''Bana teyze değil, anne deyin''
Konya’da yaşayan yaşlı kadına, yardım götüren Vefa Destek ekibinin yaşadığı duygu dolu sohbet kameralara yansır. Yaşlı kadın “Benim oğlum yok, iki kızım var onlar da arayıp sormuyorlar. Bana teyze değil, anne diyin, evlat hasretiyle yanıp kavruluyorum” dedi. Yardıma gelen vefa destek ekibine dualar eden yaşlı kadın, herkesi duygulandırdı... (www.sabah.com.tr 22.04.2020)
Konya Büyükşehir Belediyesi Sosyal Yardım Ekibi, tek başına yaşayan bir kimsenin evine gider. Orada yaşlı bir kadınla karşılaşırlar. Yardım ekibinden görevli sorar:
-Nasılsın iyi misin teyze?
-İyiyim annem, bana teyze deme kuzum.
-Neye diyeyim?
-Bana anne de, kuzum anne de.
-Niye evlatların yok mu teyzem?
Teyze bir taraftan adeta ciğerlerinden hüzün ve acıyla ağlayarak cevap verir. Sözleri dağları bile yerinden oynatacak ve parçalayacak kadar ağırdır. O anda diller lâl olup susar, gözler kör olur görmez. Kalpler, hüzünlenir, acır ve ağlar:
-Oğlum yok, iki kızım var. Onlar da aramazlar, sormazlar. Teyzenin kocası henüz otuz sekiz yaşındaki iken, 36 yıl önce kalp krizinden vefat etmiştir. Yardım görevlisi bu hüzünlü sözlere dayanamaz, onu teselli etmeye çalışır:
-Dur kurban olduğum benim. Dur Bismillah. Biz geldik ya.
-Allah razı olsun kuzum.
-İyi misin? Başka bir eksiğin var mı?
Teyzemiz kalpten ve gönülden gelen tüm sıcaklığı ve samimiyetiyle sevgisini verir. Sahip olduğu en değerli şeyi, sevgisini vermek ister. Bu sevginin içinde muhabbet vardır, hasret vardır, hüzün vardır, münzevi çilekeş bir Anadolu annesinin yürekleri burkan sözleri vardır:
-Benden de götürün kuzum.
-Senden de mi götürelim.
-Benden de götürün kuzum.
-Ben sana kurban olayım vay teyzem vay.
-Allah’ım yollarınıza, tekerlerinize taş getirmesin.
-Amin. Allah razı olsun teyze.
Teyze, muhtemelen otuz yaşının üzerinde olan ve kendisini hiç arayıp sormayan iki kızının hasret ve özlemini, yardıma gelen vefa dostlarının güzel yüreklerinde buluyor. Adeta meleklerin bile katılacağı duayı, en üst perdeden yapıyor:
-Allah sizi korusun beklesin. Siz de bizi koruyup bekleyin kuzum. Ama bana oğlan sevgisi verdiniz, üçünüz birden kuzum. Yanıp kavruluyorum. Ama yanıp kavruluyorum.
Tüm varlığıyla ruhuyla bedeniyle özlem ve hasreti arayan güzel yüzlü nurlu teyze… İçi yanan ve kavrulan bir anne, onu hiç arayıp sormayan vefasız evlatları…
Anne ve babaya yapılanlardan dolayı onların “ahları” alınınca, yer de ağlar, gök de ağlar, inler… Sevgi, saygı ve hürmete layık olan analara bu halleri reva görmek, dünya ve ahireti kaybetmek demektir.
Elleri öpülesi annemiz, dünyevî bir ihtiyaç istemiyor. Sevgi istiyor, muhabbet istiyor, ailesini görmek, onların seslerini duymak istiyor. Demek ki, taş kesilmiş kalpleri, anaların sıcak yürekleri dahi yumuşatamıyor. İlahî hitap uyarıyor: “Öf bile deme”. Onları üzme, ağlatma, kalplerini kırma… Ara, sor, onlarla konuş, sohbet et. Yardımlarına yetiş, ihtiyaçlarını karşıla. Çocukken onların sana yaptığı gibi, sevgi ve merhamet kanatlarını ger.
Kimsesizlerin kimsesi, alemlerin Rabb’i ve onun Sevgili Elçisi Efendimiz, anne ve baba hakları hususunda o kadar çok ikazda bulunuyor ki, inanan insan bu uyarılardan uzak kalamaz. Dünya ve ahiret mutluluğunu arayanların başvuracağı en önemli ocak, anne ve babanın hayır duasıdır. Bela ve musibetin ağır imtihanından uzak durmanın yolu da, anne ve babanın merhametine sığınmaktan geçer. Hakk Tealâ, onlara yapılan iyilik ve hayrı, iki cihanda “aziz” olmakla ödüllendirir.
Veysal Karanî’nin annesine olan sevgi, itaat ve bağlılığı onu Velilik, Dostluk makamına ulaştırmıştır. Bu sıradan bir dostluk değildir. Rahman’a dost olmaktır. Onun Sevgilisi’ne dost olmak, onun vasiyetinden miraslanmaktır. Anaya yapılan sevgi ve hizmettir ki, insanı “peygamber hırkasına” (Hırka-i Şerif) mirasçı yapmaktadır.
İlâhî ve nebevî mirastan yoksun mahzunlar olmamak için, -Allah’a isyan dışında- ana babamıza her konuda itaat etmek, bize nice hikmetlerini bilemeyeceğimiz kapıları açacak; büyük hayırlarla ve en yüksek iyiyle karşılaştıracaktır.