Bana ne! Sana ne!
Bireylerin nefsinin olduğu gibi toplumların da nefsleri vardır. Her halükârda devletlerin ana vazifelerinden biri, hem bireylerin hem de toplumun nefslerini terbiye etmelerine dair iş yapmaları, sürekli olarak bu nefsleri takip ve kontrol etmeleridir.
İnsan ve toplumların nefsleri ne kadar terbiye edilirse o kadar iyi olurlar. Toplumsal nefsleri ve ahlakları zirve derecesinde iyi, güzel, adil, akli ve ilmi olur. Sonrasında o insanlar ve o toplumdan iç açan, gönülleri fetheden hikâyeler ortaya çıkar.
Terbiye edilen nefslerle güzel ahlakın hâkim olacağı bir ülkede insan ve toplum huzurlu, mutlu ve barış içerisinde yaşar. O ülkede sosyal adalet yerli yerindedir. İnsan ve toplumun gönüllerine yerleşen güzel ahlak, o ülkeyi yaşanabilir ve imrenilir bir vatan, bir ülke yapar.
Bireysel ve toplumsal nefs (kültür), niçin terbiye edilmelidir? Devletler, birey ve toplumların nefslerini terbiye etmeli midir?
İnsanlar; ne zaman soyulacağını, ne zaman dolandırılacağını, ne zaman saldırıya uğrayacağını bilemezse nefs terbiyesi şarttır. Yalanla hileyle başlarına neler geleceği kestirilemezse nefs terbiyesi şarttır. Ne zaman şefkatli bir söz ne zaman küfürlü bir söz işiteceği bilinemezse nefs terbiyesi şarttır.
En küçük birlik olan aileler, bir toplumun taşıyıcı direkleridir. Bugün ailelerin bir kısmı, nefs terbiyesinden yoksun oldukları için birbirlerine müşfik değil acımasızdır. Birbirlerini koruyucu ve destekleyici değil ayrıştırıcı ve parçalayıcıdırlar. Aile birliğimiz, aile ahlakımız bozulmak üzeredir.
Nefsler terbiye edilmezse hem birey hem de toplum, utanılacak işler yapar. Akraba ve komşularına iyi davranmayıp maddi ve manevi çaresiz kalanların yardımına koşmazsa toplumsal dayanışma biter. Yoksulu himaye etmek aklının ucundan geçmezse iktisadi yardımlaşma kaybolur. Ne yaşadığı yerde ne de başka bir yerde mazluma elini uzatmazsa hak yolunda musibete uğrayanı gözetmezse dünya barışı hiç olur. Her açıdan vatan toprağı cehenneme dönebilir.
Bunlardan sebep insanlar kötüleşmiş, aileler parçalanıp çocuklar sefil kalmışsa dayanışma ve yardımlaşma azalmışsa arsızlık ve hırsızlık artmışsa sorun, çok büyük demektir. Parçalanmış bir annenin, kötülükten rezil olmuş, hapse düşmüş bir babanın çocukları olduğunuzu var sayın. O çocukların çektiği acılar, hayal bile edilemez. Her bir acının, her bir kederin arkasına lütfen dikkat edin. Tekrar tekrar düşünün. Bireysel ve toplumsal ahlakın niçin ve ne zaman kaybolduğunu görün. Asla “bana ne” ve asla “sana ne” deyip geçmeyin. Bakın bakalım nerede ve ne gibi kusurlar bulacaksınız?
Bireysel ve toplumsal sorunların çeşitlendiği, şehirleşme ile beraber insani yalnızlığın arttığı ve medeniyetler kuran öz kültüre insanların yabancılaştığı bu sorunlar, kurumlar ve devlet olmadan düzeltilemez. Devletler, insan için vardır. Yaptıkları her iş, insana dair olmalıdır. İnsana dair olamıyorlarsa orada zaten ideal bir devletten bahsedilemez. İdeal devlet, kendi insan ve toplumlarının nefslerini takip ve kontrol ederek, iyiden kötüye dönmelerine mani olmalı, kötüden iyiye doğru yönelmelerine sürekli olarak tavsiye ve teşvikte bulunmalıdır.
İnsan ve toplumun; iyi, güzel, faydalı, adil, akıllı ve ilim sahibi olmaları için çocukluktan başlayıp ölümlerine kadar sürekli olarak terbiye edilmeleri, en ucuz ve en kıymetli vatan savunması görevidir. Bu görev, en büyük kurum devletin baş vazifesi olmalıdır. Çünkü bir vatan toprağı, bir ülke, dış müdahaleler sayesinde zayıflatılmakla beraber asıl parçalayıcı ve yıkıcı faaliyetleri daha çok içeriden yaşar.
Dış müdahalede bulunmak isteyenlerin kıyamete kadar var olacağı, bilinen bir şeydir. Bu yüzden bir devlet, her zaman insan ve toplumunu yıkılmayacak, bölünmeyecek bir hale getirmelidirler ki dış müdahalelere kapılmasın, güzel ahlaklarını kaybetmesinler.