Dolar (USD)
35.09
Euro (EUR)
36.55
Gram Altın
2921.89
BIST 100
9765.12
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Haziran 2020

Bağımlılık nasıl durdurulur (4)

12) Mümkün olduğu kadar yalnız kalmayın. Bağımlılık hastalığının diğer bir adı da yalnızlık hastalığıdır. İçtiğim dönemlerde hep yalnız kalmış, toplumdan izole olmuştum. Hastalık beni yalnızlaştırmıştı. Şimdi iyileşmekte olan bir bağımlı olarak yalnızlığın bize iyi gelmediğini çok iyi biliyorum. Yalnızken geçmişi düşünüp pişmanlık, keder, üzüntü duygularıyla boğuşmaya çalışmak son derece tehlikelidir. Benim sorunum; beni uyuşturucuya götüren sebepler ve duygular. Bunları ortadan kaldırmanın en etkili yollarından birisi de yalnız kalmamak. Yalnızlığın sonu, depresyon ve tekrar madde kullanımıdır. Onun için yalnız kalmamayalım.

13) Öfke ve kızgınlıklardan sakının. Eğer maddeden ve içkiden uzak kalmak istiyorsak bu duyguya özellikle dikkat etmem gerekir. Düşmanlık, kızgınlık, öfke ya da hangi sözcükle söylenirse söylensin, madde ve içki içen bir insan öfkeliyse sarhoş olduktan sonra yapabileceği şeyler çoktur. Yaralama ve cinayet gibi adli vakaların çoğu bu duygu ve maddeyle birleşince ortaya çıkar. Ben madde kullanırken bu duyguyu bahane ederek çok içerdim. ‘Çok kızgınım veya öfkeliyim, başıma iş alacağım’ diyerek gider içerdim. İçince ne öfke kalırdı ne de kızgınlık. Bu öyle bir hal almaya başladı ki artık ayık olduğum zamanlar gidip içmek için, öfkelenmek ve kızmak için bahaneler arar olmuştum. Şimdi öfke ve kızgınlıktan uzak durmaya çalışıyorum. Böyle bir durumla karşılaşırsam neden öfkelendiğimi arayıp buluyorum. Birisine öfkeliysem, öfkelendiğim kişiye bir fincan kahve götürüyorum, onunla konuşup bu durumu hallediyorum. Bir şekilde bunu sürdürüyorum ve bunu kendim için yapıyorum. Biliyorum ki öfkeyle kalkan zararla oturur.

14) Kendinize iyi davranın. Madde bağımlılığının bir hastalık olduğunu bilmedikleri için insanlar madde bağımlılarını suçlayıp damgalıyorlar. İşin doğrusu bunu öğrenmeden önce bizde buna dahildik. Dolayısıyla kendimize çok kızıyor, kendimizi affedemediğimiz için ıstıraplar içinde kıvranıyor ve suçlarımızın cezasını çektiğimizi, günahlarımızın taksiratını ödediğimizi düşünüyordum. Ama şimdi madde bağımlılığının bir hastalık olduğunu, ahlaksızlık olmadığını bildiğim ve öğrendiğim için tavır ve düşüncelerimi yeniden düzenlemem gerektiğini anladım. Maddenin ve alkolün vücuda çok büyük zarar verdiğini ve iyileşmenin haftalar hatta aylar süren rahatsızlıklara neden olduğunu hatırlamamızda yarar var. Hiç kimse, hemen hemen hiç kimse birkaç haftada alkolik ya da madde bağımlısı olmaz. Dolayısıyla sihirli bir değnekle dokunulmuş gibi bir anda iyileşmemizde imkansızdır. Cesaretimizi kaybetmeye başladığımızda kendimizi yeniden yüreklendirmemiz gerekir. En iyi ilaçlardan biri de kendimizin omzuna vurup, iyileşme yolunda şu ana kadar kat ettiğimiz yol için kendimizi kutlamak olacaktır. Elbette çok fazla kendini beğenmişlik veya tehlikeli bir bencillik duygusuna kapılmadan. Şimdi şöyle bir düşünelim; Bugün de madde ve alkolden uzak durduk mu? Cevabım ‘Evet’. Ben kendimi bunun için tebrik edebilirim. Şimdi biraz neşelenmek için madde içmek yerine başka şeyler yapabilirim. Bir günbatımının tadını çıkarabilirim. Sevdiklerimi düşünerek keyiflenebilirim. Temiz bir dostumla sohbetin tadını çıkarabilirim. Beni bekleyen güzel günleri düşünerek bunun tadını çıkarabilirim. Yatağıma uzanıp yatağımın keyfini çıkarabilirim. Okuduğum kitabın her sayfasında maceradan maceraya koşabilirim.

