‘Az Harca’ Türkiye!
O gün…
O gazete…
“Harca Türkiye” manşetini atmıştı…
Ben de, elim kalem tuttu tutalı…
“Ürettiğinden fazla harcama Ey Türkiye!” demişimdir.
Bugün de…
“Az Harca Türkiye!”
Tükettikçe büyüyecekmişiz!..
Evet, büyümek için daha çok tüketmeye yönelenler büyüdüler…
Lâkin enine, göbeğine!..
Uzun yıllar boyunca ne yaptık?
Özetle:
“Pakistanlı gibi üretip İsviçreli gibi tükettik”
İşin “İsviçreli gibi tüketme” tarafında biraz abartı olabilir…
Ama…
Yıllar yılı epeyce israf ettiğimiz de ortada…
Denemesi mi?
Bedava:
Elinize kağıt kalemi alın ve bugüne kadar “gerçekten” ihtiyacınız olmayanlar için hele hele zararlılar için “harcadıklarınızı” sıralayın…
Ve sonuca bakın…
Onu bunu bırakın, ben bir zamanlar şu “kola” denilen merete ne paralar vermişimdir; yazık, günah, Allah affetsin!..
Kalem çok…
Arkadaşlardan biri…
“Geçim sıkıntısı”ndan dertli.
Dedi ki;
“Görücü gelecekler diye koltuk takımlarını değiştirdik!”
Sordum:
“Neyi vardı ki eskisinin!”
Dostum;
“Hiçbir şeyi yoktu!” dedi.
“Tutturdular ille de, ‘Bunlarla olmaz. Bizim şanımıza yakışmaz!’ Çaresiz, borçlandık!”
“Ne kadarlık bir takım?”
“Sorma!”
Sormadım ama söyledi, rakam çok ciddi…
“Taksitle aldık ama!”
“A, ne iyi!”
Bir vesileyle gençlerle bir aradayız…
Bu yaştan sonra okul okumak!..
Cep telefonlarının kahir ekseriyeti çok pahalı…
Anneler, babalar hiçbir “fedakârlıktan” kaçınmıyor!..
Yeter ki okusun!..
x
Geçen bir arkadaş…
“Beni Çukurambar’a atar mısın?” dedi.
Attım.
Filanca mekânda arkadaşlarla lâflayacaklarmış…
“Ya, orada iki şey içsen asgari ücretlinin yevmiyesini verirsin. Ne lüzumu var?” dedim.
Güldü!..
Güler tabii!..
Efendim;
Evin “sigortası” atıyordu ikide bir…
Değiştirmek şartmış…
Konya Sokak’tan baktım…
Elektrikçinin istediği evsaftaki cihaz şu kadar para….
Biraz çok geldi.
Yedi sekiz dükkân dolaştım, aynısını ilk söylenenin yarısından biraz fazla paraya aldım.
Yanımdaki “geçim sıkıntısı çeken” arkadaş, “Ben olsaydım ilk dükkândan alırdım!” dedi.
“Niçin” dedim?..
“Hiç hep öyle yapıyorum!” diye bir karşılık verdi.
Sigara…
Her tarafı belâ…
Tek tük içerdik, Sağ olsun onu da Sayın Cumhurbaşkanı bıraktırdı.
Her tarafı belâ; israf tarafı da “servet” ki ne servet…
Günde bir paket içen, 30 yılda eni konu bir dairenin parasını havaya üflemiş oluyor…
“Alışmışım abi bir kere!”
Alışkanlık kötü.
İsraf…
Baktım, bir spor ayakkabı.
“Marka”!..
“Fırsatı kaçırma!” yazıyor.
Heyecanlandım!..
Sağlam marka, ayakkabı güzel görünüyor…
Alacaktım…
Yanımdaki…
“Gerçekten ihtiyacın var mı?” diye sordu.
“Bu fiyata bir daha bulunmaz!” diyecek oldum.
Soruyu tekrarladı.
