Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.87
Gram Altın
2434.13
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

12 Ekim 2020

Azerbaycan'dan Kıbrıs'a

Ülkelerle olan ilişkilerde geçici değerleri değil de geçmişten bu yana var olan ve iki ülke arasında artık evrenselleşmiş değerleri göz önünde bulundurmakta fayda var. Gelen geçer, konan göçer. Bunu unutmamak gerek.

Azerbaycan ile olan bağlarımızın çok eskilere dayandığı aşikâr. Yani birkaç yıllık bir meseleden bahsetmiyoruz. Edebiyattan tarihe, kültürden sanata kadar kardeşliğimizi pekiştiren o kadar çok ortak payda var ki biz her fırsatta Azerbaycan için kardeş diyoruz. S.S.C.B. dağıldığında Azerbaycan’ı tanıyan ilk ülke de Türkiye olmuştu.

Askeri alanda, ekonomik paydaşlarda, eğitimde Türkiye her zaman kardeşlerinin yanında olduğunu göstermiştir. Göstermeye de devam ediyor.

Özellikle Karabağ konusunda Türkiye her şeyiyle Azerbaycan’a destek vermektedir.

Bugün gelinen noktada Azerbaycan, Ermenistan üzerinde önemli bir hakimiyet kurduğu, birçok köyü geri aldığı, gücünü ve varlığını hissettirdiği bir ortamda Rusya’nın aracılık yapması ile bir ateşkes ilan edilmiş oldu.

Azerbaycan’ın güçlü olduğu bir mücadelede bu ateşkese ihtiyaç var mıydı diye düşünmeden edemiyor insan. Rusya’nın nasıl gizli planları olduğunu, her zaman tarafını belli eden bir yapıda olduğunu bile bile bu ateşkese razı olmak – tam anlamıyla razı olmak- Azerbaycan’a ve daha da özelde Aliyev’e yakışmadı.

Elbette bizim kardeşliğimiz baki. Davamız hak yolda ilerlemeye devam edecek ama düşmanın ayak oyunlarını görmek de bir basiret işidir. Bizim Azerbaycan ile kardeşliğimiz bozulmaz. Hem de başlarında kim olursa olsun.

Diğer bir mesele, hem de bitmez bir mesele Kıbrıs. Rauf Denktaş ve Derviş Eroğlu yönetimlerinden sonra adım adım Türkiye’den uzaklaşan bir KKTC var. Bizden uzaklaşan ama güneye doğru açılan, göz kırpan, dostluk mesajları veren bir zihniyet hakim Kıbrıs’ta.

Hatta net bir şekilde dile de getiriliyor bu tarafgirlik. “Türkiye çeksin artık elini üzerimizden.” bile diyorlar. Biz Kıbrıs’tan biraz uzaklaşsak hayatlarını sürdüremeyeceklerin farkında olamayacak kadar dumanlı kafaları. Ya da ocak söndüren kumar masalarının kendilerini ihya edeceğini sanıyorlar.

46 yıldır kapalı olan Maraş’ın açılmış olması elbette çok önemli bir gelişme. Bu sevince; “Hangi Maraş?” diye gelişmelerden bîhaber olduğu için sevinemeyenler de var, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı gibi “Topraklarımızdan bir kısmını Rumlara geri vermeliyiz.” diyen de.

Mustafa Akıncı’nın Türkiye aleyhine açıklamaları devam edecek gibi. Çünkü onun gönül bağının nerede olduğu çok belli. O hep “Gönlüm güneyde kaldı.” şarkısı ile kendini avutmaya devam edecek görünüyor.

“Şahıslar gelip geçicidir.” kıstası ülkeler için de geçerli. Şimdi biz Mustafa Akıncı Rumlara hizmet etmek için çırpınıyor diye Kıbrıs davamızdan geri mi duracağız? Elbette değil. Davalar kalıcıdır, şahıslar geçici.

Filistin için de geçerli bu durum. Bizim Filistin davamız hiç değişmez. Özbenliğimiz gibi sahip çıkarız her zaman Filistin’e. Ben Filistin’i hiçbir zaman liderleri ile değerlendirmedim. Manevi dinamikler benim için daha öncelikli oldu. Yaser Arafat bile bana her zaman kocaman bir soru işareti olarak göründü. Bunda eşinin bir İngiliz olma faktörü etkili oldu mu? Evet oldu.

Bugün de aynı durum var Filistin’de. Mahmut Abbas’ın çıkışları, takındığı tavır, bazen yönünü şaşıran açıklamaları Filistin davasını gölgelese de bizim için Filistin hep kırmızı çizgi olma özelliğini koruyacak.

Ülkemiz için de geçerli olan bir konu bu. Ülkeyi kim yönetirse yönetsin, Türkiye canımız, kanımız, özdeğerimizdir. Elbette ülkesini yüreğiyle yönetenlere olan muhabbetimiz sınırsızdır. Ülkesini temsil etmekten uzak yöneticilerin zamanında da biz sevdamızı yüreğimizde yaşadık. O da ayrı mesele.

Basiretli olmak herkese nasip olmuyor. Allah, ülkemizdeki basireti kendimizden bildiğimiz kardeşlerimize de nasip etsin ki onlar da başka ellerde oyuncak olmaktan bir an önce kurtulsun.