15) Aşırı sevinmemeli ve coşmamalıyım. Neden mi? Çünkü aşırı sevinçler ve coşkular bana madde ve alkolü hatırlatır. Bir maçın sonucunda takımım zafer kazanmışsa içerek kutlardım. En sevdiklerimin düğünü, doğum günü partileri, bunlar bana hep madde içmeyi hatırlatır. Mesela abimin düğünü var ya da doğum günü, içkili. Ben katılmamalıyım. Evet, abimin de olsa katılamam. Çünkü ayıklığımı riske atamam. ‘İşte normal insanlar gidiyor, eğleniyor ara sıra içiyorlar’ der nefsim bana. Ben normal insan değilim. Ben bağımlıyım, hayatımı riske atamam. İçenlerin ve hatırlatıcıların yanında duramam. Hayatımı riske etmemeliyim. - Sabredin. Evet, sabırsızlığın sadece madde bağımlıları ve alkoliklere özgü bir davranış biçimi olmadığını tabii ki biliyoruz. Bugün dünyadaki her şey hızla değişiyor ve bu hız arttıkça insanlarında zamanları daralıyor, acele etmeye zorlanıyorlar ve yakalamaya çalışıyorlar. Neyi? Kimi? Bağımlılık hastalığına yakalanmış bizlerin ortak özellikleri vardır. Hızlı yürümek, hızlı yemek yemek, hızlı giyinmek, hızlı yıkanmak. Bu hastalığın getirdiği eski bir düşünce kalıbıdır. Bunu değiştirmeliyiz. Yavaş yemeli, yavaş konuşmalı, yavaş yürümeliyiz. Yemeğin tadına, yürürken çevremizdeki güzelliklerin farkına varmalıyız. İyileşmekte de, hayatımızı yeniden düzene sokmakta acele etmemeliyiz. Ben 16 senedir bağımlıyım, 16 günde her şeyin sihirli değnek değmişçesine düzeni girmesini ve iyileşmemi bekleyemem. Acele etmemeliyim, her şeyin bir sırası var.

