Bankalar ve yeşil alanlar
Herkesin içine girdiği ve onlarla yaşamaya mecbur olduğu bankacılık sistemi Ak Parti ile birlikte daha da geniş bir alana yayıldı. Şu anda herkes bu sistemin öyle veya böyle içerisine dahil edildi. Ancak hükümetlerin öncelikli görevleri vatandaşlarını korumak iken bankalar garip bir şekilde vatandaşa karşı koruma altına alındı. Tüketici Mahkemeleri ve Tüketici Hakem Heyetlerinin, tüketici lehine verdiği kararlar da bir şekilde yeni düzenlemeler ile ya geçersiz kılındı ya da genele şamil olamadı.
2002 yılından itibaren Tüketici Kanunu ile ilgili olarak her iki yılda bir kanuni düzenleme yapılacağı, vatandaşın sorunlarının çözüleceği, bankaların ayyuka çıkan haksız kazançlarının önüne geçileceği yönünde ilgili bakan kimse çıkıp açıklama yapıyor. Akabinde ise taraflarla görüşüyoruz deniliyor. Çok geçmeden basına tüketiciyi sevindiren şu değişiklikler yapılıyor şeklinde beyanatlar veriliyor. Bunlar devrim olarak gazetelerde yerini alıyor. Sonra ne mi oluyor sessiz sedasız bu konu gündemden çıkıyor. Ta ki hükümet bu konuyu tekrar gündeme alıp beylik laflarla basının karşısına geçene kadar. Ancak düzenleme yapmak adına mı yoksa insanların biriken gazını almak adına mı yapılıyor bu hususa hala anlam verebilmiş değilim. Bir bakanımızın dediği üzere mecliste en güçlü lobi bankalar! Vatandaşın lobisi olmak zorunda olan vekiller ve bakanlar ne yazık ki meşruiyetini halktan almayan başka lobiler tarafından yönlendirilebiliyor. O zaman bu sistemi savunmanın da bir anlamı kalmıyor. Haklılık ve doğruluk üzerine bir sistem kurmak bu kadar zor olamaz. En azından bu kadar zorlaştırılamaz. Bu konuda iktidarın kaçacağı veya sığınacağı bir liman bulunmamaktadır. Biz onlardan faiz sistemi içerisinde ki bankalara faizsiz bankacılıkta yaptırmalarını değil öncelikle tüm vatandaşların bankalardan dolayı yaşamakta oldukları sorunların çözülmesini beklemekteyiz.
1992 yılında Sayın Başbakanın, Mehmet Ali Birand ile ilk yaptığı röportajda kurduğu bir cümle var. "Biz iktidarın değil sistemin alternatifiyiz." Değişen nedir? 2002 yılından itibaren yapılan köhne, çürümüş, insanların refahı üzerine kurulmadığı kesin olan bu sistemi bile çalıştırmayı becerebilen iktidar ne yazık ki değiştirmeyi becerememiştir. Bu gidişle de değiştiremeyecektir. Ancak şu görülmüştür ki bu sistem savunucuları tarafından değil de muhalifleri tarafından işletilebilmiştir. Bu da başka bir kara mizah konusudur.
İktidarı bankalar konusunda çaresiz bırakan ne ise yeşil alan-yapılaşma konusunda da çaresizliğe iten aynı saik olmuştur. Konuya insan odaklı bakamamak sorunun kendisini teşkil etmektedir. Yapılaşma ve çevre konusunda hemen sayabileceğimiz onlarca yanlış yapılmaktadır. Bunlar yapılırken de açıklamalar vaatler daha yeşil bir Türkiye için yapılmaktadır. Şehir dışları için ormanlaştırma çabalarını ve çalışmalarını kabul ediyor ve devamı konusunda desteğimi sunuyorum. Ancak şehirlerde yaşanan çarpık yapılaşmaya iktidarın göz yumması hatta devlet eli ile yaptığı yapılarla buna destek olması (!) ilginç şekilde bankacılık sistemi ile bağlantı kurmama neden oluyor.
Her iki konu ile ilgili de birçok şey söylenebilir ancak sözler ne yazık ki havada kalıyor. Gezi Parkı olaylarında insanları birleştirmek için kullanılan argüman yeşil alandı. Bu olayların içinde bulunan insanların en büyük destekçilerde bankalardı. İktidarın sınıfta kaldığı iki konu ilginç değil mi? İktidarın insan için olan konularda daha duyarlı ve de sistemi işletecek değil yeni bir sistem kuracak hamleleri yaparak yol alması gerekmektedir. Yoksa yol arkadaşı seçtiği, insan odaklı olmayan her oluşum, iktidarın ömrünü azaltmakta onu halktan ve halkın gerçeklerinden koparmaktadır. Üzüm yeme amacında olan birisi olarak büyük şehirlerdeki askeri alanların yeşil alan olarak halkın kullanımına açılması milyon dolarlık rezidanslar yapıp bilmem kaç sıfırlı paraların kredilendirme yolu ile bankaların kasasına girmesinden reel olarak olmasa da uzun vadede daha kazançlı bir yatırım olacağını ilgililerin unutmamaları gerekmektedir. @CavitTatli