Dolar (USD)
34.60
Euro (EUR)
36.58
Gram Altın
2932.73
BIST 100
9640.08
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Ekim 2018

Bâbıâli semasından bir yıldız daha kaydı

Mesleğimizin unutulmayan simalarından, millî ve manevi değerlere bağlılığı ile bilinen gazeteci yazar Ahmet Güner Elgin İstanbul’da vefat etti. Güner’in naaşı dün Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.

BASIN dünyamızdan seçkin bir isim daha ebedî âleme doğru yola çıktı. Bizim mesleğin unutulmayan simalarından, millî ve manevi değerlere bağlılığı ile bilinen gazeteci yazar Ahmet Güner Elgin İstanbul’da vefat etti. Marmara Kitabeleri adlı eseriyle de tanınan Ahmet Güner Elgin bir çok gazetede çalışmış, yöneticilik yapmış, yazı yazmıştı. Elgin, dün Zincirlikuyu Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.

1980’li yıllardaki tanışma

Ahmet ağabey ile ilk olarak yazıları vasıtasıyla tanıştım. Yüzyüze görüşmemiz ise 1980’li yıllarda nasip oldu. O zaman çalıştığı Milliyet gazetesi, Nuruosmaniye Caddesi üzerindeydi. Gazeteye gittiğimde üç gazeteci ağabeyimi ziyaret ederdim. Ahmet Güner Elgin, Aydın Candabak ve merhum Celalettin Bilginer. Şimdi onlardan rahmetli olanlar ikiye çıktı.

O, eskilerin ‘fıkra muharriri’ dedikleri cinsten bir köşe yazarıydı. Bilgi küpüydü, muazzam bir kültüre sahipti. Galiba eski nesil gazetecilerin bu hususiyeti hep vardı. Dağarcıkları zengin, müktesebatları fazla, ‘bağajları dolu’ydu. Gazetecilikten anlar ama edebiyatı, sanatı, felsefeyi, hatta dinî konuları bile kısmen de olsa -işlerine yarayacak kadar olanı- bilirlerdi.

Tokat Niksar doğumlu

Basınımızda tecrübe ve kıdemiyle tanıdığımız büyüğümüz, 1932 yılında Tokat Niksar’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra mesleğe 1958 yılında Konya’da Öz Demokrat gazetesinde başladı. Yeni İstanbul, Sabah, Bugün, Ayrıntılı Haber, Tercüman, Öncü, Ortadoğu, Son Havadis, Yeni Günaydın ve Akşam gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik ile başladığı meslek hayatı boyunca Haber Müdürlüğü, Yazı İşleri Müdürlüğü, Ankara Temsilciliği, Genel Yayın Müdürlüğü ve Köşe Yazarlığı görevlerini üstlendi. Milliyet gazetesinden emekli oldu. Bir süre TRT Genel Müdürlüğü’nde danışmanlık yaptı. Yayımlanmış kitapları, Türkiye’deki Rusya, Mevlâna ve Mevlevilik, Günümüzde Tarikatlar ve Dinî Cemaatler, Bâbıâli Ölürken, Türkiye’sine Sevdalı Adam, Tarikatlar, Tebriz Güneşi Altında Mevlâna ve Şems ile Tenha Şiirler’di. Mensubu olduğu TGC, 2009 yılında onu hatırlamış ve Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü’nü vermişti. Marmara Kitabeleri’nde meşhur kıraathaneyi anlatmış Tenha Şiirler’de ise Şeyhi’den Şeyh Gâlib’e 36 gazel, 2000 beyit ve mısraı toplayıp bunları günümüz Türkçesiyle açıklamıştı.

Kenarda durmayı severdi

Ahmet ağabey kenarda durmayı seven, ortaya pek çıkmayan, konuşmacı olarak davet edildiği yerlere bile gitmeyen bir meslek büyüğümüzdü. Bir ara ESKADER ile Basın İlan Kurumu işbirliğiyle, isim babalığını yaptığım “Matbuat Âleminden Sanatkâr Çehreler” programı dahilinde Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nu (Deli Nizam) anacaktık. Onu tanıyan ve onunla birlikte çalışan nadir gazetecilerimizden biri de Ahmet Güner Beydi. Aradım, davet ettim. Kimseyi kırmak istemediğini ancak prensip olarak toplantılara katılmadığını söylemişti. Ben biraz da geçmişteki dostluğu hatırlatarak ısrar ettim. “Nizamettin Nazif’i sizden başka anlatacak pek kimse yok!” deyince yumuşadı ve kabul etti. Çemberlitaş’taki Basın Müzesi’ne 22 Ağustos 2014 tarihinde geldi ve ve nefis bir hitabede bulundu. Dursun Gürlek’in takdim ettiği toplantıda efsane gazetecinin hayatını, karakterini, çalışma tarzını ve hatıralarını anlattı. Kara Davut yazarının kişiliiğinden bahsederken “Nizamettin Nazif târife sığmazdı. Hoca tarife sığan bir adam değildi. Değişikbir mizaca sahipti. Dönem o kadar karmaşıktı ki kendisi de garip olayların kahramanı olmuştur” demişti.

Safa’nın masasını almadı

Ve eklemişti: “1965 yılında Şişhane’de bulunan Yeni İstanbul gazetesinde birlikte çalıştık. Gazetesindeki odasında mütevazı bir masası vardı. Eski püsküydü ve sallanıyordu. Bir gün ona Peyami Safa’nın masasını teklif ettik. Kızdı, reddetti. Gazetcilik ayrı ve ciddi bir özel meslek grubuydu. Bu mesleğin Bâbıâli’deki son temsilcilerinden birisiydi rahmetli ağabeyimiz. Gazetecilik mesleğini yukarıda tutan bir şahsiyet idi. Kimseye eyvallahı yoktu. Belediye Başkanı, Vali, Bakan dinlemezdi. Onlarla da görüşüldüğünde Hocanın tavrı bir bayrak gibi ortaya çıkıyordu. Gıpta ettiğim 3-4 gazeteci arasında Nizamettin Nazif de vardı.”

