Bahar Kalkanı ve İyi Parti
Sayın Meral Akşener, 28 Şubat'ın o çok sıcak günlerinde sıkça görüşmeye çalıştığımız, "dik duruşundan" dolayı desteklediğimiz...
"Jakoben" takımının arasındaki bir "Anadolu Ruhu" olarak gördüğümüz bir isimdi.
Kendisi siyasetten uzak kalınca "gözden ırak" oldu ama gönülden ırak olmadı.
Sıkıntılı anlarımızda birbirimize "dert" döküşlerimiz de güzeldi.
Sonra sonra...
Memlekette acayip işler oldu; "politikadaki sert iklim"de herkes bir yerlere savruldu.
Bu sürecin kırılma noktalarındaki tavırlarından bazılarını kalem nezaketine ve bir fincan kahvenin hatırına zarar vermemeye çalışarak eleştirdik...
Bu da "Dostun fırlattığı dikenli gül" gibi algılandı, Sayın Akşener ile bir ortamda karşılaştığımızda sitemini açıkça ifade etti.
Türkiye son yıllarda öylesine zor süreçlerden geçiyor ki, ağırlıklı olarak "siyaset" yazıları kaleme alan bir gazetecinin, hele de, "28 Şubat karanlığını" yüreğinde hissetmiş bir gazetecinin kaleminin kimi vakit rahatsızlık vermemesi mümkün olmuyor.
Uzun yıllar boyunca sadece Sayın Akşener'i değil, birçok AK Parti önde gelenini de rahatsız eden nice yazımız oldu.
AK Parti'nin kadın, aile, kültür ve eğitim politikalarındaki "eksiklik ve yanlışlıklara" dikkat çektiğimiz yazı ve konuşmalarımızdan da, kim bilir kaç ciltlik kitap çıkar.
Sayın Davutoğlu ve Sayın Babacan gibi Eski AK Partililer de, kendimizde yanlış gördüğümüz tavırlarına dikkat çekmemizden memnun değiller elbette.
Türkiye'de politikacılar, gördükleri yanlışların ya da yanlış gördüklerinin altlarını kalın hatlarla çizmeye bayılır ama kendilerinde "yanlış" görülmesine ziyadesiyle tepki gösterirler.
Bu hemen bütün politikacılar için geçerli bir durumdur, ne vakit "yanlış" deseniz tepki alırsınız...
Bunca yıldır bu mesleği yürütmeye çalışan ve bırakın dünyevi menfaat çarklarına dahil olmayı, yanından bile geçmemeye büyük itina gösteren bir gazeteci olarak, elimizdeki verilerle neyi doğru görüyorsak ona destek vermeye çalışıyoruz.
Bilgimizin, ferasetimizin yetişmediği noktalarda "bilenlere" danışmayı, oluşan kanaatlerimizi "demlendirmeyi" ihmal etmemenin gayreti içinde oluyoruz.
Bu memleketin İnsanlık ve İslam Dünyası için ne büyük anlamlar ifade ettiğini elbette biliyoruz.
Dünyanın neresine gidersek gidelim, "Anadolu'nun Müslüman Türk"ü olarak ya büyük ilgi görüyor ya da büyük nefret dalgalarına hedef oluyoruz.
Yüzyıllar boyunca İslam'ın sancaktarlığını yapmış bir memleketin evlâtları olarak sevgi ve nefret hislerine muhatap olmamız çok tabii bir durum, "Hak" diyenler Anadolu'yu seviyor, "Batıl" diyenler ise nefret ediyor.
Anadolu'nun sevgi dolu o güzel yüreği bizi bir arada tutar, bu bayrak bizi altında toplar.
Hilal ve Yıldız, şehit kanlarının arasından bize "birlik ve beraberlik" mesajlarını sunar.
Bugünkü yazımda, siyasetin dar koridorlarına sıkıştırılmış "İttifak" vurgularına girmek istemiyorum.
