Barış pınarı nereye akıyor?
Başkan Erdoğan, ABD Başkanı Trump’un seviyesiz, saygısız ve ABD’de alay ve olay konusu olan 9 Ekim tarihli mektubu için gereken cevabı misliyle yine 9 Ekim tarihinde Barış Pınarlarını sınırlarımıza akıtacak operasyonun başlaması talimatını vererek vermişti. Elbette bu saygısızlığı ve seviyesizliği ne Başkan Erdoğan ne de bu halk unutmayacaktır. Gerek Başkan Erdoğan’ın gerekse de bu aziz milletin seviyesi ve saygısı bunu sürekli gündemde tutmaya müsaade etmez. Vakti ve saati geldiğinde muhakkak ki bu saygısızlığın gerekeni mutlaka yapılacaktır.
İçimizdeki İrlandalılar, ABD ile Türkiye arasında bu mektubu bahane ederek, “bütün ilişkiler bitsin, siyasi ve diplomatik ipler kopsun, iletişim ve diyalog kanalları kesilsin, Türkiye artık tamamen yalnızlaşsın, Trump ve Başkan Erdoğan bir daha yüz yüze dahi bakmasın” istediler. Eminim ki Türkiye ve ABD askerleri karşı karşıya gelseydi, yüzlerce şehit verilseydi, Türkiye ekonomisi yaptırımlarla büyük darbe alıp, artık ülke Başkan Erdoğan tarafından yönetilemez hale gelseydi zil takıp, oynayacaklardı.
Mektubu görüşme öncesi belli ki birileri bilinçli olarak sızdırdılar ki Pence ile Pompeo’nun temasları daha başlamadan bitsin, İki isim eli boş ve krizler dolu bir çantayla ABD’ye dönsün, Ankara temaslarından hiçbir olumlu sonuç ve uzlaşı çıkmasın istediler. Türkiye savaşacak kadar güçlü bir ülke olmaktan ziyade savaşılmayacak kadar güçlü bir ülke olduğunu hem sahada hem de masada tüm dünyaya gösterdi. Sahadaki gücü, masadaki stratejisi ve Başkan Erdoğan’ın dik ve kararlı duruşuyla Türkiye iyi bir mevzi kazandı. Terör ve şer koridoru kurulmasın diye ABD’nin peşinden koşan bir Türkiye yerine, şartların değişmesiyle ABD’yi peşinden koşturan hatta ayağına getirten bir Türkiye profili Dünya gündemine düştü.
*Bir gece ansızın geleceğiz dedik, sürpriz yaptık gündüz gözüyle girdik mi? Evet, girdik.
*32 KM derinliğe kadar ineceğiz dedik, indik mi? Evet indik.
*Ne ABD ne de Rusya. Harekât yapılan alanda kontrol bizde olacak dedik, kontrolü elimize aldık mı? Evet, aldık.
*Terör koridorunu asla kabul etmeyiz, biz bu oyunu bozarız dedik, bozduk mu? Evet, bozduk.
*Türkiye artık eski vesayetçi günlerde olduğu gibi Amerika emirlerinin, Rus menfaatlerinin alanı değil diyerek postayı koyduk mu? Evet, koyduk.
Şunu asla kimse unutmasın, Barış Pınarı Harekatı, Türkiye Cumhuriyeti devleti için bir keyfiyet, bir tercih meselesi değildi. Emperyalist güçlerin sınırlarımıza kurduğu ölümcül tuzaklardan korunmak için şartlardan doğan bir mecburiyetti. Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırlarında ABD ve İsrail güdümlü bir terör devleti kurulmasına asla müsaade edemezdi. Ve etmedi de. Barış Pınarı harekâtının en temel amacı ülkemizi tehdit eden, bölgeyi istikrarsızlaştıran PKK, YPG, DAEŞ gibi terör unsurlarıyla mücadeleydi. Milyonlarca Suriyeli ülkemizde, bir o kadar diğer ülkelerde mülteci hayatı yaşamakta. Köylerinden, tarihlerinden, ev ve barklarından kopmak zorunda kalmış bir şekilde. Bu gayri insani durum ne onları kabul eden Türkiye için ne de mülteciler için kesinlikle sürdürülebilir bir durum değildir. Bu kardeşlerimizin topraklarına, köylerine dönmeleri için bir güvenlik koridoru oluşturulması mutlak zorunluluktur.
Barış Pınarı Harekâtı başından beri hedefine teröristleri ve onlara ait sığınak, mühimmat, araç ve gereçleri koymuştu. Sivillere, silahlarını bırakıp teslim olan teröristlere, tarihi, dini, milli eserler ile dost ve müttefik unsurlara gerekirse şehitler verilmesi pahasına azami gayret gösterildi. Türk- Kürt çatışması diye kirli bir algı operasyonu çekildi. Bu kirli algılar uluslararası alanda sosyal medya ve yazılı kirli basında işlene işlene kanaatlere devşirilmeye çalışıldı. Halbuki YPG, DAEŞ ve Esad zulmünden kaçan milyonlarca Arap kardeşimizle beraber, yüz binlerce Kürt kardeşimiz sığınacak liman olan Türkiye Cumhuriyeti topraklarını seçmiştir. Umutlarını, hayallerini bu topraklara taşımıştır. YPG’nin derdi Kürt ve Kürt hakları olsaydı, yüz binlerce Kürdün, kendi topraklarında değil de Türkiye’de ne işi vardı? Niçin Kobani’ye madem öyleyse geri dönemiyorlar? Çünkü YPG, kendine köle olacak, biat edecek bir Kürt toplumu istemektedir. Ancak Kürtler de o topraklardan kaçarak, şiddetle bu dayatmayı ret etmektedir.