Balansları Bozuldu (!)
Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde 11 Haziran'da irticaya karşı 28 Şubat döneminde “Batı Çalışma Grubu” oluşturulmuştu.
28 Şubat sonrası giderek
artan toplumsal gerginlik nedeniyle hükümetin nasıl devam edeceği konusundaki
görüşmelerinde 18 Haziran 1997 de Başbakanlığı Tansu Çiller devralacak, BBP hükümete girecek ve erken seçim
yapılacak diye uzlaşılmıştı. Aynı gün hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel'e sunup Refah Partisi, Doğru Yol Partisi ve Büyük Birlik Partisi’nin
anlaştığını, hükümet programının hazır olduğunu bildiren Erbakan hükümeti kurma
görevinin Tansu Çiller'e verilmesini
istemişti.
Cumhurbaşkanı
Demirel tam tersi bir istikametle ertesi gün Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit,
Deniz Baykal ve Hüsamettin Cindoruk ile görüştükten sonra hükümeti kurma görevini
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a vermişti. Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığında ANAP-DSP
ve DTP ortaklığında kurulan hükümette Bülent
Ecevit Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı.
MGK kararlarından
en çok tartışılan 8 yıllık kesintisiz eğitim ile ilgili yasa tasarısı, 16
Ağustos 1997'de TBMM'de kabul edilmiş, 1997-1998 eğitim-öğretim yılının
açıldığı 15 Eylül'den itibaren uygulanmaya başlanmıştı.
Anayasa Mahkemesi 16 Ocak 1998'de “demokratik ve laik
cumhuriyet ilkelerine aykırı davranarak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğü ve millet egemenliği ilkelerini çiğnediği ve irticai faaliyetlerin
odağı olduğu” gerekçesiyle Refah
Partisi'ni kapatıp Necmettin
Erbakan, Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan ve İbrahim Halil Çelik’e 5 yıl siyaset
yasağı koyup, milletvekilliklerini de düşürmüştü.
O dönemden
anlatılacak çok hatıramız olduğunu söyleyebiliriz. Sürgünü iliklerine kadar
yaşayan memurların aileleri de bu zulümden nasiplerini almışlardı. Asker, polis
başta olmak üzere eşleri tesettürlü olan memurlar fişlenmişti. Kamuda çalışmasalar bile tesettür kıyafetleri
ile kamudaki işlerini gördüremiyorlardı. Mesela göz muayenesine gittiklerinde
sözüm ona Hipokrat yemini ettiğini dillerine dolayan hekimlerin bazısı
hastasını muayene etmek için başını açmasını söyleyebiliyordu. Askerî tesislere onların istedikleri kıyafet
ve düzenle girilebiliyordu. Vatanında
nöbet bekleyen asker oğlunun yemin törenine alınmayan annelerin feryadı
başkaydı. Üniversitelerde başlarını
zorunlu açan genç kızlarımızın gözyaşları kurumuyordu. İmam hatiplerde
başörtüsü zorla çıkarılıyor, üniversitelerin kapısında polis zoruyla başlarını
açmayan kızlarımız faşizmin ön odalarına ikna odası denilerek sorguya
çekiliyordu. Psikolojik sorunlarla boğuşan kızlarımız parkları mesken tutmuşlardı.
Elele eylemiyle Boğaz Köprüsü’nde başladıkları protestolarına Anadolu’nun en
ücra köşelerinden güller atılıyordu. Ancak başörtüsü mağduru kızlarımıza destek
verenler unutulmamıştı. Onlar birer birer tespit edilerek aile bireyleri
sıkıştırılıyordu. O günlerde televizyonlar ve gazeteler özgür haberi unutmuşlar,
yazarlarımız kuşdilini öğrenmişlerdi. Sendikal
örgütlenmelere izin verilmediği gibi idarecilerin istedikleri sendikalara üye
olunması için her türlü baskı icra ediliyordu. Batı Çalışma Grubu’nun mimlediklerinin liyakatine bakılmıyor, yeni bir göreve atanmıyorlardı.
Hafıza-i beşer
nisyan ile maluldür desek mi?