkının
haklarını tanımalı ve barış sürecini yeniden başlatmalıdır.
Özgürlük bedeli ne olursa olsun insanın en değerli
hazinesidir. Bu ifade özgürlüğün değerini vurgular; bireylerin
özgürlük mücadelesinin ne kadar anlamlı olduğunu gösterir. "Huzurlu
bir köleliğin mutluluğundansa özgürlük içinde sıkıntı çekmeyi yeğlerdi." -
Jack London'ın da değindiği gibi, bölgedeki halkların özgürlük
mücadelesinin önemi ve zorlukları büyüktür. Tolstoy'un "Savaş ve
Barış"ında da benzer bir tema işlenir: "Özgürlük, bedeli ne
olursa olsun, insanın en değerli hazinesidir." Bu ifade,
özgürlüğün değerini ve bu uğurda çekilen sıkıntıların anlamını vurgular.
Tarih, bize savaşın anlamsızlığını ve barışın değerini
tekrar tekrar hatırlatıyor. Bu dersleri göz ardı etmek, sadece daha fazla acı
ve yıkıma yol açacaktır. Ortadoğu'da kalıcı barış ve istikrarın
sağlanması için, tüm tarafların geçmiş hatalardan ders alması ve daha yapıcı,
işbirliğine dayalı stratejiler geliştirmesi gerekmektedir. Bu, sadece
bölge halklarının değil, tüm dünyanın güvenliği ve refahı için kritik öneme
sahiptir. Barışa giden yol, adalet ve özgürlüğün sağlanmasından geçer.