Balzac ve monomaniası
Monomania; tek bir şeye karşı hassasiyet gösterme hali, tek bir tutkuya saplanıp kalma.
Stefan Zwieg'ın, Balzac'ın biyografisini anlattığı eserinde,
onun hayat felsefesini ve roman anlayışını tanımlamak için kullandığı bir
kavram olarak öne çıkıyor.
Çulsuz bir Korsikalı olan Napolyon’un iktidarı ele geçirdiği
yıl dünyaya gelen Balzac, büyük bir Napolyon hayranıdır ve onu kendisine örnek
almıştır. Çocukken bir Napolyon resminin altına şunu yazacak boyuttadır
hayranlığı:
"Onun kılıçla sona erdiremediği şeyleri, ben kalemle
tamamlayacağım"
Bütün dünyaya hükmetmek isteyen fakat bu hayalleri Rus
steplerine gömülen Napolyon gibi o da insanlık komedyası ile dünyayı fethetmek
istemektedir.
Zwieg'a göre, ölçülü insanlar Balzac'ın gündemine girmez.
Onu yalnızca kendini tek bir şeye verenler, bütün sinirleri, kasları ve
düşünceleri ile ne olursa olsun hayatta tek bir şeye, tek bir hayale
bağlanabilenler ilgilendirir. Bu konular aşk, para, cimrilik, sanat, fedakârlık
veya politika olabilir. Ne olduğu önemli değildir, yeter ki o tek şeye mutlak
şekilde bağlanmış, kendi yarattığı dine körü körüne inanmış olsun. Öteki tüm
duyguları baskı altına alarak, o duyguları besleyen su kaynaklarını kurutacak
şiddette bir duygudan bahsetmektedir. O şiddetteki duygu ile öyle bir heyecan
verecektir ki, o heyecan, arka plana atılan tüm arzuların çeşitliliğini
yansıtabilecektir. Böylece tek bir tutkuyla donattığı karakterlerini, tıpkı
Napolyon'un askerlerini o ülkeden o ülkeye sürüklediği gibi oradan oraya
sürükleyecek, köle gibi hırpalayacak, birbiriyle çarpıştıracak, onlara hiç
rahat vermeyecektir.
Balzac'ın kendisi de eserlerinde ölümsüzleştirdiği
monomanielerden biridir. Bir köşeye çekilmiş, dış dünyadan izole olmuş,
yarattığı karakterlerden oluşan bir ormanda yaşamayı tercih etmiştir. Dört saat
uyuyup geri kalan saatlerde çalışmıştır. Yazma çalışmaları bir coşkunluk, rüya
ve humma nöbeti şeklinde geçmiştir. Yazmak onun için yaşamaya duyduğu şiddetli
arzuyu unutturan bir uyuşturucu görevi görmüştür.
Balzac, böyle yaparak romanlarındaki tek tutkulu
karakterleri gibi, yerlerine yazmayı koyarak diğer bütün tutkularından kurtulmayı
seçmiştir. Yaşama duygusunu tahrik eden aşk, hırs, kumar, zenginlik gibi her
türlü uyarımdan, hepsinin yerine yazmayı koyarak kurtulmuştur. Bütün arzularını
ve tutkularını yarattığı karakterler vasıtasıyla yaşamıştır. Karakterlerini
öyle coşkuyla yaşamıştır ki, yazmanın sarhoşluğu ile yarattığı kişilerin
gerçekten var olduğuna inandığına dair hikayeler çoktur. Bunlardan birini
"Hiçbir yazar yarattığı kahramanların
duygularını Balzac kadar yaşayamamıştır." diyen
Zwieg'dan dinleyelim;
"Bir dostu Balzac'ın odasına girer. Balzac ona doğru
koşar ve şöyle der: 'Düşün, zavallıcık intihar etti!'
Ancak dostu korku ile gerilediği zaman söz ettiği kahramanın
-Eugenie Grandet- yalnızca kendi hayalinde yaşadığını fark eder."
Bu anlatılardan bir başkasını da yıllar önce, Vadideki
Zambak’ın çevirmeninin kitaba yazdığı ön sözde okumuştum;
Bir dostu Balzac'ı ziyarete gider. Odaya girdiğinde,
Balzac'ı başını ellerinin arasına almış hüngür hüngür ağlarken görür. Arkadaşı
korkuyla "Ne oldu, neden ağlıyorsun" diye sorduğunda,
"Öldü" der sadece. "Öldü!"
"Kim öldü" diye soran arkadaşına, romanındaki
kadın kahramanının öldüğünü söyleyecektir.
Bunu duyunca rahatlayan dostu, "Öldürme o zaman, bırak
yaşasın." dediğinde "Hayır olmaz. Ben insanların kaderine hükmedemem,
onun ölmesi gerekiyor" cevabını verecektir.
Monomania'yı kendisine hayat tarzı edinen Balzac, insanüstü
bir irade ile "insanlık komedyası"nda 80'inin üzerinde eser, 40'a
yakın tamamlanmamış çalışma ve binlerce karakter biriktirdi.
Bugün dönüp baktığımızda, kendisine rol model eylediği
Napolyon’un siyasi ve askeri olarak yarım bıraktığını Balzac'ın edebiyat
dünyasında başaramadığını kim iddia edebilir.