Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Şubat 2017

Bab'dan Rakka'ya Doğru

Türkiye, içeride ve dışarıda birbiriyle ilişkili iki büyük gelişmeyi bir anda yaşamaktadır. Ülkemiz, hızla 16 Nisana referandumunun atmosferine girmektedir. 16 Nisanın bir referandumdan ziyade, bir genel seçim havasında geçeceği anlaşılmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, çıkacak evet oyunun sadece anayasa değişikliğini onaylamanın ötesinde, referandum sonrası süreçte meydana gelecek sosyal, siyasal ve diplomatik gelişmeleri kritik bir şekilde etkileyecek temel faktör olduğu gerçeği konusunda toplumun bütün kesimlerinde büyük bir farkındalık oluşmasını istemektedir.

16 Nisan referandumuyla Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi şeklinde büyük bir değişimi gerçekleştirmeye çalışan Türkiye, Suriye sınırları içinde büyük bir askeri operasyonu icra etmektedir. Daha önce Türkiye'nin Bab'dan öteye geçmeyeceği öngörülmekteydi. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bab'dan sonra hedefin Menbic ve Rakka olduğunu bütün dünyaya ilan etmiştir. Cumhurbaşkanımızın Bab'dan sonra hedefin Menbic ve Rakka olduğunu açıklaması, bütün dünyanın gündemine bomba gibi düşmüştür. Bütün dünyanın gözü, şu anda Türkiye'nin Suriye'de yürüttüğü askeri operasyonun üstündedir. Bab'ın DAİŞ'ten temizlendikten sonra Türkiye'nin takip edeceği yol haritasını bütün dünya merak etmektedir. 16 Nisan referandumuyla ve Bab'ın DAİŞ'ten temizlenmesiyle birlikte Türkiye'nin hem içeride, hem dışarıda hedef büyüttüğünü, iç ve dış politikasını eş zamanlı olarak derinleştirdiğini söyleyebiliriz. İç ve dış politikamızda aynı zamanda gerçekleşen derinleşmenin ve genişlemenin Erdoğan Fenomeninin ürünü olduğunun çok net bir şekilde anlaşılması gerekmektedir.

Türkiye'nin içeride ve dışarıda hedeflerini genişlettiği ve derinleştirdiği bir ortamda, İstanbul'da gerçekleşen bir olay, bütün Türkiye'de derin bir şoka ve üzüntüye neden olmuştur. Fatma Dilara Y. İsimli bir genç kız, Pendik-Kadıköy hattında çalışan bir minibüste Almila K. İsimli şahsın saldırısına uğramıştır. Almila K., Dilara'ya sırf başörtüsü taktığı için saldırmıştır. Saldırgan, Dilara'ya bütün başörtülülerin terörist olduğunu ve okuyamayacakları şeklinde tehditler ve hakaretler savurmuştur. İnsanların yaşam tarzına ve inancına yönelik bu saldırı, başörtüsünün hala bazı kesimlerde öcü olarak görüldüğünü ve sunulduğunu göstermektedir. CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nun olaydan hemen sonra Dilara'yı ziyaret etmesini ve saldırıyı kınamasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirebiliriz. Ülkemizin içte ve dışta büyük meydan okumalarla yüz yüze kaldığı bir dönemde yaşam tarzı üzerinden bir kamplaşma ve çatışma yaratılmasının hiçbir olumlu tarafı bulunmamaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ortadoğu'nun bir kan denizine dönüşmemesi için içte ve dışta girişimlerde bulunmaya devam etmektedir. Suriye savaşı konusunda Trump'la bir telefon görüşmesi yapan Cumhurbaşkanımız, bölgede istikrarın ve barışın korunması için bölgesel işbirliğini sağlamak için Bahreyn, Katar ve Suudi Arabistan'a bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Cumhurbaşkanımız, Ortadoğu'da İran'ın kapsamlı bir emperyalist planı ortaya koyduğunu ve bunun Ortadoğu'da büyük istikrarsızlık kaynağı olduğunu vurgulamıştır. İran'ın Pers milliyetçiliği uğruna bütün İslam ülkelerini kapsayan savaşlar ve çatışmalar çıkartma stratejisi, bütün coğrafyamız için en büyük tehdit durumundadır. Pers milliyetçiliği şeklinde Cumhurbaşkanımızın dile getirdiği İran emperyalizmi, bugün direkt olarak Katar, Suudi Arabistan ve Bahreyn başta olmak üzere bütün Körfez bölgesini tehdit etmektedir. Suriye savaşının bir türlü sona ermemesinin arkasında da İran emperyalizmi ve Pers milliyetçiliği olduğunu unutmamak lazımdır.

Cumhurbaşkanımızın Katar gezisi sırasında Genel Kurmay Başkanı Akar, Bab'da operasyonun bittiğini dünyaya duyurdu. Bab'ın düşmesi demek askeri birliklerin Menbic ve Rakka hattına yöneleceği anlamına gelmektedir. Türkiye, Suriye'de bir yanda büyük bir askeri operasyonu icra ederken, öte yandan Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde bölgesel işbirliklerini geliştirmeye çalışmaktadır. Türkiye, Rusya ile başlayan yeni süreci güçlü temellerde sürdürmeye çalışmaktadır. Ortadoğu'da artan Pers milliyetçiliği ve İran emperyalizmi tehlikesine karşı Türkiye, dengeleyici bir rol üstlenmektedir. İran emperyalizmi, Türkiye ve Körfez bölgelerini çok hızlı bir şekilde birbirine yakınlaştırıcı etkide bulunacaktır. Ortadoğu'da hiçbir ülke tek başına kendini güvenlikte hissetmemektedir. Güvenlik ihtiyacı, ülkeleri birbirine yaklaştırmakta ve yeni işbirliklerinin kurulmasını zorunlu kılmaktadır.

İslam coğrafyası, bugün güvenlikten mahrum bir terör, şiddet ve savaş coğrafyasına dönüşmüş durumdadır. Emperyalist güçler, coğrafyamızın güvenli bir yer olmaktan çıkışıyla hiçbir şekilde ilgilenmemektedirler. Onlar için asıl olan yeraltı ve yerüstü kaynaklarının sömürülmesinden başka bir şey değildir. Emperyalizmin her çeşidi, coğrafyamızın güvenliğini ortadan kaldıran bir tehdittir. Güvenliğin coğrafyamızda nasıl sağlanacağıyla ilgili temel yaklaşımı Cumhurbaşkanımız, Körfez gezisi sırasında şu şekilde açıklamıştır: "Bu coğrafyada kaderimiz de kederimiz de ortaktır. Bu topraklarda mazimiz de istikbalimiz de müşterektir. Bugün Suriye'nin, Irak'ın, Libya'nın, oralarda yaşayan kardeşlerimizin başına gelenlerin, yarın bizim de başımıza gelmeyeceğinin garantisi yoktur. Bu sebeple, daha sonra değil hemen harekete geçmemiz gerekiyor. Tüm İslam aleminin, hatta insanlığın geleceği için birlik olma, birlikte hareket etme zamanı çoktan geçmiştir. Komşuları zillet içinde yaşarken, aynı dili konuştuğu, aynı kıbleye yöneldiği kardeşleri zulüm görürken, hiçbir ülke, hiçbir toplum sadece kendi konforunu, sadece kendi geleceğini düşünemez." Güvenliğimizi, özgürlüğümüzü ve refahımızı birlikte sağlayacağımız gerçeğini birlikte idrak etmeye, her şeyden çok daha fazla ihtiyacımız bulunmaktadır.