Dolar (USD)
32.48
Euro (EUR)
34.92
Gram Altın
2430.87
BIST 100
9808.26
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Ağustos 2020

Balzac ve monomaniası

Monomania; tek bir şeye karşı hassasiyet gösterme hali, tek bir tutkuya saplanıp kalma.

Stefan Zwieg'ın, Balzac'ın biyografisini anlattığı eserinde, onun hayat felsefesini ve roman anlayışını tanımlamak için kullandığı bir kavram olarak öne çıkıyor.

Çulsuz bir Korsikalı olan Napolyon’un iktidarı ele geçirdiği yıl dünyaya gelen Balzac, büyük bir Napolyon hayranıdır ve onu kendisine örnek almıştır. Çocukken bir Napolyon resminin altına şunu yazacak boyuttadır hayranlığı:

"Onun kılıçla sona erdiremediği şeyleri, ben kalemle tamamlayacağım"

Bütün dünyaya hükmetmek isteyen fakat bu hayalleri Rus steplerine gömülen Napolyon gibi o da insanlık komedyası ile dünyayı fethetmek istemektedir.

Zwieg'a göre, ölçülü insanlar Balzac'ın gündemine girmez. Onu yalnızca kendini tek bir şeye verenler, bütün sinirleri, kasları ve düşünceleri ile ne olursa olsun hayatta tek bir şeye, tek bir hayale bağlanabilenler ilgilendirir. Bu konular aşk, para, cimrilik, sanat, fedakârlık veya politika olabilir. Ne olduğu önemli değildir, yeter ki o tek şeye mutlak şekilde bağlanmış, kendi yarattığı dine körü körüne inanmış olsun. Öteki tüm duyguları baskı altına alarak, o duyguları besleyen su kaynaklarını kurutacak şiddette bir duygudan bahsetmektedir. O şiddetteki duygu ile öyle bir heyecan verecektir ki, o heyecan, arka plana atılan tüm arzuların çeşitliliğini yansıtabilecektir. Böylece tek bir tutkuyla donattığı karakterlerini, tıpkı Napolyon'un askerlerini o ülkeden o ülkeye sürüklediği gibi oradan oraya sürükleyecek, köle gibi hırpalayacak, birbiriyle çarpıştıracak, onlara hiç rahat vermeyecektir.

Balzac'ın kendisi de eserlerinde ölümsüzleştirdiği monomanielerden biridir. Bir köşeye çekilmiş, dış dünyadan izole olmuş, yarattığı karakterlerden oluşan bir ormanda yaşamayı tercih etmiştir. Dört saat uyuyup geri kalan saatlerde çalışmıştır. Yazma çalışmaları bir coşkunluk, rüya ve humma nöbeti şeklinde geçmiştir. Yazmak onun için yaşamaya duyduğu şiddetli arzuyu unutturan bir uyuşturucu görevi görmüştür.

Balzac, böyle yaparak romanlarındaki tek tutkulu karakterleri gibi, yerlerine yazmayı koyarak diğer bütün tutkularından kurtulmayı seçmiştir. Yaşama duygusunu tahrik eden aşk, hırs, kumar, zenginlik gibi her türlü uyarımdan, hepsinin yerine yazmayı koyarak kurtulmuştur. Bütün arzularını ve tutkularını yarattığı karakterler vasıtasıyla yaşamıştır. Karakterlerini öyle coşkuyla yaşamıştır ki, yazmanın sarhoşluğu ile yarattığı kişilerin gerçekten var olduğuna inandığına dair hikayeler çoktur. Bunlardan birini "Hiçbir yazar yarattığı kahramanların

duygularını Balzac kadar yaşayamamıştır." diyen Zwieg'dan dinleyelim;

"Bir dostu Balzac'ın odasına girer. Balzac ona doğru koşar ve şöyle der: 'Düşün, zavallıcık intihar etti!'

Ancak dostu korku ile gerilediği zaman söz ettiği kahramanın -Eugenie Grandet- yalnızca kendi hayalinde yaşadığını fark eder."

Bu anlatılardan bir başkasını da yıllar önce, Vadideki Zambak’ın çevirmeninin kitaba yazdığı ön sözde okumuştum;

Bir dostu Balzac'ı ziyarete gider. Odaya girdiğinde, Balzac'ı başını ellerinin arasına almış hüngür hüngür ağlarken görür. Arkadaşı korkuyla "Ne oldu, neden ağlıyorsun" diye sorduğunda, "Öldü" der sadece. "Öldü!"

"Kim öldü" diye soran arkadaşına, romanındaki kadın kahramanının öldüğünü söyleyecektir.

Bunu duyunca rahatlayan dostu, "Öldürme o zaman, bırak yaşasın." dediğinde "Hayır olmaz. Ben insanların kaderine hükmedemem, onun ölmesi gerekiyor" cevabını verecektir.

Monomania'yı kendisine hayat tarzı edinen Balzac, insanüstü bir irade ile "insanlık komedyası"nda 80'inin üzerinde eser, 40'a yakın tamamlanmamış çalışma ve binlerce karakter biriktirdi.

Bugün dönüp baktığımızda, kendisine rol model eylediği Napolyon’un siyasi ve askeri olarak yarım bıraktığını Balzac'ın edebiyat dünyasında başaramadığını kim iddia edebilir.