Balyozcularla Mirzabeyoğlu farkı!
Bugün geçmiş makalelerime bakarken şu anda okuduğunuz makale dikkatimi çekti. Bu makalenin yazıldığı dönemde (25 Temmuz 2014) 16 yıllık esaretten terhis edilen Kumandan Salih Mirzabeyoğlu bugün artık aramızda değil. Kendisine Allah’tan rahmet sevenlerine başsağlığı diliyorum. Bu satırları yeniden sizlerin nazarına arz ederek dava adamlığının gençler arasında neşvü nema bulması temennimizi yeniden dillendirmek istiyorum.
"Savunmamı
avukatım yapacak efendim" adlı bir makalemde dönemin kudretli
paşalarının 28 Şubat yargılamasında nasılda dut yemiş olduklarını yazmıştım.
Oysa 28 Şubat mahkemesi sanıklarından bir kısmı aynı zamanda Balyoz davasından
tutukluydular ve onlarda aynı dutu yemişlerdi. Böyle olmasına rağmen cezaevi
çıkışında dişlerini fırçalamış olacaklar ki yedikleri duttan eser kalmamıştı.
Özellikle yavuz sanık
Çetin Doğan milletin milli ve manevi değerlerine hakaret ediyor ve tehditler
savuruyordu. Mahkemede yaptıkları savunmalarda; "Emir komuta zincirinin
gereğini yaptık ya da ben görevli değildim." ifadeleri elbette onlara ait
değildi. Davalarının arkasında olamayan bir fason kahraman ordusu. Neyse
meselemiz kahramanlık öyküsü değil. Buradan hareketle bu pişkin sanıkların
baskı ve zulüm eseri suç raporları ile tutuklanmış olan ve 16 yıldır cezaevinde
bulunan Salih Mirzabeyoğlu'nu yazacağım.
Mirzabeyoğlu nihayet
sağduyunun sonucunda hak ettiği özgürlüğüne kavuşmuştu. Ancak onu karşılayan
bir basın ordusu yoktu cezaevi önünde. Avukat ordusu ya da duyarlı Müslümanlar
da yoktu. Bir iki akrabası ve bir iki dostundan başka kimsecikleri göremedik orada.
Bu din garip gelmiş garip
gidecekse bu dine gönül veren dava erleri de elbette garip olacaklardı. Onların
alkışlanacakları baş tacı yapılacakları yer elbette arşın gölgesiydi. Dünya
geçici bir meta değil miydi?
Burada dikkat çekmek
istediğim nokta bu iki sanık arasındaki teslimiyet ile vatan ve millet
sevgisiydi. Mirzabeyoğlu cezaevi çıkışında hesaplaşmaktan bahsetmemişti. Kırgın
ve küskün olmadığını ifade etmiş ve kaldıkları yerden devam edeceğini
soğukkanlılıkla ilan etmişti. Cezaevinde geçirdiği koca on altı yıla ise heba
olmuş olarak bakmadığını özellikle vurgulamıştı.
Mirzabeyoğlu çıkarıldığı
mahkemelerin hiç birisinde fikir adamlığından geri adım atmamış, imanından asla
taviz vermemişti. Korkmadığını hiçbir şeyden çekinmediğini her fırsatta dile
getirmişti. Sözlerinin çarpıtılarak onu mahkûm etmeye çalıştıkları halde hiçbir
sözünü inkâr etmemiş hepsinin arkasında olduğunu yürekten haykırmıştı. Çünkü o
Allah'a gideceğini biliyordu. Parça parça olsa da iman davasından geri adım
atılmayacağını çok iyi biliyordu. Bunun mükafatının da büyük olduğunun elbette
farkındaydı.
İşte Kemalist olduğunu
söyleyen sözüm ona bu ülkenin ve milletin sahipleri geri adım atarken, daha
berat edip etmedikleri belli değilken sahte kahramanlıklarla aynı milletin
manevi değerlerine hakaret edenlerle, iman davasında olan Salih Mirzabeyoğlu
farkı buydu. Şimdi sorarım sizlere asıl kahraman ve yürek sahibi kimdir?
Müslümanın örnek ve önder olarak göreceği kişilik hangisidir? Unutulmaya mahkûm
Kemalist görüntüsündeki bu fasonlar mı? Yoksa mangal gibi yürekle imanını
haykıran, kendisine bu zulmü reva görenlere dahi hakaret etmeyen ve milletinin
hizmetinde olacağını vurgulayan bu eşsiz şefkat kahramanı Mirzabeyoğlu mu?
Hepinizin Mirzabeyoğlu,
diye haykırdığınızı duyar gibiyim. Elbette Mirzabeyoğlu!
Bir davanın sonuca gidip
gitmeyeceğini anlamak istiyorsanız o davayı savunanlara bakınız. Davasına sahip
çıkma güçlerine bakınız. Davalarının yücelmesi için omuzları üstünde
taşıyorlarsa. Davalarının ağırlığı karşısında ezilmeyip iki büklüm olmuyorlarsa
biliniz ki er ya da geç o dava galip gelecektir. Yaşasın Mirzabeyoğlu ve onun
gibi dava erleri!
Küçük bir meseleye daha
dikkat çekerek yazımıza son verelim. Davasına inanmamış bu fason kahramanların
arkadaşları kadar cesur olamadılar, Mirzabeyoğlu sevenleri. Cezaevi önünde
toplanıp davasına destek olmak davasının gücünü göstermek yerine oturdukları
yerden alkışlamayı ya da dua etmeyi tercih ettiler.
Olsun bu dava
kalabalıklarla değil inanmış bir avuç insanın omuzlarında yükselecektir.
Geçmişte de öyle oldu gelecekte de.
İnanmış bir avuç insan!
Bakalım bundan sonra bu
bir avuç insan arasında kimleri göreceğiz.
Not: Mirzabeyoğlu’na
geçmiş olsun diyor, medrese-i yusufiyedeki imtihanının hayırla geçmiş olmasını
temenni ediyor, ona bu zulmü reva görenler içinde "Zalimler için yaşasın
cehennem" diyoruz.