Bağ Bozumu
Osmanlı’nın son devrinde, Bediüzzaman Hazretlerinin ruh bağında oluşan nurdan salkımlar, cumhuriyetin güz mevsimi hükmünde ki dönemde,bağ bozumu Risale-i Nur olarak muhtaçların ellerine uzatılmıştır. Kendini üzümün kuru çubuğu hükmünde gören ve hasiyeti lezzetli salkımlara veren Bediüzzaman, salkım güvelerini yani batılı felsefecilerin, İslam deccallarının, pompalamaya çalıştıkları tabiatçılık ve başka sapık fikirleri çürüterek ve tahribatlarını ortadan kaldırmaya çalışarak, Âlemi İslam’ı minnettar bırakacak büyük bir hizmet yapmıştır. Evet, salkım güvelerine karşı kimyasal olmayan, ilmi ve imani hakikatlerle büyük bir muharebe yapılmış ve o muharebe reçetelerin zaferiyle neticelenmiştir, İşte semereleride milyonlar iman ehliyle meydandadır…
Tek
parti dönemi, bu millete şiddetli bir güz mevsiminden sonra öyle bir kış
yaşattı ki müminlerin ruhlarında şaşkınlık sarkıtları oluştu... O zor mevsim
yani güz mevsimi, belki de tarihimizde hiç olmadığı kadar sert bir kışın
geçeceğine başlangıç olmuştu. Üstadımızın ruh
bağından dile gelen salkımların büyük bir titizlikle kaleme alınması, kıt
imkânlarla ve elle çoğaltılıp dinsizlik kasırgalarının başladığı o karakış
döneminde insanlar, kansız; imansız kalmasın diye ellerine nurdan salkımlar
tutuşturulması tamda: “Ben lezzetli üzüm
salkımlarının kuru çubuğu hükmündeyim” sözünün hakikatini ortaya koymuştur.
Fiziki olarak da gerçekten üzümün kuru çubuğu gibi
zayıf ve çilenin çeşidini yaşamış olan Bediüzzaman, nurdan şerbet
tulumbacıklarını kâh hücrelerde, kâh derelerde kâh tefekkür kulesi dağlarda
satırlara takmıştır... O kuru çubuk, herkesten daha çok iman hakikatleri
salkımlarıyla ruhunu doyurmuş ve her türlü karanlıklara karşı dimdik ayakta
durmuş ve hiç çekinmeden hesap sormuş, hakikatleri başını feda edercesine
haykırmıştır…
Bağ bozumu; İman Hakikatlerinin ortaya çıkması mevsiminden,
kar kışa yoksulluk ve türlü cefalarla girenlerin damarlarında sımsıcak iman
kanı akmaya başlamış, mukaddesata sahip çıkan eller çoğalmıştır… Davaları nur,
yüzleri nur insanlar, kuru çubuktan çıkan lezzetli salkımların etkisiyle hayata
ve her şeye bakış açıları değişmiştir. Kur’an’ın nuruyla ve uhuvvetin sırrıyla
öyle bir aydınlandılar ki; güzel ve hayırlı olana karşı muhabbet etmeyi ve
harekette de müspet olanı prensip edinmişlerdir. Sadece kendi hizmetlerini
değil, o kara kışta Kur’an’a hizmet eden kim var ise muhabbetle
kucaklamışlardır… Evet,“Cadde-i
kübra-yı Muhammedînin (asm) ve mi'rac-ı Ahmedînin (asm) gölgesinde hakikate
çalışan ve hakka erişen ve aynelyakîne yetişen binlerle ve milyonlarla
kudsî mürşidler”e ve onların yetiştirdiklerine muhabbet ve dua etmeyi
vazife bilmişlerdir… Âlemi İslam’ı ayakta tutacak harcın uhuvvet olacağına ve
buna yakınlaştıracak tek vasıtanın ise şüphesiz ihlâs olduğuna inanmışlardır...
İmansızlık kışında, ruhun ihtiyacını gidermek ve
kansız kalmamak için her bir hakikati kuru üzüm olan Risale-i Nurları, küfür
anemisinden, iman zafiyetinden kurtuluş reçetesi olması için kullananlar, o
ağır kış şartlarında, imanları sarsılmadan dimdik ayakta kalmışlar ve tek
partinin zalimane işkencelerine beş para ehemmiyet vermemişlerdir… Üzümün
yaşını bağbozumu işçileri olarak ağabeyler yemiş, şimdi bizlerde kurusunu… O vefalı
ağabeyler, bağ bozumunda öyle fedakâr çalışmışlar ki… Onların heyecanını örnek
alan kahraman Nur Talebeleri avuç dolusu; sayfalarca kuru üzümleri muhtaçlara
sunuyor… Latin Amerika kuru üzümün tadını aldı, balkanlar, uzak doğu ve kışları
çok ağır geçen Rusya ve bütün dünya o tadı aldı. Kuru üzümün; Risale-i Nurların
gittiği yerlere ne yazık ki Vehhabîlik,Şialık ve FETÖ güveleri de gidiyorlar,
ta ki o manevi üzümler insanlığı cana – kana ulaştırmasın diye…
Evet, madem Üstadımız kendini üzümün kuru çubuğu olarak görüyor, bizlerde
kuru çubuk olmalıyız. Ancak kuru
çubuktan ihlas ve uhuvvet salkımları çıkar. Eğer bunu beceremez isek
münafıkların, nifak ve adavet güveleri bizleri yer bitirir… Ama yiyemeyecekler
ve bitiremeyecekler… Onlar küfürde öyle bir kansız kaldılar ki yıkılmaları an
meselesidir. Yeter ki hep birlikte sebat edelim ve daha fazla birbirimize
muhabbet edelim ve kuru üzümleri cebimizden ve de dilimizden eksik etmeyelim ki
kansız kalmayalım…