Düşündüm, biri yeni, diğeri yeni gibi, öteki orta halde üç çift spor ayakkabım var.
Almaktan vazgeçtim…
Param da ithal ürüne gitmedi!..
Alsaydım duracaktı, dördüncü çift olarak.
Diz üstü bilgisayarım çökmüştü…
Tamir mamir tutmaz halde…
Mecburen yenisi alınacaktı…
“Dostlar”, almışken çok daha iyisini almamı tavsiye ettiler.
Ben de…
Bu işlerden anlamam malûm…
“Ya arkadaş, internete girmeye, yazımı ve fotoğraflarımı göndermeye yetsin tamam!” kafasıyla epeyce “uygun” fiyatlı bir dizüstü bilgisayar aldım.
Dört, beş yıldır bunu kullanıyorum.
İşimi tıkır tıkır görüyor…
Bana tavsiye ettikleri bilgisayarlardan birini alsaymışım, kullanmayacağım fonksiyonlara bir dolu para verecekmişim!..
Elimdeki bilgisayarın beni Allah ömür ve sağlık verirse en az iki yıl daha götürebileceğini tahmin ediyorum.
O zaman tavsiye ettiklerini alsaydım bana ne katacaktı ki?
Hiç!..
Güzel iş değil mi, el oğlunun malına niçin daha fazla para vereyim ki!..
Efendim;
Eskiden televizyon seyrederken ışığı yakmazdık.
Televizyonu da çok sınırlı bir şekilde kullanırdık.
Şimdi…
Televizyon izlensin izlenmesin açık; elektrikler de öyle, aynı anda dört yerde ışık yanıyor.
“Hastalık” gibi, oturulmayan ya da çıkılan bir yerde ışık yanıyorsa rahatsız oluyorum.
Misafirlikteyken de, açık bırakılan ışıkları kapatmak gibi bir huyum var.
Ne garip bir huy, alaycı alaycı bakanlar oluyor, farkındayım.
“Ohooo hep böyle hesaplı hesaplı yaşanmaz ki?” diyenler var.
Doğrudur da…
Çok ince hesaplar yaptığım doğru değildir; kitaba epeyce harcama yapıyorum mesela, çokları için boş iş!..
Biz efendim, biz…
Bir zamanlar epeyce büyüdük, yani yüksek büyüme dönemlerini yaşadık.
Büyüdük de, enine büyüdük, göbek taraflarından büyüdük.
Yüksek ve de enine büyüme dönemlerinde iç talep ve ithalat birlikte artıyor idi…
İthalat ve cari açıkta büyüme…
Paralar geliyordu, paralar “haz” veriyordu ama kaynaklar hep dışarıya gidiyordu.
Dışarıdan aldık ve birbirimize sattık daha ziyade.
Eloğlunun kendisini tekrar tekrar üretmesi için kendimizi tekrar tekrar tüketmeyi tercih ettik.
Alışmıştık, hoşumuza gidiyordu, iyi geliyordu, büyüyorduk, enine menine!.
Şimdi mesele, hani “Beka meselesi” denilen mesele, ithalatı iyice kısmakta…
Elektrik dışarıdan geliyor, petrol dışarıdan, doğalgaz dışarıdan, neredeyse her bir şey her bir şey…
Döviz açığını azaltmak şart…
Memleketi “borçla dönebilen memleket” olmaktan çıkartmak şart.
Bunun için de verimli çalışmak…
Verimli harcamak…
Gerçekten geçim sıkıntısı çeken çok sayıda vatan evlâdı var, Allah hepsine kolaylık versin…
Amma velâkin…
Bir yandan geçim sıkıntısından bahsedip, diğer yandan da paraları duman duman üfleme lüksüne sahip olanları anlamakta güçlük çektiğimi de ifade etmek isterim.
Bir yandan geçim sıkıntısı çekip, diğer yandan da israf edeni…
“El âlem ne der!” kafasıyla masraf edeni…
“Saygınlığı” gösterişte arayanı.
Havan kime insanoğlu!..