Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2438.88
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

06 Ekim 2014

BABA! BİZE NE BIRAKTIN?

Ebu Hüreyre'den:

u2013 Kişi öldüğünde melekler: "Önünden ne gönderdi?" diye sorarken, insanlar da: "Geride ne bıraktı?" derler.

(Beyhaki, Şa'bu'l-İman; Camiussagu00eer, 849)

* * *

Kur'an ve Sünnet'e göre, ölen kimsenin hayatta kalan hanımına çocuklarına maddi servet ve geçimlerini sağlayacak bir varlık bırakması caizdir ve Efendimiz tarafından teşvik de edilmiştir. Ölenin ardında kalanların, borç harç içinde, başkalarının eline muhtaç durumda kalmaları, elbette hoş karşılanacak bir durum değildir. Bu sebeple Peygamberimiz, servetinin tamamını hayatta iken yoksullara dağıtmak isteyen bir sahabesini, bu isteğinden vazgeçirmiş; 3'te birini hayra verip 3'te ikisini de mirasçılarına bırakmasını öğütlemiştir.

Gerekçesini de, ölenin geride kalan yakınlarının insanlara muhtaç duruma düşmelerini önlemek olarak göstermiştir.

Bununla beraber, ölen kimsenin geride kalan çoluk çocuğuna bırakacağı varlığı, sadece maddi servet olarak anlamak da yanlıştır. Yine Efendimizin beyanına göre, bir babanın evladına bırakacağı en büyük miras, en değerli varlık, en makbul hediye; onu güzel ahlaklı yetiştirmesidir. Ona dinini diyanetini öğretip güzel bir terbiye vermesi ve iyi bir meslek sahibi yapmasıdır.

Güzel bir terbiye ve iyi bir meslek eğitiminden daha büyük ve daha değerli bir miras olamaz.

Güzel bir terbiye ve iyi bir meslek eğitimi almayan çocuğa, babası Karun'un serveti gibi hesapsız servet bile bıraksa, ona iyilik yapmış olmaz. Aksine, bu serveti iyi yönde kullanacak ahlaku00ee ve mesleki eğitimden onu mahrum bıraktığı için, sefahete düşmesine, maddi ve manevi felaketine sebep bile olabilir.

Toplumda miras yoluyla aldığı serveti har vurup savuran, israfta ve sefahette harcıyan nice kimseler vardır. Bu kişilere mirasyedi denir. Miras yoluyla sahip olduğu servetin değerini bilmeyen, yerinde harcamasını beceremiyen kişiler olarak görülürler.

Ölenin ardında bir servet bırakması, yakınlarını miras sahibi yapması, aslında, dünyada kalanların ve ölü yakınlarının bir numaralı gündem maddesidir.

Ancak hayatta kalanları meşgul eden bu gündem konusu, ölen için hiç de önemli değildir. Hatta kabir ötesi hayatta geçerli bir akçe de sayılmaz. Kabirden sonra başlıyan berzah hayatında ölü için geçerli olan, tek bir gündem konusu vardır:

Kabre ne getirdin?

Buraya hangi amel ve davranışlarla geldin?

Seni kurtaracak hayır ve sevapların var mı?

Yoksa, kabre büyük bir günah yükü ile mi geldin?

İşte ahirete intikal eden bir şahsı bekleyen, asıl gündem budur.

Bu iki farklı gündemi, Peygamberimiz, mealen şöyle ifade buyurmuşlardır:

"Ölen kişinin cenazesinin ardından 2 meraklı konuşma yapılır. 2 farklı gündem söz konusudur. Melekler, omuzlarda taşınan o kişi için, 'Acaba kabrine ne götürüyor? Hayır ve hasenatı, ibadet ve hizmetleri çok mu?' diye aralarında merakla konuşurlar. Onu omuzlarında taşıyan insanlar da: 'Acaba bu giden kişi, giderken geride ne bıraktı? Varislerine yüklü bir mal varlığı terketti mi acaba?' diye merakla söyleşirler."

Elbette, kabrin ötesinde geçerli olan kural, kişinin geride bıraktıkları değil, kabre götürdükleri olacaktır. Kişinin geride bıraktıkları, ancak 2 şekilde kabrin ötesinde de gündem konusu olmaya devam eder. Birincisi, mirasın varisler tarafından haram işlenmeden, meşru yolda, hayır ve hasenat yapılarak kullanılması durumunda. İkincisi de, miras malını varislerin günah ve sefahet yolunda harcamaları halinde. Her iki halde de geride bırakılan mal, kabrin ötesinde de bahse konu olmaya devam eder. Biri müsbet, diğeri menfi manada, ölüyü yakından ilgilendirir hale gelir.

Bir sohbet toplantısında, bu hadisi naklettiğimde, meclistekiler bundan son derecede etkilendiler. Bir arkadaşımız, bizzat şahidi olduğu şu olayı anlattı:

u2013 Yıllar önce bir tanıdığımın oto tamir servisine, arabamı bakımdan geçirtmek niyetiyle götürmüştüm. Tamirhanenin olduğu binadan o sırada bir cenaze çıkıyordu. Muhtemelen cenaze tabuta konularak öldüğü yerden alınmış, yıkanmak üzere cenaze arabasıyla götürülüyordu. Ama dikkatimi, ölenin çocuklarının feryatları çekti. Bilhassa kızı olduğunu sandığım genç bir bayan, dünyayı ayağa kaldıracak kadar yüksek bir ses tonuyla şu şekilde feryad ediyordu:

u2013 Baba, bize niye hiçbir şey bırakmadan gitttin? Baba, neden bizi hiç düşünmedin? Neden sen de çok kazanıp geride bıraktıklarınla yüzümüzü güldürmedin?

Bu feryatlar, hala kulaklarımdan silinmiş değildir. Nasıl bir feryattı öyle. Kızı bıraksalar, ölen babasının resmen yakasına yapışacak...

Mecliste olanlardan biri, bu olaya, esprili bir sözle son noktayı koydu:

u2013 Gerçekten de geride, evlatlarına hiçbir şey bırakmamış.

Bu sözle, evlatlarını İslam kültürü üzere yetiştirip güzel bir terbiye verebilseydi, ardında hiçbir şey bırakmasa bile, evlatlarının bu feryatlı sitem ve kınamalarına maruz kalmayacaktı. Demek, geride ailesine herhangi bir servet bırakmadığı gibi; evlatlarına güzel bir terbiye ve İslam kültürü de verememiş demek istiyordu.

Doğru söze ne denirdi ki...