Babasının annesi!
Peygamber Efendimiz(sav)’in soyunun kendisinden devam ettiği kızı, babasının ebedi aleme göçmesinden yaklaşık 6 ay kadar sonra vefat eden çilekeş bir hanımefendi Hz Fatıma(ra).
Hz. Peygamber (a.s.) Kâbe’nin yanında namaz kılarken bir secde esnasında sırtından aşağıya bırakılan deve işkembesini canhıraş bir feryat figanla koşup da küçük elleriyle üstünden kaldırmaya çalışan 10 yaşındaki Fatıma (r.anha).
Allah'ın Resulü (a.s.) 632 yılında ruhunu Rabbine teslim edip de “En Yüce Dost’a gitmek istiyorum” diyerek en Yüce Dost’a gidince, Sahabe-i Kiram Allah'ın Resulü (a.s.)’ı kabrine defnedip gelince Efendimiz (a.s.)’ın can parçası Fatıma feryat figan içerisinde “Nasıl, elleriniz Hz. Peygamberin (a.s.) üzerine toprak saçmaya, toprak atmaya razı oldu?” diye babasından ayrılmış olmanın hüznünü ifade etmişti.
Peygamber Efendimiz (a.s.), henüz ondan ayrılmamışken -ebedi âleme göç etmemişken- Hz. Fatıma’nın kulağına eğilip de bir şey söyleyince Fatıma üzülüp ağlamış;bir müddet sonra tekrar bir şey söyleyince yüzü gülmüştü. Bu halini gören sahabe: “Ne oldu da Efendimiz (a.s.) bir şey söyleyince birinde ağladın, tekrar bir şey söyleyince gülümsedin? diye sorunca Hz. Fatıma (r.a.): “Ayrılık vaktinin yaklaştığını söyleyince üzüldüm, ailemin içerisinde bana en çabuk sen kavuşacaksın deyince ona da sevindim” der.
Genç yaşta babasına, alemlere rahmet Muhammed Mustafa (a.s.)’a kavuşacak olmanın yani vefat edecek olmanın sevincini de yaşayan Fatıma annemiz...
O kadar çok güzellik var ki hayatında. Hayatından hayatımıza taşımamız gereken o kadar çok güzellik var ki...
Peygamber Efendimiz (a.s.), Hz. Fatıma’yı (r.a) amcası Ebu Talib'in oğlu Hz. Ali (r.a.) ile evlendirdikten sonra kimi kaynaklarımızın naklettiğine göre altı ay boyunca sabah namazı vakti Efendimiz (a.s.) Fatıma’sının evinin önüne gitti, kapısının önüne gitti. Kapıyı, duvarı tıkırdattı, seslendi:“Fatma, Ali! Kalkın, uyanın! Sabah namazı geçmesin!” diye sabah namazına kaldırdı.
Bu davranışıyla bize bir şey söylemiyor mu? Sabahleyin namaza kalktığımız zaman; aman çocuklar rahatsız olmasın, kapı gıcırdamasın, biraz sonra kalkıp okula gidecek, tatlı uykusu bölünmesin diye ayak uçlarına,parmak uçlarına basarak odaların içerisinde gezişimize bir şey söylüyor mu?
Bir defasında Hasan-Hüseyin'den biri hastalanmış, hastalığından dolayı sabaha kadar uyuyamamıştı, Hz. Fatıma da onunla meşgul olmuş, gece boyunca yorulmuş, sabaha yakın hasta çocuk uyuyunca, Fatıma annemiz de sabah namazını kılıp, uyumuştu. Efendimiz (a.s.) sabah namazını mescitte eda edip Hz. Fatıma’nın olduğu yere geldi. Uyuduğunu görünce telaşlandı: “Fatma! Fatma! Kalk! Namaz geçmek üzere, güneş doğmak üzere” deyince Hz. Fatıma zorla gözlerini açtı ve dedi ki “Baba sabaha kadar Hasan/Hüseyin uyumadı, rahatsızlanmıştı onunla meşgul oldum. Sabah uyuyunca vakit girmişti, ben de namazımı kılıp yattım.” deyince Efendimiz (a.s.) hüzünlendi: “Öyle mi kızım! Demek ki sıkıntı çektin, zahmet çektin. Üzülme, korkma! Cennette böyle sıkıntılar çekmeyeceksin” dedi kızı Fatıma'ya.
Efendimiz (a.s.) kızı Fatıma’ya: “Kızım Fatma! Kendini ateşten kurtaracak ameller işle. Babanın peygamber olmasına güvenme! Zira yarın ben seni kurtaramam” şeklinde nasihatler ederdi.
