Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 Şubat 2023

​Balansları Bozuldu (!)

Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde 11 Haziran'da irticaya karşı 28 Şubat döneminde “Batı Çalışma Grubu” oluşturulmuştu.

28 Şubat sonrası giderek artan toplumsal gerginlik nedeniyle hükümetin nasıl devam edeceği konusundaki görüşmelerinde 18 Haziran 1997 de Başbakanlığı Tansu Çiller devralacak, BBP hükümete girecek ve erken seçim yapılacak diye uzlaşılmıştı. Aynı gün hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e sunup Refah Partisi, Doğru Yol Partisi ve Büyük Birlik Partisi’nin anlaştığını, hükümet programının hazır olduğunu bildiren Erbakan hükümeti kurma görevinin Tansu Çiller'e verilmesini istemişti.

Cumhurbaşkanı Demirel tam tersi bir istikametle ertesi gün Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Deniz Baykal ve Hüsamettin Cindoruk ile görüştükten sonra hükümeti kurma görevini ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a vermişti. Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığında ANAP-DSP ve DTP ortaklığında kurulan hükümette Bülent Ecevit Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı.

MGK kararlarından en çok tartışılan 8 yıllık kesintisiz eğitim ile ilgili yasa tasarısı, 16 Ağustos 1997'de TBMM'de kabul edilmiş, 1997-1998 eğitim-öğretim yılının açıldığı 15 Eylül'den itibaren uygulanmaya başlanmıştı.

Anayasa Mahkemesi 16 Ocak 1998'de “demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı davranarak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve millet egemenliği ilkelerini çiğnediği ve irticai faaliyetlerin odağı olduğu” gerekçesiyle Refah Partisi'ni kapatıp Necmettin Erbakan, Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan ve İbrahim Halil Çelik’e 5 yıl siyaset yasağı koyup, milletvekilliklerini de düşürmüştü.

O dönemden anlatılacak çok hatıramız olduğunu söyleyebiliriz. Sürgünü iliklerine kadar yaşayan memurların aileleri de bu zulümden nasiplerini almışlardı. Asker, polis başta olmak üzere eşleri tesettürlü olan memurlar fişlenmişti. Kamuda çalışmasalar bile tesettür kıyafetleri ile kamudaki işlerini gördüremiyorlardı. Mesela göz muayenesine gittiklerinde sözüm ona Hipokrat yemini ettiğini dillerine dolayan hekimlerin bazısı hastasını muayene etmek için başını açmasını söyleyebiliyordu. Askerî tesislere onların istedikleri kıyafet ve düzenle girilebiliyordu. Vatanında nöbet bekleyen asker oğlunun yemin törenine alınmayan annelerin feryadı başkaydı. Üniversitelerde başlarını zorunlu açan genç kızlarımızın gözyaşları kurumuyordu. İmam hatiplerde başörtüsü zorla çıkarılıyor, üniversitelerin kapısında polis zoruyla başlarını açmayan kızlarımız faşizmin ön odalarına ikna odası denilerek sorguya çekiliyordu. Psikolojik sorunlarla boğuşan kızlarımız parkları mesken tutmuşlardı. Elele eylemiyle Boğaz Köprüsü’nde başladıkları protestolarına Anadolu’nun en ücra köşelerinden güller atılıyordu. Ancak başörtüsü mağduru kızlarımıza destek verenler unutulmamıştı. Onlar birer birer tespit edilerek aile bireyleri sıkıştırılıyordu. O günlerde televizyonlar ve gazeteler özgür haberi unutmuşlar, yazarlarımız kuşdilini öğrenmişlerdi. Sendikal örgütlenmelere izin verilmediği gibi idarecilerin istedikleri sendikalara üye olunması için her türlü baskı icra ediliyordu. Batı Çalışma Grubu’nun mimlediklerinin liyakatine bakılmıyor, yeni bir göreve atanmıyorlardı.

Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür desek mi?