Bal dök yala modeli
Enflasyon zenginliği eriten felaket bir canavardır.
Bu canavarı alt edecek araçlar kullanılmazsa o zaman bu canavar kurbanını
yavaş yavaş yer...
En sonunda ülke ekonomisine yapılan dış yatırım tamamıyla
kesilir, içerideki kaynaklar da dışarıya kaçmaya başlar ve ülkenin iflası kaçınılmaz
olur.
Ulusal paranın kullanımının azalması bu süreçte en belirleyici olan
göstergedir.
Türkiye eski dönemlerde olduğu gibi neredeyse her yıl paraya bir sıfır
eklenen dönemlere rahmet okutacak durumda.
Ama bu dönemlerin artık o kadar da uzağında değil.
Enflasyon canavarıyla mücadelede Türkiye’nin tek avantajı tüm
dünyanın da aynı mücadeleyi veriyor olması...
Pandemi nedeniyle daralan ekonomiler, hükümetlerin bol ve ucuz
para sağlama stratejileriyle ayağa kaldırılmaya çalışınca sonucu
enflasyon oldu.
Geçen yıla göre Almanya yüzde 5,3 ile 1992’den bu yana en
yüksek enflasyonu yaşarken Estonya yüzde 12,2 ile AB lideri
konumuna yükseldi.
Avrupa ortalaması yüzde 5’e dayanmış durumda.
Silahlanma yarışı içindeki komşumuz Yunanistan da ise
enflasyon çoktan bu ortalamayı aştı bile.
Tüm bunların dışında tüm dünyanın gözünü çevirdiği enflasyon oranı
ise ABD’de...
Rezerv parayı basan ABD’nin enflasyondan mustarip olması tüm
dünyanın başına bela olan bir mesele...
“Elin ecnebisi ekonomisini doğru yürütemiyorsa bana ne kardeşim!” diyebilirsiniz...
Ve çok da haklı olursunuz.
Ama şu meşhur, “Dünya artık küresel bir köy.” sözünün
doğruluğu “Bana ne Amerika'dan!” denilen zamanları çok geride
bıraktı.
ABD, yüzde 7’ye dayanan enflasyon oranlarını düşürmek için Kur
Korumalı Mevduat Hesabı politikasına geçse bile kurtulamaz.
Çünkü Amerikan dolarının rezerv para olması, ABD’nin fazla
doların enflasyon üretmesini engellemek için faiz artırmaktan
başka çaresi olmamasına neden oluyor.
Mart’ta beklenen faiz artışı ile FED tüm dünyaya dağılan,
köpük hâlindeki dolarları kendisine çekecek.
Bu köpük dolarları tutanların refleksi esasen bizdeki kredi çekerek dolara
yatıranlarla aynı.
Yani risk iştahları yüksek.
FED’in yüzde 5’e kadar çıkarması beklenilen faize alternatif, güvenilir ve
kazançlı araçlar sunulamadığı sürece Türkiye’nin tercih edilmesi için
yatırımcının yüksek risk iştahına bakılacak demektir.
Türkiye bu anlamda bu faizcilere cazip bir seçenek sunuyor.
Tarihinde hiç batmamış.
Bir şekilde tüm krizleri atlatmış, en önemlisi ise Arjantin gibi
borçlarının üzerine yatmak yerine günü gününe tüm alacakların taleplerini
karşılamış bir Türkiye gerçeği var.
FED’in faiz artırmasının Türkiye’ye olan talebi düşüreceğine inananlar olsa
da bence buna rağmen Türkiye cazip pozisyonda kalacak.
Yalnız yerli yatırımcıya üretilen finansal araçların yabancı yatırımcılar
için Türkiye’ye yapılacak yerinde yatırımlara sağlayan “gelir garantili
yatırımlar modeli” gibi yeni yöntemlere çalışmak gerekiyor.
Türkiye’nin pandemide bozulan tedarik zinciri için alternatif olma
arayışını gören ve potansiyelin farkına varan Çinli firmalar Türk
şirketlerle gizli anlaşmalar yapmaya başlamışken Batılı sermaye
gruplarının da bu gerçeği görerek Türkiye’ye yatırım yapmasını sağlayacak
araçlar üretilmeli.
Ekonomide kısa zamanda çok yol gitmek öyle kolay bir iş değil.
Uluslararası konjonktürün uygun olması ve iç dinamiklerin de buna ayak
uydurması gerekiyor.
Piyasanın yatırım iştahı var ama oyunun kurallarına olan güveni zayıf...
Bunu sağlamlaştıracak mali kural ve vergi
istisnaları gibi adımların atılması öngörülebilirliği artıracak
yabancıların ilgisini de çekecektir.
Siyasette yaşanan gerilimi düşürülür ve ortak adımlar atacak seviyeye
gelinecek bir atmosfer ise tam bir “Bal dök yala.” tadında iş
olacaktır.