16) Şükretmeliyiz. Şükretmenin önemini örneklerle açıklamaya çalışacağım. Henüz yürümeye başlamış olan çocuğumuz düşüp başını vurduğunda, ağlamaya başladığında, ciddi olarak canının yanıp yanmadığını ya da sadece korktuğunu anlamak kolaydır. Bizim için önümüzde iki seçenek vardır. Ya bağırıp çağırarak ortalığı birbirine katabiliriz ya da sükunetimizi bozmadan çocuğu rahatlatmaya çalışarak ciddi bir şey olmadığı için şükredebiliriz. Başka bir örnek; uzun zamandır görmeyi istediğimiz bir yere sonunda gittiğimizde ‘Hava ne kötü, şu oturduğumuz yer hiç de güzel değil, en güzel günler geçti gitti, burada sadece bir kaç gün veya hafta kalabileceğim’ diye dertlenir veya ‘İşte nihayet buradayım’ diye şükredebiliriz. Eğer gerçekten ararsak ne kadar güzel şeyler bulabildiğimizi görüp bunları da aklımızdaki sevinç ve mutluluklar hanesine yazabiliriz. Bazılarımız maddeli ve içkili geçmişimi zin sayfalarını karıştırırken, her şeye olumsuz bakmanın göstergelerine de rastlayabilir. Ben bunları da değiştirmeyi öğrendim ve hareketlerimdeki değişim daha iyi davranış biçimlerini ve duygularımda da bir gelişmeyi getirdi beraberinde. Geçmişte her ne sebeple olursa olsun başka insanların sürekli olarak ne kadar yanlış davrandıklarını, yanılgılar içinde olduklarını düşündüm ve bu konuda konuşup durdum. Hakikaten böyle olup olmadıklarının şu anki değişmiş olan duygularımın içinde bir önemi yoktur. Benim için bu değişiklik, acele bir karara varmadan önce kendimi fikrimi söylemeden, karşımdaki insanı dikkatle dinleyip, ortaya ne çıkacağını beklemekle başladı. Sonuçta biz haklı ya da haksız çıkabiliriz. Bu önemli değil, burada önemli olan hep haklı çıkma sevdasından, en azından bir süre içinde kurtulmamdı. Samimiyetle ‘Bilmiyorum’ veya ‘Ben yanılıyorum sen haklısın’ diyebilmenin bana yepyeni bir güç verdiğini fark ettim. Yeni fikirlere açık olduğum için rahatladım ve şükrettim. İçtiğim yıllar boyunca madde ve içkinin bana hiç zarar vermediğinden kesinlikle emindim. Belki pek de öyle kurnazlık falan yapmıyordum ama madde ve alkolle ilgili konuşmaları dinlediğimde, hemen benim içmemin sonucunun farklı olduğuna varıyor, kendimin bu problemle başa çıkabileceğimi düşünüyordum. Böylece kapımı her türlü bilgi yardımına kapıyordum ve tabii ki bu kapının arkasında içmeye devam ediyordum. Bu kapıyı bir parça aralayıp, içeri biraz ışık ve yardımın girmesine razı olmadan önce sorunların çok ciddi boyutlara ulaşması müthiş bir umutsuzluğa da beraberinde getiriyordu. Şimdi dürüstçe ve açık fikirlilikle kabul ediyorum, ben bağımlılığın ne olduğunu hiç anlamaya çalışmadım. Aksine düşüncelerimi hep madde ve içki içme nedenlerim üzerinde yoğunlaştırmıştım. Şimdi anlıyorum ki çok daha farklı davranabilirdim. Ama şimdi burada olduğum için ve bunları anlayabildiğim için şükrediyorum.

17) Son sarhoşluğunuzu hatırlayın. Aklıma içme isteği düştüğü zaman son sarhoşluğumu hatırlardım ben. Hafızam içtiğim zamanların o sahte mutluluğunu hatırlatır, ışıklarını, sahte yüzlerini. Ama ben tanıyorum artık hastalığımı, içme isteği geldiği zaman hastanenin önünde kızımın dayısından istediğim sigara, köpeklerle yatmam, donmamak için o köpeklere sarılmam aklıma gelir. Bu isteğe cevap verirsem yine o hale düşeceğimi biliyorum. Sonunda aklım da bana oyun oynamaktan vazgeçer.

18) Tehlikeli ilaçlardan uzak durun. Bağımlılık hastalığı çok sinsidir. İçinde morfin ve uyuşturucu olan ağrı kesiciler bile hastalığı çalıştırabilir. Onun için ben bilmediğim ilaçları içmiyorum. Ağrı kesicilerden uzak duruyorum. O kadar da değil diyorsunuzdur şimdi ama, inanın o kadar.

