Bağımsızlık fedakârlık ister
Emperyalistlerin; ellerindekini yitirmemek adına, yapmayacakları melanet yoktur dünya üzerinde… Öyle ki kimsenin başını kaldırmadan, sorgulamadan, itaat etmesidir onlar için tek gerçek. Takdir ettiklerine rıza gösterilmesiyse, bu gerçeği ispatlar. O yüzden BAĞIMSIZLIK PEŞİNDE KOŞANLARIN, türlü operasyonlara maruz kalması tarihi tecrübeyle sabittir. Tıpkı bunu savunanların satın alınması, suikasta maruz gitmesi ya da çeşitli algılarla, itibarlarına saldırılması gibi. Milletlerin de ekonomi, terör, algı vs. oyunlarla, bu düşünceden uzaklaştırılmaya çalışıldığını ilave etmek mümkün. O sebepledir ki BAĞIMSIZLIĞIN, BÜYÜK FEDAKÂRLIKLAR gerektirdiğini kesinlikle yadsıyamayız. Gerçi bunu da, en iyi bizler biliyoruz aslında. Zira ülkesi emperyalist yamyamlarca parsellenmiş, her yandan kuşatılmış ve üç kuruşa muhtaç hale getirilmiş bu AZİZ MİLLETİN, geçmişte yazdığı MİLLİ MÜCADELE DESTANI bu manada örnek teşkil ediyor. Sonuçta mukaddesatı için yoksulluğu göze alan, savaşacak silah bulamasa da kazma/küreğe sarılan ve en önemlisi de, canını yok sayan bir mücadelenin, OKUMASINI BİLENE çok şey anlattığı şüphesiz.
Evet, o dönem FİİLİ BAĞIMSIZLIĞIMIZI kazanmıştık, ceddimizin
eşsiz duruşuyla. Ancak emperyalistlerin, üzerimizdeki etkisi hiç eksik olmadı
başımızdan. Bunu da zamanla vesayet odaklarıyla, teröre destek çıkanlarla ve
kendi ikbalini, devletin çıkarlarından üstün tutanlarla fazlasıyla tecrübe
ettik. Derken fincancı katırlarını ürkütmeden, iç refahı ALLAH’ın YARDIMIYLA sağlayan
bir ADAM çıka geldi meydana. Devrim niteliğinde icraatlar gerçekleştiren bu
adam, vesayete müdahale etmesi, IMF’ye borcumuzu ödemesi ve başlattığı MİLLİLEŞME
adımları akabinde, hedeflerin odağı olmaktan kurtulamadı. Kaldı ki BATI KAFASI,
bunlara rıza gösteremezdi… Göstermedi de… Zaten o gün bu gündür Geziden Çukur
Eylemlerine, 15 Temmuzdan ekonomik yaptırımlara kadar, tekrar “BOYUN EĞMEMİZ”
için hep tepinip durdular. Keza Türkiye’yi tehdit etmeye, dışarıdan çevrelemeye,
içeride cepheler kurup vurmaya giriştiklerini, hepimiz yakından izledik. Hatta
Pandemi ve Ukrayna Savaşının, TÜM DÜNYAYI etkilediği ekonomik açmazı, Sn.
Erdoğan’ın kaybetmesi için içerde polemik haline getirmeleri de bunun bir
yansıması oldu. Geçenlerde İngiliz REUTERS’in yayınladığı iş ilanında, “ERDOĞAN
DÜŞMANI” olma şartı koyması ise fazla söze hacet bırakmadı.
Ama gelin görün ki kendi silahlarıyla, savaş uçaklarıyla,
tankıyla, topuyla öğünen, gaz bulan, petrol çıkaran ve TAM BAĞIMSIZLIK için
gözünü karartan, bir TÜRKİYE vardı artık karşılarında. Nitekim STRATFOR’un Başkanı
Friedman dahi; “böyle giderse Türkiye’nin Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar’a hâkim,
çok güçlü bir devlet olacağını” kitabında gizleyemedi. Lakin Türkiye’nin 21.
yüzyılda başlattığı büyük yükseliş, ilk HAYATİ SINAVINI 2023’te verecekti
malumunuz üzere. Bunu bizler bir siyasi mücadele olarak görecektik belki ama
işin arkasında, hep birilerinin “TÜRKİYE’Yİ NASIL DURDURURUZ” planlamalarının
olacağı unutulmamalı. Yani asıl mesele; “Türkiye bu coşkulu yükselişini, devam
ettirecek mi” yoksa “bir fetret dönemine mi girecek”, konularından ibaret
seyretmektedir. O yüzden dünyanın da yaşadığı ekonomik sıkıntıların, kafamızı
karıştırmasına müsaade etmemek elzem konumda. Çünkü soframızdan eksilen bir
parça ekmek, yarın yerine konur/konuyor/konulacaktır da muhakkak. Fakat şuan
her alanda yakalanan BAĞIMSIZLIK İMKÂNI, daha ne zaman yakalanabilir, işte orası
bir muamma. Öyleyse siyasi partinize, kimliğinize ve politik ön yargılarınıza
kapılmadan, yüz yıl sonra gelen bu dalgaya güç vermek, bir zorunluluk değilse
nedir? Evet, aklı ve kalbi bu ülkeye bağlı herkes için, BÜTÜN HESAPLARIN
ÜSTÜNDE BİR HESAPTIR kısaca. Biliyorum, çok sabrettik… Ancak büyük iddialar, büyük fedakârlıklar
gerektirir… Bunu da sadece BÜYÜK MİLLETLER başarabilirler. Tıpkı bizler gibi…
Öyle değil mi?