Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Haziran 2012

Bağcılar'da neler oluyor?

Yarının gazetesi yazıişleri mutfağında pişiriliyor, "kılı kırk yararak" oluşturulan manşet atılıyor. Ali Adakoğlu, heyecan ve yorgunluğu aynı anda yaşayan ekibine"Haydi toparlanın, Bağcılar'a gidiyoruz" diyor. Araca binerken arkamızda soğumaya bıraktığımız gündem, hararetli ifadelerle tekrar alevleniyor. Merter hattı, akşam trafiğine rağmen tartışmalar arasında bir çırpıda bitiyor.

İstanbul'un en çok adından söz ettiren varoş ilçelerinden Bağcılar'ın sokak aralarında ilerliyoruz. 1992 yılında Bakırköy'den ayrılarak kendi dinamikleriyle "gecekondulaşma muhiti"den kaydını sildirmeye çalışan Bağcılar, hala "yamalı bohça" görüntüsünden tam anlamıyla sıyrılamamış. İstanbul'un nüfus yoğunluğu bakımından en büyük ilçesi olmasına rağmen, dipten gelen problemler, hem beldeyi hem de yönetenleri bir hayli yormuş.

Bütün problemlere rağmen Bağcılar, büyüyen İstanbul'la birlikte "varoşsun sen, varoş kal" denilemeyecek önemli merkezlerden biri haline gelmeye devam ediyor. Bunun en önemli örneğini "Engelliler Sarayı"nın önüne geldiğimizde hissediyorum. "Hayal kurup, geleceğe dokunmak böyle bir şey olsa gerek" diyorum.

***

Karşımda gördüğüm eserle birlikte, hayallerin önüne geçip 26 Mart 1989 seçimlerine gidiyorum. Yerel yönetimler olarak Millu00ee Görüş erlerinin Refah Partisi çatısı altında; Sivas (Temel Karamollaoğlu), Konya (Halil Ürün), Şanlıurfa (Halil İbrahim Çelik), Van (Fethullah Erbaş) ve Kahramanmaraş'ta (Ali Sezal) yazdıkları destansı hizmetleri hatırlıyorum.

Türkiye, "Millu00ee Görüş Belediyeciliği" ile tanıştığında; "3 Ç" (çöp, çamur, çukur) problemi olmak üzere sağ-sol partizanlığının en yoğun günlerini yaşıyordu. Belediyeler halkın problemleri ile ilgilenmekten daha çok; rüşvet, yolsuzluk ve kayırmacılık yapılarak kaynaklar israf ediliyordu. Özellikle metropollerde yaşayan halk; suya, yeşile, çevre temizliğine hasret hale getirilmişti. Laf üretmekten, iş yapmaya zaman kalmıyordu.

Belediyecilikte Millu00ee Görüş döneminin başlamasıyla, özellikle yukarıda andığım 5 vilayette "belediyecilikte devrim" yapılarak, halkın büyük beğenisine mazhar olunuyordu. Rüşvet ve yolsuzluklara son veriliyor, belediyeler ikbal kapısı olmaktan çıkartılıp, hizmet merkezlerine dönüştürülüyordu. "Halka hizmet, Hakka hizmettir" düsturu, bütün faaliyetlerin altına imza olarak atılıyordu. Belediyelere adım atmaya korkan vatandaşlar; "Rüşvet alan da, veren de mel'undur" tabelalarıyla karşılanıyordu.

Ardından 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde, yapılan hizmetlerin semeresi olarak 2. Şahlanış gerçekleştiriliyor ve 5 milyon 340 bin 969 seçmenin teveccühü kazanılarak, İstanbul'da Recep Tayyip Erdoğan ve Ankara'da Melih Gökçek başta olmak üzere 6 büyükşehir, 22 il, 92 ilçe ve 207 beldede toplam 327 belediye başkanlığı kazanılıyordu.

Halktan alınan güç, halkın ve haklının emrine verilmeye devam ediyordu. İnsanın mutluluğu ve saadeti bütün belediyelerin temel amacı haline getiriliyordu. "Çöp, çamur ve çukur" probleminden eser kalmadığı gibi; israf önleniyor, az maliyetle çok hizmet yapılıyordu. Bu hizmetler, gelecek seçimleri kazanmak için değil, gelecek nesillerin mutlu ve huzurlu yaşamaları için planlanıyor ve yapılıyordu. Kısacası "Millu00ee Görüş Belediyeciliği"yle; hidayet, feraset ve dirayet ilkesiyle yeni bir dönem başlıyordu.