19) Kendinize acımayın. Bu öylesine çılgın bir duygudur ki doğru düzgün düşünebilen hiç kimse, ‘Evet ben kendime acıyorum’ demek istemez. Ayıkken bile bu duyguları itiraf edemeyiz. Kanımızdan madde ve alkol temizlendikten çok sonra bile içimizde o çok iyi bildiğimiz ıstırap duygusu kalır. Maddeyi ve içkiyi bıraktığımız ilk günlerde bazılarımız kendi kendine acıyıp şunu deriz; ‘Zavallı ben! Neden bende herkes gibi içemiyorum sanki, bütün bunlar neden benim başıma geldi? İlla benim mi madde bağımlısı ya da alkolik olmam gerekiyordu? Neden ben?’ Bu tarz düşünceler insanı sadece tekel bayisi ya da bir torbacının yoluna düşürmekten başka bir işe yaramaz. Kendi gözyaşlarımızdan oluşmuş bir havuzun içinde oturmamız bize pek yardımcı olmayacaktır. Ben yıllarca karım beni terk etti diye içtim. Ama aslında karım beni, ben içtiğim için terk etti. İşimi kaybettim diye yıllarca içtim. Ama aslında ben içtiğim için işimi kaybetmiştim. Sonra sokaklara düştüm, ailemi kaybettim diye içtim. Ama aslında ben içtiğim için ailemi kaybetmiştim, içtiğim için sokaklara düşmüştüm. Bu kısır döngüden kurtulduğum için, uyandığım için şükrediyorum.

20) Profesyonel yardım alın. İyileşmiş bağımlılar, maddelere karşı güçsüz olduğumuzu ve içinden çıkamayacağımız duygularımız, düşüncelerimiz olabileceğini kabul eder. ‘Ben biliyorum’ demek yeni bilgi almamızı engellemekten başka hiç bir işe yaramaz. Ben biliyorum demek yerine, tekrar tecrübe etmek bize çok şey katacaktır. ‘Ben bilmiyorum’ çok değerli bir cümledir, öğrenme arzusunu tetikler. Kişilerden, kurumlardan yardım almak çok önemlidir. Bunu çok iyi anlamamız ve hayatımıza uygulamamız lazım.

21) Duygusal karmaşalardan uzak durun. Deneyimlerimizin de gösterdiği gibi maddeyi ve içkiyi bıraktığımız ilk günler duygusal bakımdan çok savunmasız, kolay incinebilir olduğumuz devrelerdir. Bu alkolün ve maddenin beynimizdeki bir uzantısı mı? Uzun ve ciddi bir hastalığın iyileşme devresini yaşayan bir insan için normal bir durum mu? Yoksa bu durum kişiliğimizdeki ciddi bir kusurun göstergesi mi? Sebep ne olursa olsun, ortada çok dikkatli olmamızı gerektiren bir durum var. Çünkü daha neye uğradığımızı anlamadan yeniden madde ve içkiye dönebiliriz. Duygusal zayıflığımız, arkadaşlarımız ve ailemizle ilgili duygularımızı da etkileyebilir. Pek çoğumuz, maddeyi bıraktığımız andan itibaren düzelebilir. Diğerlerimiz için ise evde bir alınganlık dönemi başlar. Şimdi artık ayık olduğumuza göre eşimiz, çocuklarımız, kardeşlerimiz, anne ve babalarımız ya da komşularımız hakkında neler hissettiklerimize bakıp, davranışlarımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekir. Birlikte çalıştığımız insanlar, müşteriler, yanımızda çalışanlar ya da işverenler de bu değerlendirmeye dahildir.

22) Acil kararlar almaktan kaçının. Maddeyi ve alkolü bıraktığımız ilk günlerde, erteleyemeyecek kadar acil değilse hiçbir önemli karar almamakta yarar vardır. Bu önlem özellikle insanlarla ilgili ve işin içine büyük bir duygusallığın karışabileceği kararlar için, maddesiz geçirdiğimiz ve hiçbir yönden emin olamadığımız haftalarda hayatımızda aceleyle, büyük değişiklikler yapmak için doğru bir zaman değildir. Diğer insanlar ne yaparsa yapsın ya da ne yapmazsa yapmasın biz sadece kendimiz için maddeden uzak durmak zorundayız. Bir şeyi daha hiç aklımızdan çıkarmamamız lazım: Sevginin tam tersi olan yoğun bir nefret de duygularımızı karmaşık hale getirebilir. Ayağımızı kaydırıp bizi maddeye ve içkiye döndürmesin diye her türlü aşırı duyguyu kontrol etmemiz gerekir. Olgunlaşmamış ya da zamansız duygusal ilişkiler iyileşmemize sekte vuracaktır. Sadece madde içmemenin ötesinde bir olgunluğa ulaştığımızda, iyice düşünüp taşınarak bir ilişkiye başlayabiliriz. Ayıklığımız gerilimlere dayanabilecek kadar sağlam temellere oturduğu zaman, işte ancak o zaman hayatımızın diğer yönlerini de gözde geçirip yoluna koymaya hazırız demektir.

