Barış Harekatı’ndan Zeytin Dalı’na
20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı…
Kırk beş yıl öncesi…
Soykırıma tabi tutulan Kıbrıs Türklerinin Rum çetelerinden ve onların destekçilerinden kurtarıldığı tarih.
Barış Harekâtından kırk iki yıl sonra 24 Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı ve 20 Ocak 2018’de Afrin’e düzenlenen, Zeytin Dalı Harekâtı… Aynı davanın sonucudur. ‘Zulme karşı durmak, mazluma yardım etmek’; varlık sebebimizdir. Bugün Afrin, on dokuz aydır huzur ve barış içindedir. Babası gözlerinin önünde katledilen ve babasının kanı yüzüne fışkıran Afrinli Şiyar’ın canı güvendedir.
Kıbrıs’ta katliam yapanlar, 15 Temmuz’da darbe / işgal girişiminde de bugün Suriye’de, Irak’ta, Sudan’da, Libya’da, Yemen’de, Afganistan’da da melanetlerine devam ediyorlar.
15 Temmuz 2016’da darbeye / işgale teşebbüs edenler, Kıbrıs Barış Harekatı’nın intikamını almak istediler. FETÖ’nün elebaşlarının Yunanistan’da ve Avrupa’da baş tacı edilmeleri hiç de şaşırtıcı değildir.
15 Temmuz 1974’te Enosis’i gerçekleştirmek için kurulmuş EOKA’nın darbe tarihidir. Türkiye’de de 15 Temmuz 2016’da yapılmak istenen tam da bu idi: Türkiye’yi bölüp parçalamak, doğuyu ve güneydoğuyu Suriye’nin kuzeyinde planladıkları terör devletine ilhak etmek ve İstanbul merkezli Vatikan modeli Ekümeniklik kurmaktı.
20 Temmuz Barış harekatı sadece Kıbrıs’a değil, Yunanistan’a da huzur ve refah getirmiştir. Yunanistan’da 24 Temmuz’da Paris’teki sürgün Konstantin Karamanlis Başbakanlığa getirilmiş ve Yunanistan yedi yıllık cuntadan kurtulmuştur.
Türkiye, çok çetin siyasi, ekonomik krizlere, darbelere maruz kaldı. Barış Harekat’nın yapıldığı yıllar, yokluk yıllarıydı. Askeri ve ekonomik alanda her şeyde dışa bağımlıydı. Okullarda çocuklar ABD’den gönderilen yağlarla süt tozuyla beslenebiliyordu. Elektrik yoktu, yol yoktu. İlçe merkezine on beş kilometre olan köyümüze elektrik Barış Harekâtı’ndan beş yıl sonra getirilebildi. Bu şu demek: Elektrikle çalışan hiçbir alet yok. Kağnı, çıra, gaz lambası ve karasaban dönemi. İki öküzü olan orta halli, iki atı olan zengin sayılıyordu. Şehirlerin de durumu bundan farklı değildi. Gecekondularda hayat daha çekilmez haldeydi. Gecekondular ne köydü ne şehirdi; ilgisizliğin, çarpıklaşmanın resmiydi. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Barış Harekatı gerçekleştirilebildi.
EOKA, 15 Temmuz’da darbe yapıp Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhaka kalkışınca Türkiye bunu önlemek için diplomatik yolları denedi. ABD ve Avrupa o malum savsaklama, uyutma taktiğine başvurdu. Türkiye son çare olarak Kıbrıs’a asker çıkardı.
Türkiye Kıbrıs’a 8 Ağustos 1964’te Cengiz Topel’in şehit olduğu bir harekâtı geçekleştirdi; kara harekâtı yapamadı çünkü çıkarma gemisi yoktu.
Şimdi ise askeri alanda yüzde yetmiş oranında kendi silahını, araç-gerecini üretebiliyor.
S-400 alımı ve ortak üretimi, Türkiye’yi daha da güçlendirmiş, 1974’ten sonra bize ambargo uygulayanlara net bir cevap olmuştur.
Bilindiği üzere daha üç yıl önce Türkiye’nin güneyine yerleştirdikleri patriot bataryalarını 15 Temmuz darbe / işgal girişiminden altı ay önce söküp götürmüşler, hava sahasını korumasız bırakmışlardı.
Türkiye son yıllarda bu çemberi kırdı, darmadağın etti.
Türkiye neden bu kadar yokluklar içindeydi?
‘İrtica ile mücadele’ adı altında kriz çıkarmaktan, darbelere zemin hazırlamaktan ve darbe yapmaktan memlekete hizmet etmeye vakit bulamamışlar (!)
Daha on yıl öncesine kadar ülkenin en büyük problemi vatandaşın sakalıydı, başörtüsüydü.
14 Mayıs 1950’de çok partili hayata geçilince Türkiye kalkınmaya başladı. Türkiye’yi Kıbrıs’ta ‘Garantör Ülke’ yapan hükümetin Başbakanı’nı, Dışişleri Bakanı’nı ve Maliye Bakanı’nı astılar. 1983’ten 1991’e kadar çağ atlatan Turgut Özal’ı zehirlediler. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da 15 Temmuz’da şehit edeceklerdi.
6,7 Eylül 1955 olaylarıyla Gezi, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimlerini planlayanlar da EOKA’cılar.