Azerbaycan'dan Karabağ'da Yol Gider
Can Azerbaycan, saldırgan Ermenistan’ın işgal ettiği topraklarını ele geçirirken “Tek millet, iki devlet” anlayışımızı şairlerimiz yıllardan beri şiirlerinde dile getiriyor.
Bir
haftadan beri can Azerbaycan’ımız saldırgan ve haydut devlet Ermenistan’ın
saldırısını püskürttüğü gibi daha önce işgal edilen topraklarını da yeniden ele
geçirerek bir destan yazıyor. Azerbaycan Türkleri her gün yeni zaferler elde
ederken, kardeş ülke Azerbaycan hakkında şairlerimizin kaleme aldığı şiirlerde
iki kardeş devlet arasındaki büyük muhabbet dikkat çekiyor. Yaptığımız
araştırmada hem Azerbaycan’daki hem Türkiye’deki şairlerimizin, Azerbaycan,
Karabağ ve Hocalı Katliamı’na dair birbirinden yanık ve içli şiirlere imza
attıklarını görüyoruz.
Azerbaycan deyince hemen
hatırladığımız ilk sanatkârlardan biri Huşeng Azeroğlu, 1980’li yılların
ortalarında Türkiye’de “Size selam getirmişem” türküsüyle Azerbaycan
Türklerinin sesi, soluğu olmuştu. Türkü çok sevilmiş, sanatkârımız bu eseriyle mükâfatlar
almıştı.
“Göl Hazar’ın
kenarından/ Dede Korkut diyarından/ Azerbaycan vugarından/ Köroğlu'nun
Nigâr’ından/ Size selam getirmişem”
diye seslenen Azeroğlu, türküsüne “Koç
Nebi’nin hecerinden/ Setter Han’ın hünerinden/ Şehriyar’ın şeherinden/ Size
selam getirmişem” diyor ve herkesi coşturuyordu. Azerbaycan Millî Marşı’nda
da şu kararlılığı görüyoruz: “Senin için can vermeye cümle hazırız/ Senin için kan dökmeye cümle
kadiriz.”
Çırpınırdın Karadeniz
Ahmed Cevad ise “Millî Bayrağımıza” şiirinde kutlu bayrağı şöyle selamlıyor: “Kayıhan soyundan aldığın rengi/ Kocamış İlhan’la Müslüman beyi,/ İlhan’ın evlâdı dinin direği,/ Getirdin gönlüme sefa bayrağım!”
Samed Vurgun’un şu mısraları, ne
kadar içten ve yürek yakıcıdır: “El bilir
ki, sen menimsen,/ Yurdum, yuvam meskenimsen,/ Anam, doğma vetenimsen,/ Ayrılar
mı gönül candan?/ Azerbaycan, Azerbaycan…”
Azerbaycan’ın hürriyet şairi Bahtiyar Vahapzade de, “Azerbaycan-Türkiye” şiirinde hepimizin hislerine tercüman oluyordu: “Dinimiz bir, dilimiz bir,/ Ayımız bir, ilimiz bir,/ Eşqimiz bir, yolumuz bir/ Azerbaycan-Türkiye.”
Bakü’lü Karanfil
“Ölürüm Türkiye’m”in şairi Dilâver Cebeci, “Bakü’lü Karanfil” şiirinde bir çiçeğin etrafında örer hislerini. Yürek yangınını söndüremeyen karanfile içini açar, derdini anlatır: “Âzad kuşlar uçup geldi Kaf Dağları’ndan; / Kanatları Sûre-i Kaf güzelliğinde/ Odlar yandı göz pınarlarında ceren kızların./ Ilık sevdâları düştü Hazer’in yüreğine, /Bakü göklerinden bakan yıldızların… / Elden ele çok gezdin sen âvâre Karanfil, / Tahammülüm kalmadı intizâre Karanfil”
Bir Bulut Üstünde Ağrı’yı Aş Gel
Şikesteler şairi Fırat Kızıltuğ, “Şeki Dağları”na bakarak hasretini dile getirir: “Bir bulut üstünde Ağrı’yı aş gel,/ Hazar kokusuyla yanıma koş gel,/ Selâmlar, safâlar, şadlıkla hoş gel;/ Dön gel kuşum, yayla ile, köy ile.” Dost iline kavuşmak isteyen Kızıltuğ, vuslata eremeyince bu sefer mektup bekler: “Gence Dağları’ndan bir tutam yele, / Karabağ’dan icâze al möhrele,/ Gelmez isen nâme gönder seherle;/ Dön gel kuşum, kanta ile tüy ile.”