23) ‘Eğer’ tuzaklarına dikkat edin. Maddeyi ve içkiyi bıraktığımız ilk günlerde etrafımızdaki olaylar aklımızda yerli yerine oturuyor. Kişisel düzeyde olayların çoğu, biz daha ayılır ayrılmaz zaten açıklığa kavuşuyor ve geri kalanlarını da günün birinde nasıl halledebileceğimizi anlamaya başlıyoruz. Fakat bir süre ayık kaldıktan sonra bir gün yepyeni bir hakikat, tokat gibi iniverir yüzümüze. İçtiğimiz günlerdeki ‘Eğer’ diye başlayan düşünme alışkanlığımız biz daha ne olduğunu anlayamadan ayık yaşamımıza da giriverir. Bir de bakmışsınız ki ayık yaşamımıza farkında olmadan koşullar koymuşuz. Bu eğerler bizim harcımız değildir. Yaşam ne getirirse getirsin, anne babamız, sevdiklerimiz bizim ayıklığımız takdir etsin veya etmesin, biz yaşamak için ayık kalmak mecburiyetindeyiz. Ayıklığımızı hiçbir koşula ve hiçbir kimseye bağlamamalıyız. Deneyimlerim bana defalarca şunu göstermiştir; eşimizin, çocuklarımızın, sevgilimizin, anne babalarımızın veya diğer akrabalarımızın ya da işimiz elden gitmesin diye memnun etmek için ayıklığımızı sürdürmemiz mümkün değildir. Hiç bir koşula, kişiye bağlı ve bağımlı olmadığında ayık olmamız sağlam temellere oturur ve ortaya nasıl bir durum çıkarsa çıksın, karşımızdaki kişi ne yaparsa yapsın, bunlarla başa çıkabileceğimiz kadar güçleniriz. Bağımlılık bir hafta, bir gün, bir saat için bile tamamen iyileşen bir hastalık değildir. Çok özel bir olayı kutlamak için ya da herhangi olağanüstü bir nedenle dahi (bu neden hayatta bir kez kutlanabilecek olan bir olay, korkunç bir üzüntü, çöle yağmur yağması veya gökteki yıldızların Karadeniz üstüne düşmüş olması olsa bile) biz asla bu hastalıktan kurtulup madde bağımlısı ve alkolik olmayan insanlar gibi madde ve içki içemeyiz. Bağımlılık, bizim için koşulsuz kabullenmemiz gereken, hiç bir zaman ve hiç bir biçimde bağışıklık kazanamayacağımız bir hastalıktır. Bu gerçeği tümüyle kabul edip içimize sindirebilmek biraz zaman alabilir.