Bir gün Hz. Fatıma annemiz, bir savaşta Hz. Ali'nin payına düşen bir ganimetten bir gerdanlık alıp boynuna asmış Efendimiz (a.s.)’ın yanına öylece gelmişti. Peygamber Efendimiz (a.s.) Hz. Fatıma’nın boynunda altın gerdanlığı görünce yüzü asıldı. “Kızım Fatma! İnsanlar, ‘Muhammed'in (a.s.) kızı Fatıma boynunda ateşten bir zincirle geziyor’ desinler ister misin? dedi.
Efendimiz (a.s.) razı ve memnun olmamıştı. Belli ki Fatıma’nın dünyevi olan bir şeye meyletmesinden hoşlanmamıştı.
Hz. Fatıma (r.a.), “Baktım ki babam hoşlanmadı, hemen gittim altın gerdanlığı çarşıda/pazarda bozdurdum . O parayla bir köle satın aldım.En faziletli amellerden bir tanesi olan bir köleyi hürriyetine kavuşturarak insana hürriyetini bahşederek geldim.Durumu babama söyledim.Baba gerdanlığı bozdurdum. Parasıyla bir köle satın aldım. Onu da azad ettim, hürriyetine kavuşturdum, geldim” deyince Efendimiz (a.s.)'ın mübarek yüzünde tebessüm yayıldı. “Fatma'yı ateşten kurtaran Rabbime şükürler olsun! Fatıma'yı ateşten kurtaran Allah'a şükürler olsun!” diye Rabbine şükretti.
İki cihan serveri Peygamber Efendimiz (a.s.)'la kızı Fatıma arasındaki iletişim şekli bütün babaların kızlarına davranışlarında örnek olmalıdır. Hangi gelişmişlikten, hangi modernleşmeden bahsederseniz bahsedin; Efendimiz (a.s.)'ın Fatıma’sına olan davranışındaki nezaketi, inceliği ve güzelliği asla yakalayamaz…
Efendimiz (a.s.) bir yerde otururken kapı açılıp kapıdan içeriye Fatıma (r.a.) girince Hz. Peygamber (a.s.) ayağa kalkıyor. “Babasının annesi! Gel Fatıma’m!” diye iltifat ederek onu ayakta karşılıyordu. Bizler de kızlarımıza Efendimiz (a.s.)’ın kızı Hz. Fatıma’ya (r.a.) davrandığı gibi davranmaya çalışalım. O dönemde şimdiki gibi rahat döşekler, yataklar, koltuklar, yastıklar vs. oturacak yerler yok. Efendimiz (a.s.) elbisesini kızının altına minder olarak seriyor, kızını onun üstüne oturtuyor, “babasının annesi!” diye sevgi, şefkat ve merhametle sırtını sıvazlıyordu. Elbette Efendimiz (a.s.)’ın bu sevgi, merhamet ve şefkati sadece kızına değil bütün insanlara karşı öyleydi ama Fatıma’ya olan şefkat ve merhameti, ilgi ve nezaketi daha bir farklılık arz ediyordu.
Efendimiz (a.s.) bir seferden dönerse, Medine dışında bir yerden dönerse ilk önce Hz. Fatıma’yı ziyaret ediyor. Daha sonra mescide geçip namazını kılıyor sonra oradan evine (Hücre-i Saadet) geçiyordu. Hz. Fatıma (r.a) eğer evde imkân varsa bir şerbet hazırlıyordu. Efendimiz (a.s.) kızının elinden bir tas, bir bardak, bir kâse... ne derseniz bal şerbetini içtikten sonra ayrılıyordu.
Efendimiz (a.s.) bir defasında yine bir seferden döndüğünde kızının evine gitti. Fatıma annemiz de her zamanki gibi babasına ikram etmek üzere bir kâse şerbet hazırlayıp geldiğinde Efendimiz (a.s.) evden çıkmıştı. Hiç yaptığı bir şey değildi. Fatıma annemiz telaşlandı. Hz. Bilal'e “Bilal koş! Babama bir şey mi oldu? Git, bir bak! Hiç böyle yapmazdı, hiç böyle beni ayakta bırakıp hazırladığım ikramı almadan babam gitmezdi.” dedi. Hz. Bilal (r.a.) koştu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i mescitte buldu. “Ya Resulallah! Fatıma annemiz çok telaşlanmış, Neden evi terk ettiniz, ikramını kabul etmediniz?” deyince Efendimiz (s.a.v) şuna benzer bir cümle kullandı: “Fatıma kimin kızı olduğunu ne kadar çabuk unuttu.” Hz. Ali'nin (r.a.) payına düşen bir parça kıymetli kumaşı duvara asmıştı. Efendimiz (a.s.); “Biz taşlara ve duvarlara elbise giydirmekle emrolunmadık” buyuruyordu. Bir lüks ve şatafat görüntüsünü görmek istemiyordu ciğer paresinin evinde, duvarında, üstünde, yanında... İşte bu güzel insandan; bu güzel insanların en güzelinden hayatımıza taşımamız gereken çok güzellik var.
Rabbim o güzellikleri hayatımıza taşıyabilmeyi nasip etsin…