Barış Pınarı Harekâtı, Riskler ve Zafer
Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki en büyük, en çetin mücadele…
“Barış Pınarı Harekâtı”.
“Ben artık bu işe karışmıyorum” diyerek çekilme kararını ilân eden ABD, DAEŞ terör örgütünü yok etme işini tamamen bizim sırtımıza yıktı.
Binlerce, binlerce tır silah ve mühimmat, artı “savaş eğitimi” desteğiyle orta büyüklükteki “ordu” seviyesine getirdiği terör örgütü PKK’nın uzantılarından “Sattın bizi ABD” yollu tepkilerin yükselmesine aldanmamak gerek, işbirlikleri bitmez.
Zira, mesele ABD meselesinden ziyade “Arz’ı Mev’ud hayali” meselesi.
Orada da PKK Terör Örgütü’ne verilmiş rol var.
Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, dün sabah “Vekalet savaşçılarının gücünü deneyecekler!” dedi.
İlginç.
Bir de, PKK terör örgütüne verdiği destekle 30 bin insanımızın katline, en az 1.1 trilyon dolarlık kaynağımızın gitmesine sebep olan ABD’nin şimdi de “Arapları önümüze atma” gibi bir oyuna girişebileceğine dikkat çekti.
Allah muhafaza, bir “katliam” gerçekleştirip bunu “Türklerin” üzerine atma ihtimalleri geldi aklıma.
“Türkiye DAEŞ’e destek veriyor!” yalanına başvurmadılar mı ve bu yalanı yaymakta “içimizdeki işbirlikçileri” kullanmadılar mı?..
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Sefer bizden zafer Allah’tan” diyerek “geri dönülmezliğine” vurgu yaptığı bir büyük operasyon…
Bölge yangın yeri, Irak kaynıyor, orada ABD ile İran “vekilleri” üzerinden savaş yürütüyor.
Biz “Güvenli Bölge” diyoruz…
Hep birlikte Kahraman Mehmetçik’e moral vermeye çalışmak milli vazife.
Muhalefet partileri için de öyle, “ama”sız; “fakat”sız!..
Bu arada…
Unutmadan, Türkiye’deki “Arap” misafirlerin çokluğu üzerinden sergilenen ırkçı tepkiler de istismara müsait.
Sınırlarımız ötesinde Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki en önemli mücadelemizi yürütürken, bu toprakların “ırkçılık” belâsını barındırmayacağına dair vurgularımızı güçlendirmeliyiz.
Barış Pınarı o bölgeyi sulayabilirse, her bakımdan “rahatlama” olacak inşallah.
Dualarımız Mehmetçikle.
************************
Sayın Kılıçdaroğlu ve Sakal Yasağı!
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu “ Size ne milletin başını örtmesinden örtmemesinden. İşini iyi yapıyor mu ona bakın, bu işte bizim de çok kabahatimiz kusurumuz var aslında!” yollu cümlelerle “şık” mesajlar verdi ya…
“Başörtüsü zulmündeki” kabahat ve kusurlarını dile getirmesi iyi de…
“Bizim ‘de’ kusurlarımız var” derken…
Oradaki “de” ne oluyor?..
“Başörtüsünü Yasaklayanlardan ve yasaklamaları savunanlardan” başka kusurlu, kabahatli olanlarda mı var yani?
Varsa kimler?..
Bilirsiniz;
Kimi CHP önde gelenleri, “türban sorunu” üzerinden hedef aldıkları Milli Görüş Lideri Merhum Necmettin Erbakan’ı “Bu konuyu siyasi çıkarlar için istismar etmekle” suçladılar uzun yıllar boyunca.
Onlara göre memleketin “başörtüsü yasağı” diye bir sorunu yoktu.
Zaten tartışılan da “başörtüsü” değildi, “türban”dı.
Memlekette bir “başörtülüler” vardı bir de “türban”lılar.
Türbanlılar, örtüyü “siyasi simge” olarak kullananlardı.
Yoksa…
Kendilerinin nineleri de örtülüydü.
Mesele, “örtü”nün siyasi simge olarak kullanılmasındaydı.
Erbakan gibi politikacılar “türban”ı oylarını arttırmak ve hatta “rejimi yıkmak için” kullanıyorlardı.
Her yerin bir kuralı vardı ve “türban” sorununun kaynağı bizzat “türban üzerinden siyaset yapanlar”dı.
“Necmettin Erbakan gibi düşünenler”di.
“Türban” dediklerinin öğrenciler hele “memureler için” serbest bırakılması zinhar kabul edilemezdi.
Bir “örtülü”nün devlet görevini objektif bir şekilde yapabilmesi mümkün değildi.
Örtü serbest bırakıldığı takdirde büyük “çatışmalar” meydana gelirdi.
Hem zaten başını örterek okula ve işe gelmekte ısrar edenler bunu kendiliklerinden de yapmıyorlardı, bunlar birilerinin emri ile ve birileri adına hareket ediyorlardı…
Bunları ve nicelerini binlerce kez işitmişizdir ve on yıllarımız “yasakçı” zihniyete “yanlış yaptıklarını” anlatma çabasıyla geçmiştir.
Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu “Evet bizde de çok kabahat var!” diyerek sorumluluklarını kabulleniyor ama “kabahatin” bir bölümü “de” başka yerlere yüklemeye çalışıyor.
Bu yükleyişte Rahmetli Erbakan’a ve dâvâ arkadaşlarına yönelen ithamlardan izler var …
Türkiye’de “başörtüsü sorunu” yaşanmışsa bunun müsebbibi “yasaklayanlardır” sadece.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun “biz” diyerek işaret ettiği çerçevedir.
Mağdureleri ve onları savunanları nasıl “kabahate” ortak edebilirsiniz ki, “Bizim (de) çok kabahatimiz oldu bu işlerde” diyerek.
Her neyse, bu da bir ilerlemedir.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun, “Bizim de çok kabahatimiz, kusurumuz var. Bir başörtüsü meselesini Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel meselesi haline getirdik. Sana ne kardeşim ya, kadın ister başörtüsü takar, ister takmaz.” şeklindeki sözlerinin “sandığa mesaj” niteliğinde olduğu…
Yerel yönetimi ele geçirmez “sakala” takan ve “her yerin bir kuralı var” söylemine sığınan “CHP zihniyetinin” fırsatını ele geçirdiği takdirde yasakları geri getirmekte tereddüt etmeyeceği söylenebilir.
Bana soracak olursanız “peşin hükümler” ortaya koymak ve “niyet okuyuculuğu” yapmaktansa, Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylediklerini “icraata” döküp dökmeyeceğini görmek gerek…
Mesela…
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Sayın Fatih Erbakan, Erzurum’dan şöyle seslenmiş:
“Küçükçekmece Belediyesi 19 Eylül'de yayımladığı genelgeyle belediye personeline 'Sakal bırakamazsınız.' demeye kalkıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 657 Sayılı Kanunun kılık kıyafet hükümlerine uymayanlar hakkında disiplin soruşturması açılacağını ifade ediyor. Bu bildiğimiz CHP, 50 - 60 senedir ne yaptıysa genetik özelliğini yine yerine getiriyor."
Şimdi…
“Bize ne onun bunun kılık kıyafetinden, örtüsünden, bu konuda biz de kabahatliyiz” yollu sözlerle “şık” mesajlar veren Sayın Kılıçdaroğlu, mezkur CHP yönetimlerinin “eski günleri hatırlatan” işleri karşısında ne yapacak?”
“Lâfa”bakacak değiliz ya…
İcraatı görelim:
Seçimi beklemeden, şimdiden lütfen.