Azerbaycan-Ermenistan sorunu
Ruslar için
“kordon temizleyici” bir vazife gören Kafkasya, tarih boyunca İran, Rusya
ve Türklerin çekişme alanı olmuş, 1800’lerden itibaren de Çarlık Rusya’nın
kontrolüne girmişti.
Jeopolitik
ve jeo-ekonomik olarak Ruslar için hassas olan Kafkasya, lojistik ve enerji
bakımından da büyük öneme sahip. Keza, Kafkasya Karadeniz ve Hazar Denizi ile
kıyıdaş olup Avrasya’yı birleştiren bölge olması hasebiyle de stratejik öneme
sahiptir.
Bölge
ülkelerinden Azerbaycan hem jeopolitik hem de sahip olduğu enerji yatakları
itibariyle bölgenin en önemli ülkesi olup, Rusların kontrol etmekten vaz
geçemeyeceği öneme sahiptir. Batı’ya taşınan Hazar petrollerinin önemli geçitlerinden
olan Azerbaycan, aynı zamanda Avrasyacılarla Atlantikçiler arasında da
paylaşılamayan ülkedir.
SSCB
yıkıldıktan sonra bağımsızlığına kavuşan Kafkas ülkelerini kontrol ettiği gibi
Azerbaycan’ı da yanında tutmak için Boris Yeltsin’in uyguladığı kötü politika
sonuç vermemiş, Putin ile birlikte yeni yöntemlere başvurulmuştu. Örneğin,
Karabağ sorununu kaşımayı esas alan Rusya, oradaki Ermeni ayrılıkçıları
destekleyerek Azerbaycan’ı tehdit etmeyi uygun bulmuştu.
Bu dönemde, Ermenileri
kendisine tercih eden Rusya’ya cevap olarak Azerbaycan, ABD ve Türkiye’ye
yanaştı. 1997’de Gürcistan ile (ABD destekli kuruluş olan) GUAM’da inisiyatif
alınca, Ruslar maşası olan Ermeniler üzerinden Azerbaycan’ı tehdit etmişti.
Sonraki
yıllarda Rusya’nın desteklediği Ermeniler işgal ettikleri Dağlık Karabağ
üzerinde nüfuz kurarken Rusya bu sorunu çözeceğine, “Kazananı, kaybedeni
yok” diyerek çözümsüzlüğü çözüm olarak öne sürmüştü. Oysa ortada
Ermenilerin kazanması ve Karabağ’ın asıl sahibi Azerbaycan’ın kaybetmesi söz
konusuydu.
Rusya’nın bu
tutumu Ermenileri oldukça şımartmış, küçücük ve verimsiz bir alana sıkışıp
kalan “Rus Ermenileri”, doğal kaynaklardan ve denizden mahrum bir ülke.
Bu zayıf ülke Rusların isteği üzerine kimi zaman Türkiye ve Azerbaycan’ı
rahatsız ediyor.
Anlayacağınız
Ermenistan bölgede Rusların istikrarsızlık maşası olarak jandarmalık yapıyor. 30
yıldır Ermenistan’daki bütün hükumetlerin politikalarının temelini bu “jandarmalık”
oluşturdu. Bunun istisnası Ter Petrosyan idi. Petrosyan, Ruslarla ilişkileri
sağlam tutarak Azerbaycan ve Türkiye ile dahası ABD ve Batı ile de iyi
ilişkiler kurmak istedi. Rusya bu isteği kendisine tehdit olarak değerlendirdi
ve Ter Petrosyan’ı iktidardan düşürdü. Bundan sonra kurulan bütün hükumetler
Azerbaycan ve Türkiye ile sorunları kördüğüme çevirmeyi politik vazgeçilmez
olarak seçti.
Ermenistan
Kafkasya’da Rusların manivelası, maşası, jandarmasıdır. Ruslar bölge ülkelerine
kimi mesajlarını Ermenistan üzerinden de vermektedir.
İşte son
dönemlerde başlayan Ermenistan-Azerbaycan gerilimi de Rusların istemediği
politikalarla ilgili verdiği mesajdır. Bu “politikalar” Azerbaycan
politikaları olabileceği gibi Türkiye'nin yürütmekte olduğu politikalar da
olabilir. Olabilir, çünkü ilk akla gelen şey Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın İlham Aliyev ile sürdürdükleri diyalog Rusların yüz yıldır karşı
çıktıkları bir yakınlaşma ve iş birliğini içermektedir.
Kafkasya’daki
gerginlik Azerbaycan ile ilgili olsa da önemli bir hedef de Türkiye’dir. Bunun
en büyük kanıtı İran ve CHP’nin tutumudur.
BM,
Ermenistan’a, “İşgalcisiniz, Azerbaycan topraklarından çekilmelisiniz” derken,
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve eski monşerlerden Ünal Çeviköz, “Türkiye,
CİHATÇI GRUPLARI (Azerbaycan saflarında savaşmak için) bölgeye aktardı”
diyerek dünya kamuoyuna böyle büyük bir iftira ile ülkesini şikâyet etti.
Dün itibariyle
de Ermenistan AHİM’e başvurarak CHP Genel Başkan Yardımcısı Ü.Ç kişisinin “CİHATÇI”
yalanını delil göstererek Türkiye’yi şikâyet etti.
Olayları birbirinden bağımsız bellemeyin. CHP’li Ü.Ç. bu yalanının nereye varacağını, nereyi vuracağını, kime yarayacağını çok iyi bilmese CHP’ye Genel Başkan Yardımcısı olamazdı. Maalesef kimilerinin, “Son 10 yılda CHP ülkesine en hain, milletine en düşman kişileri bulup parti üst kademelerine taşıyor” sözlerinin ayakları yere basıyor.