***

İşte karşımızda "kurulan hayaller"in gerçeğe nasıl dönüştüğünün güzel bir örneği duruyor. 800 civarında engelliye "balık yemeyi değil, balık tutmayı öğreten" hayat ağacı labirentinde ilerlerken ufkumuz açılıyor. 11 Mayıs 2007'de bayrağı Feyzullah Kıyıklık'tan devralıp bugüne kadar getiren Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı'nın Basın Danışmanı Abdullah Arıdoru, "herkesin güzel bir geleceği olsun" diye hayata geçirdikleri bilgisayar, çağrı merkezi oparatörlüğü, yabancı dil, işaret dili, tekstil üretim, halı-kilim dokuma, kuaförlük, mantar üretimi, ahşap oyuncak üretimi, görme engeli bağımsız hareket eğitimi ve engelli çocuklar için gündüz bakımevi birimlerinin faaliyetlerini anlattıkça yapılan icraatın Bağcılar ölçeğinden çıkıp, Türkiye ölçeğinde "emsalsiz" bir proje olduğuna tanıklık ediyoruz.

Bizlere böylesine önemli bir projeyi başkan Çağırıcı'nın anlatmasının daha yararlı olacağını ifade ettiğimizde, Arıdoru buluşma programının sapmasından dolayı başkanın özür dileyerek Kirazlı Mahallesi'ndeki "Halk Meclisi"ne iştirak ettiği bilgisini veriyor. Bayramoğlu Sokağı'na doğru ilerlediğimizde, başkan hem belediye meclisini hem de halk meclisini sokağa kurmuş, bir bir faaliyetlerini anlatıyor. Mikrofonu eline alan Bağcılar halkı, başkanı buram buram terletiyor. Başkan terledikçe, o da arkasında hazır bulunan meclis üyeleri ve birim müdürlerini terletiyor. İmardan; okul problemlerine, parklarda huzur kaçıran içkicilerden; sokak aralarında yapılan düğünler sebebiyle meydana gelen gürültü kirliliğine kadar bir çok konu ameliyat edilmek üzere masaya yatırılıyor. Anında ve yerinde üretilen çözümler, halkı ziyadesiyle memnun ediyor. Hatta bir ara başkan arkasına dönüp, asayışta yetersiz kalan zabıta müdürüne latifeyle karışık "Bayburtlu, davul yerine seni çalarım" diyerek ayar veriyor. Bu manzara Çağırıcı'nın "İstanbul'un En İyi Belediyesi" Proje Yarışması'nda "Çevre Koruma ve Altyapı Geliştirme Ödülü"ne nasıl ulaştığını gösteriyor.

Başkan Çağırıcı bir siyasetçi olarak hemşehrilerini mutlu etmenin şifresini çözmüş. İlçesindeki bütün kimliklere ötekileştirmeden kendi diliyle sesleniyor. Kaysı, kiraz, kestane bahçeleriyle, üzüm bağlarıyla Anadolu'yu seçmeninin ayağına getiriyor. Düğünleri, cenazeleri, cemiyet toplantılarını asla es geçmiyor. Kıyıklık'tan el alan başkan, yüzde 50'nin ferahlığıyla "durmak yok, yola devam" diyor.

Söz bitiyor, hizmet bitmiyor. Sokaklar buram buram fesleğen kokuyor. Bütün yorgunluğuna rağmen bizleri muhabbetiyle kuşatan Çağırıcı, "küçük patron"a bütün samimiyetiyle sarılıp, koştura koştura "büyük patron"un mahdumesinin mutluluğunu paylaşmaya gidiyor.

Mihmandarımız Abdullah Arıdoru'nun yükünü hafifletmek isteyen Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Kenan Gültürk beyefendi yakın zamanda hayata geçirdikleri bir faaliyeti yerinde anlatmayı teklif ediyor. u00c2kif Ersoy Kültür Sanat Merkezi ve Müzesi'ne ulaştığımızda, Taceddin Dergahı'na gelmiş gibi oluyoruz. Sanki Ankara'daki Taceddin Dergahı söküp Bağcılar'a taşınmış. Gültürk, u00c2kif'e dair ne varsa müzede toparlayarak "puslanan hafızamız"a ışık tutmaya gayret etmiş.

Mehmet u00c2kif Ersoy'un ölümünün 75. ve İstiklal Marşı'nın kabulünün 90. yılı olması münasebetiyle 2011 yılı "Mehmet u00c2kif Ersoy Yılı" ilan edilmişti. Kültür Bakanlığı'ndan yıl boyunca u00c2kif'i ayağa kaldıracak, "u00c2sım'ın Nesli"ni anlatacak projeler bekledik, fakat nafile. Burada gördüğümüz eser, "Mehmet u00c2kif Ersoy Yılı"na dair yapılan en önemli faaliyetlerden biri olarak karşımızda duruyor. Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay ise ortalıkta "turist" gibi gezmeye devam ediyor. u00c2kif'i çok seviyor, fakat sevdiğini belli edecek hiçbir icraat yapmıyor. Tabi sayın bakan dururken, teşekkürü de "sevdiğini belli eden" Bağcılar Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Kenan Gültürk hak ediyor.

***

Hiç bir sebebiniz olmasa bile, Ertuğrul Gazi Parkı ve Osmanlı Konağı'na bir akşam üstü yolunuzu düşürün ve yudumlayacağınız çayla birlikte, çevrenizde nelerin değiştiğini fark edin.