Sadece şunu söylemek istiyorum:
Kongresi'nde Türk Bayrağı, İstiklâl Marşı olmayan, Anadolu'dan iz barındırmayan, "proje" yapılardan ve o yapılara "eklemlenmiş" "tek parti"den ne kadar uzak kalınsa o kadar iyidir.
Bu husustaki uyarılarımız herkes için geçerlidir...
Birileri, "Çözüm Süreci"ni hatırlatacak olursa, o günlerde "Vatanına, milletine bağlı Kürtlerin devre dışına itilip, bölücü unsurların muhatap alınmasının ne kadar yanlış olduğuna dair" nice yazı kaleme almışızdır ve nice konuşmamız vardır.
"Bölücü unsurların" adam yerine konulmasına hep karşı çıkmışızdır.
Bundan dolayı da "sıkıntı" çekmişizdir!..
Eksiklerimiz olmamış mıdır, elbette olmuştur...
Yanlışlarımız olmamışçmıdır, elbette...
Amma velakin bilerek yanlış yapmamışızdır, yanlışımız "delilleriyle" ortaya konulduğunda da karşı çıkmamışızdır.
"Düzeltme" çabasına girmişizdir.
Bu yazıda, Sayın Meral Akşener'in yine "çok sert" vurgularla, eleştirilerle, tepkilerle yüklü olan konuşmasında, Türkiye'nin olanı biteni sessizce uzaktan izlemesinin sözkonusu olamayacağını vurgulamasını önemsediğimi belirtmek isterim.
Sayın Akşener konuşmasında "10 yıl önceki yanlış" ifadesini kullandı ki...
bu cümleyle nereleri işaret ettiği malûmdur.
Bu işaretin içinde, bugünkü AK Parti yönetimi olduğu kadar, "kurtarıcılık" misyonunu üstlenen bazı "eski" AK Partililer de vardır!..
Sayın Akşener'in, "Batı'nın madde perestliğine" vurgu yaparken "alaylı bir şekilde gülümseyen" Sayın Cumhurbaşkanı'na bu cihetten "yüklenmesi" bence hiç de isabetli değildi.
Grup Toplantısı'nda "Şiddete samimiyetle karşı olan tek parti HDP'dir!" diyen Eşbaşkan'ın lâflarına da ben gülmüştüm...Elbette sevinçten değildi bu gülmem, tepkimi böyle dışa vurmuştum.
Neyse burayı geçelim:
Sayın Akşener'in konuşmasındaki en önemli bölümde, "Bugün, yanı başımızdaki topraklar, pikap üstünde gezen birkaç teröriste devredilirken, 'Türkiye sessizce oturup uzaktan izlesin' diyemeyiz. Afrin'i, Fırat Kalkanı’nı ve Barış Pınarı’nı, bu sebeple destekledik, desteklemeye devam edeceğiz." sözleri vardır.
Bahar Kalkanı Harekatı'na Sayın Akşener'in "tam destek vermesi" önemlidir.
Muhalefet şarttır, sıkı ve yapıcı muhalefet ülkenin yararınadır.
Amma velâkin bazı meselelerin muhalefet kabul etmeyeceği de âşikârdır.
Ha bu arada, Sayın Akşener'in son vakitlerde gündemde hayli yer tutan bir konuya da yakından ilgi göstermesi beklenir...
Malûm; "MİT Kanunu"na göre
"MİT mensupları ve ailelerinin kimlik, makam, görev ve faaliyetlerini herhangi bir yolla ifşa edenler" 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası ile tecziye ediliyor.
Bir şehit MİT mensubunun cenaze görüntülerinin ifşa edilmesinden dolayı konu gündemde.
Bu konudaki bir "İYİ Parti" Milletvekili'nin "açıklamaları" kamuoyundan büyük tepki aldı.
Bunlar "Milli" meseleler...
Bundan dolayı da ilgisiz kalınması beklenmez.