Dolar (USD)
32.57
Euro (EUR)
34.94
Gram Altın
2456.83
BIST 100
9886.4
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

13 Nisan 2016

BAHAR HUYSUZLUĞU

Küresel kapışmalar, terörizm, uluslar arası gelgitler dalgası tepemizde, -tarihte Sina'nın yükselişi gibi- yüksele dursun kendi mahallelerimizde alışılagelen hayat devam ediyor. Dağ ağırlığınca yüklerin yanı sıra, sıradan sorumluluklarıyla da ...

Her acıya rağmen gün geçmiyor ki bir şey kutlamayalım. Hakiki yüzleşmelerimizden kaçınmanın bir yolu olarak "deliye her gün bayram" havasını bizim de kanıksadığımız ortada. Sanki yaşanan acılar kıymet-i harbiyesi bilinmeyen değerlerin tabii intikamı değilmiş gibi... Nerden bilelim bir kandil tebriği alırken, bir şehit haberini de almayacağımızı. Dünyanın veya ülkemizin herhangi bir yerinde bir terör vakası ve ölümler yaşanmayacağını. Yine varsayalım ki bir kutlamanın tam ortasındayız. Yerli hainlerimiz tarafından her türlü hançerlenmemiz alışılmış bir enstantane olarak törenlerimizde yer alıyor.

Bir yandan her şeyin normal seyrine dönmesi sağlığımızın göstergesi olarak bizi sevindiriyorken, ağır acılardan bu yolla kurtulamayacağımız kesin. "Beyinsizlik" modası çok tuttu bu coğrafyada. Fakat asli değerlerimizle bizi yabancılaştıran beyinsizlikler bize hiç yakışmıyor.

Baharla beraber farklı kutlamalar yaşanıyor ve yaşanacak. Bu bahaneyle toplum olarak değer bildiğimizi "gösterir" onca kutlamaya rağmen, kalplerimizde huzur açmıyor. Yoksa kutlamalar, programlar, gösteriler ve yapılan harcamaların kamufle ettiği şey; değerlerimize dosdoğru sahip çıkmadığımız gerçeği mi?...

Kutlamalar; kaybolmuş bir değeri yeniden hatırlama ve diriltme için yapılmış olsa da, folklorik bir eğlence içinde değer kaybına da yol açabiliyor. O gün için "ne kadar değerli" olduğu dört bir yanda yankılanıyor. Yüksek tonda... Bu olağan üstü hale getirilmiş günler; seçilmiş herhangi bir değere, o güne kadar yeterince değerlendirilememiş olmakla, o günden sonra yeterince değerlendirilemeyecek olmanın ortak özür beyanı imiş gibi duruyor. Ta ki bir daha ki kutlamaya kadar...

Kutlamalara bu kadar inandırılmış ve alıştırılmış olmamız, değerlerimizi kaybetmişliğin tesellisi için kafa dağıtmaya benziyor. Öte yandan birbirimizi uyandıramıyorsak bir parça deli deli bağırmamızı bir dereceye kadar anlayışla karşılayabiliriz. Tamam. Fakat törenlerimiz asli kıymetlerimizi hatıra sandığının en dibine iyiden iyiye bastıran abartılar ve kutsamalarla yüklü. Sanırsınız unutma günleri...Demek ki hayatı tabii halleriyle olabildiğince dipdiri ve anlamlı yaşamayışımız, bizi, güya hüzün dağıttığı sanılan yapay gösteriş günlerini saymaya itiyor. Bir toplum; tıpkı bir insan gibi, hakikatte iç huzuruna sahip değilse, ne yapsa ne etse mutlu olamıyor.

Neşeliymiş gibi söylenen şarkılar esas kulaklara ağıt olarak çarpıyor. Gelişi güzel, kaba saba yaşananlara çarpıyor şiir; beyin kanaması geçiriyor. İlahiler; ahlaki yozlaşmayı örtemeyen mistik yalanlara dönüşüyor. Gürül gürül okunan muradına ahenkle hissedilmiyor...Ve zikirler...Bilmem kaç adet olursa olsun -o gencecik, o kıyamam- bunamışlığımızı şoklayamıyor.

Değerlerimizin özlerinin içine baka baka yalan söylüyoruz. Onları içi boşalmış sembollerin ve kaskatı biçimlerin eşliğinde kabul edip ağırlıyormuş gibi yapıyoruz. Değerlerimizle samimiyetle yüzleşmiyoruz. Yaşamıyor, anlatıyoruz. Oynuyoruz. Sessiz, gösterişsiz, reklamsız zamanlarda değerini bilmiyor, bir günlüğüne kutluyoruz.

Üst üste törenlerle dur/durul/an hayatımız var. Günlerin akışı içinde kendi coşkusunu yaşayabilecek kadar özgür olamayan, törenler, ritüeller kapanında kısılıp kalan ve çırpınan bir hayat var elimizde. İnsan, yine insanın elinde küçük ve masum bir serçe. Geliştirdiği ve gelenekleştirdiğini sorgulamadan bol kandırmacalı, avuntu bir hayat yaşıyor.

Daha yaşamadan elimizden alınmıştır günler. Gün kısa, hafta nedense sadece yedi günden ibarettir. Planlı, programlı, kurgulanmış bir hayatın aşırıya kaçmış "bozukdüzen"liliği, hareketi, diriliği bulduğu her yerde boğuyor. Tabii ilhamların ince titreşimlerinden başlayacak akil rüzgarlara ve arındırıcı tufanlara izin yok gibi duruyor, alışılmışın, ezberin ve tekrarın kuraklığında...

Allah ve Peygamber emri olmayan olağanüstü hatır/lama günlerine hep şüpheyle bakmamın sebebi; hayatı böylesi kalıplaşmış törenlere, ritüellere bölüp, süsleyip bir yükseğe kaldırarak büyüle/n/menin, sahici sorunlara ve sahici çözümlere karşı körleştirici etkisi olmasıdır. Sanki "her değer yalnızca tarihi belirlenmiş kutlama gününde özel olarak ve bir defalığına hatırlanır" cümlesi modern kutlama geleneklerini özetliyor.

Emin olun bu tip kutlamalardaki "kısa gün karı", daha çok kutlanan değere karşı yeterince sorumlu davranmayanlarla, o günler için gelenekleştirilen hediyeleşmelerin asıl "hediyesini" alan sektörüdür.