24) Madde ve içki içme vesilelerine karşı tetikte olmalıyız. Maddeyi ve içkiyi bıraktığımız zaman bize içme duygusunu hissettiren vesilelere karşı dikkatli olmalıyız: İçen arkadaşlardan, akrabalardan, içilen mekanlardan uzak durmak; bize iyi gelmeyen anne baba, eski eş olsa dahil uzak durmak; ayıklığın kişisel bir devrim olduğunu unutmamak, bu devrimi gerçekleştirdikten sonra kalıcı olması için çaba sarf etmek... Bir zamanlar çoğumuz herkesin içtiğini söyler ve buna inanırdık. Ayrıca tanıdığımız diğer madde ve içki içen insanlardan da fazla içmediğimizi iddia ederdik. Gerçeği söylemek gerekirse madde ile kucak kucağa yaşadığımız yıllar ilerledikçe, içmeyen insanlarla giderek daha az beraber olmaya başladık ve doğal olarak bize göre herkes içiyordu. Şimdi ayık olarak etrafımıza baktığımızda çoğunun bağımlı olmadığını ve bizim sandığımızdan çok daha az içen kişiler olduklarını görüyoruz. Benim hep bahanelerim vardı, falanca da içiyor, filanca da içiyor diye. Haftada bir gün, ayda bir kere içerim... Veya maddeyi bıraktım artık içki içebilirim diye. Ama bu denemelerimin hepsi hüsranla sonuçlandı. Uyuşturucu içme, içki iç. Hatta bunun için beni ailemin teşvik ettiği bile oluyordu. Ama her denememin sonunda uyuşturucuya olduğundan daha fazla içerek geri dönüyordum. Bilmiyordum. Beynim dopamini tam salgılayamıyordu. Çünkü beynim bir kere o zirveye çıkmıştı. Uyuşturucuları veya alkolü azalttığım zaman yetinmiyordu ve o hazzı istiyordu, o hazzı almak için bana istediğini yaptırıyordu. Onun için bir yudum içki veya bir dumanın beni eski halime getireceğini artık biliyorum. Aradan 20 yıl da geçse ben bir duman alamam, çünkü ben bağımlılık hastalığına yakalandım. Bu hastalık beynimin bir kısmında ben ölene kadar bekleyecek, o ilk dumanı alınca ortaya çıkacak ve beni öldürene kadar durmayacak. Ben buna ‘Beynimdeki düşman’ diyorum.

25) Eski düşünceleri bırakın. Madde ve içki içtiğimiz günlerde içimize işlemiş olan fikirler maddeyi bırakır bırakmaz sihirli değnekle dokunulmuşçasına birden bire yok olmazlar. Eski fikirlerin ayık yaşamımızda gerçekten yararlı olduğuna dair bir kanıt bulamıyorsak onlara hala sıkı sıkıya yapışmak zorunda değiliz. Kendi kendimize şöyle diyebiliriz; ‘Ben içtiğim günlerde de aynı böyle düşünürdüm, bu şekilde düşünmek benim ayık kalmama yardımcı olabilir mi? Bugün böyle düşünmek benim için hala yararlı mı?” Pek çok insanın kafasında madde veya içki içmek aşk, müzik, ortam, muhabbet ya da iş yaşamındaki başarı, züppelik ve paranın getirdiği lüks gibi veya paranın olmadığı sıkıntılı kavramlarla yakından ilintilidir. Geçmişteki içki ve madde içmeyle ilgili hissettiğimiz olumlu olumsuz bütün duygularımız mantıklı olmaktan ziyade son derece duygusaldı. Birçoğumuz için içki ve madde içmek sosyal yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır. Bazılarımız ise içkiyi yemekle beraber mutlaka içilmesi gereken bir içecek olarak görür. Fakat şimdi kendime soruyorum: ‘İçki ve uyuşturucu içmeden bir dostluktan ya da güzel bir yemekten zevk almak gerçekten imkansız mıdır? İçki ve madde içmemiz sosyal ilişkilerimizin ilerlemesini mi sağladı? Güzel bir yemeğin tadına daha iyi varmamıza mı sebep oldu?’

Bağımlılık bir tür beyin hastalığıdır. Ömür boyu beynimizin bir yerinde durur, geçmez. Ama iyileştirilebilerek durdurulabiliyor bu hastalık. En önemlisi; bu hastalığı durdurabildiğimiz zaman ilk madde veya ilk kadehin bile içilmemesi gerektiği. Çünkü bir bardak bira bile içilirse hastalık tekrar aktif hale geliyor ve beyin daha fazlasını istiyor. O yüzden uyuyan düşmanı uyandırmamak için ilk kadehi, dumanı ya da dozu almamak gerekli.