Barışın Şifreleri: Öcalan'ın Mektupları ve Türkiye'nin Geleceği
1999 yılında Türkiye’ye getirildiğinde uçakta dile
getirdiği, “Fırsat verilirse Türkiye’ye hizmet etmeye hazırım” sözü, Abdullah
Öcalan’ın terör örgütü PKK’nın lideri olarak değil, yeni bir çözüm arayışının
aktörü olarak konumlanabileceği bir dönemin işaretiydi.
Aradan geçen çeyrek asır boyunca bu söz, hem silahlı
mücadele hem de siyasi çözüm arayışlarının merkezinde yankılanmaya devam etti.
Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde, Abdullah Öcalan’ın
2013-2015 yılları arasındaki çözüm sürecinde paylaştığı mektuplar, yalnızca bir
dönem tartışmaların odak noktası olmakla kalmadı, aynı zamanda Türkiye’nin
demokratikleşme ve terör sorununu çözme çabalarının merkezinde yer aldı. Bu
mektuplar, hem barış umudunu hem de çözüm sürecinin başarısızlıkla
sonuçlanmasının ardından gelen derin kırılmayı temsil ediyor.
Peki, Öcalan’ın bu mektuplarında verdiği mesajlar neydi? Bu
metinler gerçekten şifreli birer yol haritası mıydı?
Mektupların İçeriği ve Mesajları
Öcalan’ın mektupları, barış ve demokratik çözüm çağrıları
içermekle birlikte, derin ideolojik ve stratejik anlamlar da barındırıyordu.
“Demokratik modernite” ve “yerel özerklik” gibi kavramlar, Kürt hareketinin
ideolojik hedeflerinin kodlanmış ifadeleri olarak değerlendirildi. Bu
kavramlar, sadece Kürt meselesiyle sınırlı kalmayan, daha geniş bir sistem
eleştirisini ve alternatif bir toplumsal düzen önerisini kapsıyordu.
Ancak bu terminoloji, bazı çevrelerce “şifreli bir mesaj”
olarak algılanırken, kimilerine göre yalnızca ideolojik bir çerçevenin
ifadesiydi.
Öcalan’ın mektupları, dönemin hükümeti tarafından barış
sürecinin bir parçası olarak kabul edilse de, süreç içerisinde artan
güvensizlikler, sahadaki aktörlerin birbirine yönelik hamleleri ve Suriye’deki
gelişmeler, bu metinlerin pratikte işlevsiz kalmasına neden oldu. Mektupların
bir yol haritası sunduğu söylense de, bu harita tarafların birbirine duyduğu
güvensizlik nedeniyle hiçbir zaman uygulanamadı.
Geçtiğimiz hafta, 28 Aralık 2024 tarihinde, DEM Parti
milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan, İmralı Cezaevi’nde
Abdullah Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşme, Türkiye’de yeni bir
çözüm sürecinin başlayabileceğine dair umutları yeniden canlandırdı. Görüşme
sonrasında yapılan açıklamada, Öcalan’ın şu mesajları paylaşıldı:
• Türk-Kürt
Kardeşliği: Öcalan, bu coğrafyanın tarihsel bağlarını hatırlatarak, Kürt ve
Türk halklarının bir arada yaşama iradesini güçlendirecek adımların atılmasını
önerdi. Bu çağrı, yalnızca bir barış umudu değil, aynı zamanda geçmişte yaşanan
kırılmaların onarılması gerektiğinin altını çizdi.
• Silahlı
Mücadelenin Sonlanması: Öcalan, çözümün ancak silahların tamamen gömülmesiyle
mümkün olacağını belirtti. PKK’ya yönelik açık bir çağrı yapmaya hazır olduğunu
vurgulayan bu mesaj, sahadaki çatışmaların sonlandırılmasına yönelik en net
çıkışlardan biri olarak değerlendirildi.
• Bölgesel
İstikrar ve Barış: Ortadoğu’daki çatışmaların çözülmesi gerektiğini belirten
Öcalan, Türkiye’nin bölgesel barış için öncü bir rol üstlenebileceğini ifade
etti. Özellikle Suriye ve Gazze’de yaşanan insani krizlere atıfta bulunarak, bu
meselelerin uluslararası iş birliğiyle çözülmesi gerektiğini vurguladı.
Yeni bir barış sürecinin başarılı olabilmesi için, tüm
tarafların samimi bir irade göstermesi, geçmiş hatalardan ders alması ve
toplumun geniş kesimlerinin desteğini alması gerekmektedir. Öcalan’ın
“Türkiye’ye hizmet etmeye hazırım” ifadesiyle başlayan süreç, ancak silahların
tamamen susması ve demokratik siyasetin egemen olmasıyla gerçek bir barışa
dönüşebilir.
Abdullah Öcalan’ın 1999’da başlayan barış çağrıları, bugün
de yankılanmaya devam ediyor. Onun, “Türkiye’ye hizmet etmeye hazırım”
sözleriyle başlayan bu süreç, 2013’te çözüm süreciyle doruğa ulaştı. Ancak bu
umut, geçmişteki güvensizlikler ve siyasi hesaplar nedeniyle başarısızlıkla
sonuçlandı.
Bugün, barışa dair yeni bir yol arayışı gündemde. Ancak bu
yolun, yalnızca söylemlerle değil, eylemlerle inşa edilebileceği
unutulmamalıdır. Eğer geçmişten ders alınırsa, Türkiye’nin barışa olan özlemi
gerçek bir çözüme dönüşebilir. Silahları gömüp, siyaseti öne çıkaran bir
anlayış, yalnızca Kürt meselesinin değil, Türkiye’nin geleceğinin de çözüm
anahtarı olabilir.