Barış yurduna hareket
Okuyan ve okudukları üzerinde düşünen her insanda, belli
bir zaman geçtikten sonra, ilmi, fikri ve edebi bir kabiliyet teşekkül eder.
Hele ki bu insan önemli bir fikir adamının tedrisatından geçmişse bu durum, kendisini
daha da iyi hissettirir. Temel Hazıroğlu bu müstesna isimlerden biridir. Uzun
yıllar Sezai Karakoç’un ‘’Diriliş’’fikirlerinden
beslenmiş, yakınında bulunmuş, derdi olan bir şahsiyettir.
Hızıroğlu, siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunlara ilişkin
çeşitli gazete ve dergilerde makaleler ve kitaplar yazmıştır. En son kitabı İz
Yayıncılık’tan ‘’Barış Yurduna Hareket-Yüceliş
Manifestosu’’ üst başlığıyla çıktı. Kitap 5 bölümden oluşup yaklaşık 200
sayfadır. Kitapta, berrak bir dil, akıcı bir üslubun yanı sıra yer, yer
soyutlama gücü yüksek ifadeler kullanılmıştır.
‘’Tabiat
ve hayat âdeta büyük bir sanatçı gibi canlı ve cansız varlıkları
şekillendirmekte, onlara kendilerine has bir öz vermektedir. Tabiat ve hayatın
büyük bir mühendis gibi çalışması, insan vücudundaki sistemler yığını,
kâinattaki ahenk ve planlamalar hep bir yaratıcı ve yöneticiye işaret eder.
Doğadaki seslerin âdeta müzik ziyafeti çekmesi, meyvelerin ve her türlü
şeylerin mis kokular yayması da öyledir. Sonuç olarak tabiat ve hayat yüce
Yaratıcı ve Yöneticinin iradesini gerçekleştiren bir vasıta olmaktan başka bir
şey değildir. O yüzden de hayat O’na doğru bir yolculuktur.’’
Hazıroğlu, ahlak
konusu üzerinde önemle durur: ‘’Ahlakı
temel alan kişi doğasına hakikate bağlanması ile aynı zamanda vicdanı temel
almış olur, böylece yüce gönüllü olmanın ötesinde hem bağışlayıcı hem de
insanlık savaşçısı hâlini alır.’’ Aslında
bugün insanlığın yaşadığı düşünce ve ahlak krizini yeniden ele almak için Hazıroğlu’nun
bu ifadesinin önemli bir vurgu olduğunu düşünüyorum.
Kitapta çok önemli bir uyarı niteliğinde gördüğüm 75.ci
sayfada şöyle der: Mazlum halklar, büyük
paralarla eğitim için Batıya gönderdiği kendi çocuklarının bizatihi kendi
ülkesi, halkı, kültürü, değerleri ve halleri üzerine akademik çalışma yapma,
bir tür kendi parasıyla kendi aleyhine istihbarat yapma durumuna düştüklerinin
farkında bile değiller. Oysa asıl yapılması gereken şey bu tip fikri bir
casusluk değil, bilakis Batıyı anlayıp analiz etme ve kendini güçlendirme
çabası olmalıdır.’’
Hazıroğlu, kitabın 97.ci sayfasında acı ama gerçek bir
tespite bulunmuş: ‘’Bu çağın ilerisinde bir
İslam var ve ortada duruyor. Ancak ve maalesef bu çağın gerisinde de bir
Müslüman tipi ve o da ortada duruyor.’’
Hazıroğlu, tarihi bugünün şartları içinde anlamlandırmamız
gerektiğini şöyle savunuyor. ‘’Tarihi
reddedip ondan kopmak insanı zayıflatır ve kendine yabancılaştırır. Tarihe
sığınıp orada kalmak ise insanı acizleştirir ve zamana yabancılaştırır.’’
Ayrıca Hazıroğlu, ekonomik, siyasal ve tarihsel süreklilik
arz eden, modernleşmeyle ortaya çıkan meseleleri ele almıştır. İnsanı temel
alan bir ahlak anlayışıyla ‘’yeni ve
başka bir dünyanın mümkün ve gerekli olduğunu’’ savunmuştur. Hatta sadece
savunmakla kalmamış aynı zamanda çözüme dair ciddi teklifler sunmuştur.
Bu bakımdan ‘’Barış Yurduna Hareket-Yüceliş Manifestosunu’’
dikkatlice okuyanlar; Temel Hazıroğlu’nun bazı ifadelerinin hayatımız üzerinde
bir projektör gibi gezdiğini, pek çok mesele üzerinde titizlikle durarak
hastalıklarımıza isabetli teşhisler koyduğunu ve bunların tedavi yollarının gösterildiğini
göreceklerdir.