Dost canlısı biriydi

Ahmet Güner Bey dost canlısıydı, zaten sayıları bir elin parmağını geçmeyen ‘eski nesil gazetecileri’nden dostlarını kaybedince hüzünleniyordu. Onlardan biri de Yücel Hacaloğlu’ydu. Elgin, dostunu yitirdikten sonra Türk Yurdu dergisinin Şubat 2018 tarihli nüshasında şu satırları düşmüştü: “Bin yıllık dost, arkadaş… Koşarken yanınızda, düşüp kalkarken yanınızda. Az konuşan, sakin, konuştuğunda da önünüze yeni ufuklar açan, unuttuklarınızı hatırlatan, bilmediklerinizi, olan biten yenileri söyleyen bir bilgi ve haber kaynağı. İdealine, yol arkadaşlarına sadık, onları millî ahlak ve ideal ölçüleri içinde değerlendiren, bu sosyal ve kültürel karmaşa içinde yerli yerine koyan bir ölçü adamı. Elli yıllık gazetecilik hayatımda Yücel hep yanımda idi. Beraber çalıştığımız gazetelerde de ayrı düştüğümüzde de. Onun sevgilerine, bağlılıklarına, düşünce ve meraklarına hep saygı duydum. Karşılıksız sadece düşünce ve ideale sadık bu yakınlıkları Yücel’i dürüst, mert, millî ve güvenilir bir düşünce adamı hâline getirmiştir.”

Ulu çınarlardan biriydi

Ahmet Güner ağabey Bâbıâli’nin gerçek temsilcilerinden, ulu çınarlarındandı. Hayatında ve gazetecilik yıllarında fazileti ve erdemi esas almıştı. Mesleğe muhabirlikten başlamış Genel Yayın Müdürlüğüne kadar çıkmıştı.

Yaklaşık bir ay önceydi. Kendisini aramış, hatırını sormuştum. Yazlıktaydı. “Ağabey, Yeni Dünya Vakfı’nda sohbetlerimiz oluyor. Birini şereflendirseniz de sizden Bâbıâli’yi dinlesek ne güzel olur.” demiştim. Bu sefer daha esnekti, “Hayır” demedi. “Ekim’de İstanbul’a geliyorum, görüşelim inşallah ve o toplantıyı yapalım.” cevabını alınca çok sevinmiştim. Bugünlerde tam da arayıp toplantıyı konuşacakken vefat haberini aldım.

Bâbiâli Ölürken kitabı

Ahmet ağabey, yerli düşünceye sahip, millî hassasiyetleri yüksek, mükemmel bir gazeteci, iyi bir insandı. Gazetecilik mesleğini yapan dostlara ve bu yolda yetişecek gençlere Bâbıâli Ölürken kitabını tavsiye ediyorum. Bu eseri satır satır okununca, onun cesareti, inancı ve meslek namusu daha iyi anlaşılır. Keşke mühim tavsiyeleri barındıran bu kıymetli eseri, İletişim fakültelerinde yardımcı ders kitabı olarak okutulsa... O zaman çok daha vasıflı, ahlaki bakımdan yüksek, yerli düşünceye bağlı, millî anlayışı benimseyen, karakterli, faziletli ve idealist genç gazetecilerimiz yetişecektir.

Gazetecilerin kederli hikâyesi

Bâbıâli, giderek hakiki mensuplarını kaybediyor. Semt giderek hüviyetini yitirirken bu çileli mesleği yapanlar da dostlarına veda edip sonsuzluğa doğru yola çıkıyor. Bu hüznü yaşarken yeni Ahmet Güner’lerin yetişmesi en büyük dileğim ve duam. Bâbıâli’nin âbide şahsiyetlerinden Ahmet Güner Elgin ağabeyimize Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum. Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı âli olsun. Ailesine, yakınlarına, sevenlerine ve gazeteci meslektaşlarıma başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Bâbıâli Ölürken kitabının son sayfalarında meşakkatli bir mesleği icra eden gazetecilerin kederli hikâyesini bir şiirle kaleme almıştı büyük ustamız. “Yokuşa Sürülenin Türküsü” başlığını taşıyan bu uzun şiirden sadece bir kaç mısraı paylaşmak istiyorum: “Kim istedi bizden o sefil şarkıları / Gecenin bıçak grisi saatlerinde. / Kamyonların gazete taşıdığı saatlerde, / Şimdi ölmüş arkadaşlarla... / Arşivlerde kaldılar. / Çehreler kaybettik, bize lâzımdılar / Güldüler, beklediler, gittiler. / Bakıyorlar şimdi uzak mutfaklardan...”

Bir şiirden öbürüne geçip aziz şairimiz Yahya Kemal’in ölümsüz mısraına sığınalım: “Evvel giden ahbaba selâm olsun erenler!”

----------------

Basın dünyası Elgin’i uğurladı

Ahmet Güner Elgin’in cenaze törenine, gazeteciler Sadık Albayrak, Mehmet Köşker, İskender Özsoy, Nazif Okumuş, Şeref Oğuz, Dursun Gürlek, Mehmet Cemal Çiftçigüzeli, Reşat Şen, Muhsin Karabay, Seraceddin Zıddıoğlu’nun yanı sıra ailesi, dostları ve basın dünyasından çok sayıda isim katıldı.