Dolar (USD)
35.30
Euro (EUR)
36.70
Gram Altın
2989.92
BIST 100
10085.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Ocak 2025

​Barışın Şifreleri: Öcalan'ın Mektupları ve Türkiye'nin Geleceği

1999 yılında Türkiye’ye getirildiğinde uçakta dile getirdiği, “Fırsat verilirse Türkiye’ye hizmet etmeye hazırım” sözü, Abdullah Öcalan’ın terör örgütü PKK’nın lideri olarak değil, yeni bir çözüm arayışının aktörü olarak konumlanabileceği bir dönemin işaretiydi.

Aradan geçen çeyrek asır boyunca bu söz, hem silahlı mücadele hem de siyasi çözüm arayışlarının merkezinde yankılanmaya devam etti.

Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde, Abdullah Öcalan’ın 2013-2015 yılları arasındaki çözüm sürecinde paylaştığı mektuplar, yalnızca bir dönem tartışmaların odak noktası olmakla kalmadı, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşme ve terör sorununu çözme çabalarının merkezinde yer aldı. Bu mektuplar, hem barış umudunu hem de çözüm sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından gelen derin kırılmayı temsil ediyor.

Peki, Öcalan’ın bu mektuplarında verdiği mesajlar neydi? Bu metinler gerçekten şifreli birer yol haritası mıydı?

Mektupların İçeriği ve Mesajları

Öcalan’ın mektupları, barış ve demokratik çözüm çağrıları içermekle birlikte, derin ideolojik ve stratejik anlamlar da barındırıyordu. “Demokratik modernite” ve “yerel özerklik” gibi kavramlar, Kürt hareketinin ideolojik hedeflerinin kodlanmış ifadeleri olarak değerlendirildi. Bu kavramlar, sadece Kürt meselesiyle sınırlı kalmayan, daha geniş bir sistem eleştirisini ve alternatif bir toplumsal düzen önerisini kapsıyordu.

Ancak bu terminoloji, bazı çevrelerce “şifreli bir mesaj” olarak algılanırken, kimilerine göre yalnızca ideolojik bir çerçevenin ifadesiydi.

Öcalan’ın mektupları, dönemin hükümeti tarafından barış sürecinin bir parçası olarak kabul edilse de, süreç içerisinde artan güvensizlikler, sahadaki aktörlerin birbirine yönelik hamleleri ve Suriye’deki gelişmeler, bu metinlerin pratikte işlevsiz kalmasına neden oldu. Mektupların bir yol haritası sunduğu söylense de, bu harita tarafların birbirine duyduğu güvensizlik nedeniyle hiçbir zaman uygulanamadı.

Geçtiğimiz hafta, 28 Aralık 2024 tarihinde, DEM Parti milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan, İmralı Cezaevi’nde Abdullah Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşme, Türkiye’de yeni bir çözüm sürecinin başlayabileceğine dair umutları yeniden canlandırdı. Görüşme sonrasında yapılan açıklamada, Öcalan’ın şu mesajları paylaşıldı:

• Türk-Kürt Kardeşliği: Öcalan, bu coğrafyanın tarihsel bağlarını hatırlatarak, Kürt ve Türk halklarının bir arada yaşama iradesini güçlendirecek adımların atılmasını önerdi. Bu çağrı, yalnızca bir barış umudu değil, aynı zamanda geçmişte yaşanan kırılmaların onarılması gerektiğinin altını çizdi.

• Silahlı Mücadelenin Sonlanması: Öcalan, çözümün ancak silahların tamamen gömülmesiyle mümkün olacağını belirtti. PKK’ya yönelik açık bir çağrı yapmaya hazır olduğunu vurgulayan bu mesaj, sahadaki çatışmaların sonlandırılmasına yönelik en net çıkışlardan biri olarak değerlendirildi.

• Bölgesel İstikrar ve Barış: Ortadoğu’daki çatışmaların çözülmesi gerektiğini belirten Öcalan, Türkiye’nin bölgesel barış için öncü bir rol üstlenebileceğini ifade etti. Özellikle Suriye ve Gazze’de yaşanan insani krizlere atıfta bulunarak, bu meselelerin uluslararası iş birliğiyle çözülmesi gerektiğini vurguladı.

Yeni bir barış sürecinin başarılı olabilmesi için, tüm tarafların samimi bir irade göstermesi, geçmiş hatalardan ders alması ve toplumun geniş kesimlerinin desteğini alması gerekmektedir. Öcalan’ın “Türkiye’ye hizmet etmeye hazırım” ifadesiyle başlayan süreç, ancak silahların tamamen susması ve demokratik siyasetin egemen olmasıyla gerçek bir barışa dönüşebilir.

Abdullah Öcalan’ın 1999’da başlayan barış çağrıları, bugün de yankılanmaya devam ediyor. Onun, “Türkiye’ye hizmet etmeye hazırım” sözleriyle başlayan bu süreç, 2013’te çözüm süreciyle doruğa ulaştı. Ancak bu umut, geçmişteki güvensizlikler ve siyasi hesaplar nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı.

Bugün, barışa dair yeni bir yol arayışı gündemde. Ancak bu yolun, yalnızca söylemlerle değil, eylemlerle inşa edilebileceği unutulmamalıdır. Eğer geçmişten ders alınırsa, Türkiye’nin barışa olan özlemi gerçek bir çözüme dönüşebilir. Silahları gömüp, siyaseti öne çıkaran bir anlayış, yalnızca Kürt meselesinin değil, Türkiye’nin geleceğinin de çözüm anahtarı olabilir.