Ermenistan’ın Karabağ’da ve bilhassa Hocalı Katliamı’nda Azerbaycan Türkü kardeşlerimize yaptığı korkunç zulüm unutulmadı. O günleri ta yüreğinde hisseden şairlerimiz, nesiller boyu hicranla okunacak destanlar yazdı. Abdurrahim Karakoç, “Karabağ’a Mektup”unda yüreğindeki alevi anlatır: “Bahtına ağlayan Azeri kızı/ Sen Karabağ dersin, ben karayazı/ Boşlukta çırpınır Türk’ün avazı/ Sanma ki dertlerin azı bizdedir/ Sizdeki yaranın özü bizdedir.” Karakoç, duyduğu kardeş acısını anlatırken ‘bir millet’ olarak neler çektiğimizi söyler: “Gel gardaş’ diyorsun gelecek yol yok/ Şehitler kabrine koyacak gül yok/ Çilesiz saat yok, kavgasız yıl yok/ Kurşunlar sizdedir, sızı bizdedir/ Sizdeki yaranın özü bizdedir.” Ve uzun şiirini şu mısralarla bağlar merhum şairimiz: “Müslüman’ız, Türk’üz haktan yanayız/ Adaletle süt emziren anayız/ Aşk harcıyla vücut bulmuş binayız/ Âti bizde saklı, mâzi bizdedir/ Sevginin, şefkatin özü bizdedir.”
“Karabağ’da Unutulmasın”
Kanayan
yaraya ağıt yakanlardan biri Abdullah
Satoğlu’dur. Şairimiz, “Karabağ Unutulmasın!” şiirinde, bölgede işlenen kanlı
cinayetlere işaret ediyor ve bu zulmün unutulmamasını istiyor. Şiirin ilk
kıtası şöyle: “Bu ne vahşet! Karabağ
inliyor işkenceden/ Neden bu kadar zalim olur, Ermeni, neden?/ Vuruyor hasta,
kadın, yaşlı, çocuk demeden. / Yeter! Mâsum yavrular hunharca vurulmasın/
Karabağ unutulmasın!”
Karabağda Talan Var
Merhum Cem
Karaca yıllar önce bu acıya kanlı gözyaşı dökmüş ve şöyle demişti: “Karabağ’da talan var/ Ak gerdana saldıran var/ Demirsen
durun gedim/ Gözü yolda kalan var”
Yusuf Dursun ise Azerbaycan’a yaptığı bir
seyahati “Yüreğimi Azatlık’ta Bıraktım” şiirinde anlatıyor. Nefis şiirin ilk
kıtası şöyle başlıyor: “İstanbul’dan
havalanan yüreğim,/ Azerbaycan diyarına süzüldü./ Hak yol üzre kabul olan
dileğim,/ Bayrağımın yıldızına yazıldı.” Kardeş ülkede yaşadığı güzellikleri
yâd eden Dursun, şiirin sonunda Can Azerbaycan’dan hüzünle ayrıldığını şu
mısralarla aktarıyor: “İstanbul’a doğru yelken açarken/ Bakü semasına son defa
baktım./ Öz kardeşim için candan geçerken/ Yüreğimi Azatlık’ta bıraktım.”
Gurban Olam Gardaşımın Destine
Millî
şiirleriyle gönül sazımıza telini vuran Bestami Yazgan, “Selamın gönlümün direğinde can,/ Derdin saplı hançer yüreğimde can,/
Beş vakit sen varsın dileğimde can,/ Gurban olam gardaşımın destine,/ Gül
selamın başım gözüm üstüne.” derken ruh ikizimiz Azerbaycan’ın bize, bizim
ona ne kadar yakın olduğumuzu terennüm ediyor.
Mahmut
Topbaşlı’ya göre de Azerbaycan ‘can’dır, ‘canan’dır. “Can Azerbaycan” şiirinde
bu güzel ülkeye seslenir: “Ata
yadigârı vatan bilirim/ Duy beni sesime dön Azerbaycan/ Karabağ’da güller derme
vaktidir/ Kutlu çerağlarca yan Azerbaycan”