Bağdat Gazze
Gazze'de sürur, Bağdat'ta yas yaşanıyor. Filistinli kardeşlerimiz Türkiye'den gelen yardım gemisi ile bahtiyar ama öte yanda arefe günü uğursuz bir güruh tarafından işlenen terör yüzünden Bağdat'ta matem sesleri yükseliyor.
"u00c2şık için Bağdat uzak değildir." Bizim için de Bağdat ırak sayılmaz. Orada bayramı çoluk çocuğuyla göremeden hayata veda edenler bizim öz be öz kardeşlerimiz. Yüzyılların getirdiği 'din kardeşliği' duygusudur bizi birbirimize bağlayan. Bu yüzden bugün Iraklıların, Suriyelilerin tepesine inen her bomba önce içimizi parçalıyor. O topraklara giren her yabancı, madenu00ee ve soğuk tank önce bizim ruhumuzu ezip geçiyor. Kolları ve ayakları kopan Arap çocuklarının acılarını önce biz hissediyoruz, etmeliyiz. Müslümanlık bunu gerektiriyor. Evimiz tutuşmuş, evlatlarımız yanıyor. Yapılan zulümler bizi yaralıyor öncelikle, edilen kötülükler ciğerimizde dinmez acılar, iflah olmaz sancılar bırakıyor. Çocuklar, yeraltında sığınaklara kaçışırken karanlığa direnen biziz.
Bağdat'ta iki gündür önce selalar okunuyor. Ardından ezanlar: "Allahü Ekber... Allahü Ekber..." Dünya adeta nefesini tutmuş, Bilal-i Habeşi'nin ilk okuyuşundan o ezanı dinliyor! Ardından bombalar yağmaya başlıyor Bağdat'ın üstüne. Ezanın güzelliğini yok etmek için koşturan silahlar! Savaşın kirli yüzü, kanlı çehresi Ortadoğu coğrafyasını lekeliyor. Şairimiz Arif Nihad Asya'nın mısraları dilime düşüyor ve "Dua"sını okuyorum içten içe: "Biz, kısık sesleriz... minareleri, / Sen, ezansız bırakma, Allah'ım! / Ya çağır şurda bal yapanlarını; / Ya kovansız bırakma, Allah'ım!"
Aynı inancı, aynı kültürü paylaşan, aynı ulu ağacın dalları olan insanlar arasında gerçek kardeşlik duyguları yaşanmadığı için miydi başa gelen bu musibetler? Rabbim Müslümanları mı cezalandırıyor? 50'den fazla İslam devletinin gafletine, ihanetine bir ilahu00ee tokat mıdır yoksa olup bitenler, bilmiyorum. Bağdat'ta, Şam'da, Medine'de ve diğer İslam beldelerinde dumanlar yükseliyor. Müslümanların bedenleri ile birlikte minareler, kubbeler devriliyor. Batının umurunda değil, dünya ise sağır duymuyor. Bu tepkisizlik, kayıplar Müslüman olduğu için! Fransa'da çok daha küçük bir terör eyleminde nasıl da dünya liderleri hizaya diziliyor. Beraber yürüyüp kınıyorlar. Bu ne çifte standart, bu ne yüzsüzlük? Bağdat'ta müezzinler bu bayramda hüzünle seslendiriyor ezanları. Ölüm kokusu sinmiş şehrin dört bir yanına. Mahallelerden, evlerden feryat sesleri yükseliyor: "Mahyasızdır minareler... göğü de / Kehkeşansız bırakma, Allah'ım! / Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, / Müslümansız bırakma, Allah'ım!"
Sevgi duyguları nerelere çekip gitti. Merhamet hisleri duman olup uçtu mu insanların yüreğinden? Ya demokrasi havarileri hangi deliklere saklandı? Küreselleşme teranelerini dillerinden düşürmeyenler nerde? 'Çağdaşlık', 'Uygarlık' masallarını anlatanlar! Müslüman halklar topyekun katledilirken niçin sadece Türkiye'nin sesi çıkıyor? Demek ki vicdanımız, cinayetlere seyirci kalamıyor. Peki Batı dünyası, Amerika bu cinayetleri onaylıyor mu? Ya Rusya ve Çin'e ne demeli? Süper devletler arasında gizli ve kirli anlaşmalar ortaya çıkıyor. Kahrolasıca bir plan. Herkes lal kesilmiş. Dünya devletlerinin büyük kısmı, kulaklarını tıkamış, dillerini yutmuş, gözlerini yummuş, duymamazlıktan, görmemezlikten geliyor. Mehmet u00c2kif'in, "Tek dişi kalmış canavar" diye tarif ettiği Batı medeniyetinin bugünkü çirkin yüzünü görenler, merhum şairimize hak veriyor. Evet, olmaz olsun böyle bir sahte medeniyet. "Maske yırtılmasa hala bize afetti o yüz / Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz!..."
Sadece Dersaadet'te okunmasın kutlu ezanlar! Yeryüzüne de yayılsın, bütün şehirlerin üstüne serpilsin. Basra'da, Şam'da, Gazze'de yanık sesli müezzinlerin "Allahüekber" sedaları kaplasın cümle çirkinlikleri! Şiire ve duaya sığınma vaktidir: "Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü, / Ya çobansız bırakma, Allah'ım! / Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız / Ve vatansız bırakma, Allah'ım!"
Dicle ve Fırat kan akarken, çöllerde masum develer susuzluktan kırılırken, bitkiler kararır çiçekler kururken, Arap çocukları gülmeyi unuturken, Kerbela'nın başına yeni zalimler dadanırken, hurma ağaçları solmaya yüz tutarken, Mezopotamya bombalar altında medeniyet izlerini yitirirken, hüzünlü selalar acılı ezanlara karışırken vurulan Türkiye'dir aslında. Yaralanan bütün bir İslam alemi! Osmanlı'nın hatırasını taşıyan güzelim şehirler toz, ateş ve barut bulutlarına bulanırken yıkılan biziz! Bağdatlı Ruhu00ee, Fuzulu00ee, İmam-ı Azam, Abdülkadir-i Geylanu00ee, İmam-ı Gazalu00ee, Cüneyd-i Bağdadu00ee ve daha nice ilim ve gönül sultanının yattığı o mübarek topraklarda yaşamış ve bulunmuş nice ulularımız vardır.
Bilinmeli ki yıkılan her bina, öldürülen her kadın ve canına kıyılan her çocuk, Batı'nın, süper güçlerin bu 'yüzsüz yüzü'nü ortaya çıkarıyor. Dünya üzerinde yaşayan 1,5 milyar Müslüman daha bir bileniyor, kenetleniyor. Mazlumlar durduk yerde, ortalıkta şehit oluyor. Ama Allah'ın 'Kahhar' eli de vardır. Kainatın düzenini aksatmadan yürüten, kehkeşanlara nizamat veren Rabbim, zalimlerin cezasını, katillerin belasını verir elbet. Süper güçlere muhakkak haddini bildirir! Zira, "Küfür devam eder, zulüm devam etmez." Irak'taki, Suriye'deki zulüm de sona erecektir. Yanlış hesaplar, Bağdat'tan da, Şam'dan da geri dönecektir. İslam topraklarında kukla terörist güruhlarının, zalim diktatörlerin katliamlarıyla şehit olan Müslümanlara Allah'tan rahmet diliyorum. Zulümler son bula! Kötüler defola! Masumlar kurtula! Müslümanlar müyesser ola! Bayramlar bayram ola!