Bahar Kalkanı
Bahar her zaman güller sümbüllerle karşılamaz sizi, bazen kan çiçekleri ile mevsimi selamlarsınız. İçiniz yangın topu ama uyanış, diriliş ve dik duruş vaktidir. Tıpkı Bahar Kalkanı Harekâtı’nın başladığı bugünlerde olduğu gibi.
Hayırlar bazen şer gibi görülen işlerin ardından sökün eder. Tıpkı kararan gecelerin arkasından şafakların sökün edişi gibi… Kapkara bir sayfanın ardından açılan bembeyaz sayfalar misali. Zira zulmetin ardından nur gelecek.
Bütün dünyada şefkatin, merhametin, muhabbetin, cesaretin, kahramanlığın, müsamahanın, yiğitliğin, yardımseverliğin ve diğer bütün güzel vasıfların, ulvî hasletlerin timsali olan Mehmetçik, sınırda aşkla, şevkle ilerliyor.
Türkiye’de 96 bin camide Fetih sureleri okunuyor. Müminlerin ağızlarından edilen dualar, kubbelerden taşıp gök kubbeye doğru yükseliyor. Kalpten yakarışlar, ‘Amin’ler birleşip semadan Dergâh-ı İlahi’ye varıyor.
Doğu Türkistan, Pakistan, Arakan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Endonezya ve Azerbaycan Müslümanları ellerini ulu dergâha açmış. Türkiye’nin zaferi için dua ediyor. Cezayir, Mısır, Fas, Tunus, Kerkük ve Filistin müminleri, bu dualara bütün zerreleriyle “Amin” diyor.
Dün olduğu gibi bugün de yedi düvel’le, harici ve dahili ihanet örgütleriyle mücadele eden mübarek ordumuz ve yüce devletimize manevi destek, Kırım’dan, Bosna’dan ve cümle Evlad-ı Fatihan’dan geliyor.
Camilerde, tekkelerde, dergâhlarda, medreselerde, Anadolu’nun binbir yerindeki yoksul ve mütevekkil insanlarımızın evlerinde, köylerde, kasabalarda, şehirlerde, mahallelerde Mehmetçik için kabul olunası dualar ediliyor.
Yazarlar, bu destanı yazmak için kalemlere sarılmış, yönetmenler bu büyük azim ve zafer hadisesinin filmini çekmek için hazırlık yapıyor. Şairler kelime kelime, mısra mısra destanlarla yaşatıyorlar. Tıpkı Bestami Yazgan gibi. Aziz şairimiz, mübarek milletimizin hislerine şu mısralarla tercüman oluyor: “Seher vakti secde edip Allah’a, / Güneşle beraber kalkarak şaha, / Belki bugün, belki yarın sabaha / Zulmü yere sereceğiz söz olsun!”
Ressamlar, şehadet şerbetini içmek için koşan Mehmetçiklerin resimlerini gelecek nesillere emanet etmek için çaba gösteriyor. Bestekârlar, bu ölümsüz koşunun, Şehitler Tepesi’nin bekleyen cengâverlerin azmini ve imanını musikiye nasıl aksettirebiliriz, bunun gayreti içindeler. Fikir adamları, ‘cihat’ ‘kızılelma’yı, ‘İlâ-yı Kelimetullah’, ‘millet ve ümmet’ kavramlarını anlayamayan gönül fukaralarına bu idealleri anlatmak için çırpınıyor.
Yediden yetmişe bütün milletimiz Bahar Kalkanı Harekâtı’nın heyecanını yüreğinde hissederken, cephedeki askerlerimize dua ederken bazı nasipsizler ise bildik nakaratı tekrarlıyorlar: “Bizim İdlib’de ne işimiz var?” Tarih şuurundan ve bilgisinden mahrum bu kara cahillere, aklı başında olanlar şu cevabı bir Osmanlı tokadı gibi aşk ediyor: “Bre nadanlar! İdlibli Müslümanların Çanakkale’de ne işi var idiyse bizim de İdlib’de o işimiz var. Biz aynı coğrafyanın çocukları, aynı dinin müminleri ve bu ümmetin mensuplarıyız.”
Türkiye’nin haklı ve kararlı harekâtını mazlum dünyanın tamamı destekliyor, bunu dualarıyla ve miting alanlarındaki “Türkiye!” sedalarıyla açıkça gösteriyor. Aklı başında olan devletler de bizi bu konuda haklı buluyorlar ve açık desteklerini veriyorlar. Elbette dış düşmanlarımız gibi iç ihanet örgütleri de boş durmuyor, durmayacak. Onlar da bunu fırsata çevirip devletimize, ordumuza ve tabiatıyla milletimize saldırıyorlar. Ama onların bu çırpınışı bir sinek vızıltısı gibidir. Ruhsuz, anlamsız ve etkisizdir. Vız gelir, tırıs giderler.
Bu bahar başka. Cemreler adalete, hakkaniyete ve insaniyete düşüyor. Bahar Kalkanı Harekâtı, diğer kardeş harekâtlar gibi doğru yolda ilerliyor. Bu, mazlum insanların ve bebeklerin ölmemesi için soylu tavırdır. Haksızlığa bir isyandır. Menfaat çukurunda debelenen süper güçlere şamardır. Gözü olan bunu görüyor, kulağı duran işitiyor, kalbi atan hissediyor. Ama insan kılığında gezip gerçeklerden fersah fersah kaçan da var. Onlar yanlışlarında çırpınıyorlar. Ne diyelim, Allah onları da kurtarsın; akıl fikir, şuur, basiret ve feraset versin.