Aynılıktaki farklılıklar
Türkiye bir bayramdan bir bayrama koşarken arada iç ve dış politikada yaşananların yoğunluğu nedeniyle gündemin arkasını bile göremeden yeni meselelerde kendisini buluyor.
Vatandaşlarımızın tüm gündemlerini arkada
bırakan ekonomik zorlukları hiç de yabana atmadan her şeyi konuşmak gerekiyor.
Ben de elimden geldiğince, dilim
döndüğünce, kalemimi yamultmadan gördüğümü analiz ederek aktarmaya çalışıyorum.
İşte bu zorluklardan biri de Kurban
bayramında geldi çattı.
Kurbanlık almak isteyip de kurban
pazarlarından geri dönenlerle çocuğuna bayramlık alamayanların giderek arttığı
yeni bir bayramda işlerin daha iyiye mi yoksa daha kötüye mi gideceğini
bilmeden sürüyoruz arabayı...
Yolun sonu esenlik mi yoksa duvar mı 12 ay
sonra göreceğiz.
Ama bu süreçte gerçeğin er veya geç ortaya
çıkacağına şahit olacağımız olayları bugünden yaşıyoruz.
Mesela Konya’da darp edilen bir kadına
yardım etmek isteyen Kadir Şeker’in, engel olmak isterken kaza ile darp eden
kişiyi öldürmesi cinayet sayılmış ve 12,5 yıl hapis istemi ile demir
parmaklıkların yolu görünmüştü.
Bu dava toplumun içine bir türlü sinmedi.
Kadına şiddet olaylarında sadece
belirlenen vakalarda Avrupa’nın gerisinde olan Türkiye’nin kadın erkek
eşitliğinde yaşanan adaletsizliği toplumun genelinde hissetmesi Kadir Şeker
gibi duyarlılığı olanların harekete geçmesini sağlıyordu.
Fakat çıkan yargı kararı toplumun da
metabolizmasını bozmuştu.
Sonunda Yargıtay tarafından bozulan karar,
sonrasında 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi ile Kadir Şeker hakkında tahliye kararı
vererek toplumun vicdanını rahatlattı.
Aksi takdirde toplum, sokak ortasında
öldüresiye dövülene kimsenin müdahale etmediği garip bir durumu kanıksayacaktı.
Konya’nın garipliğinden midir bilinmez bu
hafta çok vahim bir olay yaşandı.
Konya Şehir Hastanesi'nde bir poliklinikte
tedavi gören bir hasta, çıkan tartışmada doktor Emre Karakaya'yı ve poliklinik
sekreterini tabancayla vurarak öldürdü, ardından intihar etti.
Bu kanlı olayı kimsenin kabul etmediği
ortadayken sanki toplumun duyarsızlığı varmış gibi Türk Tabipler Birliği’nden
iki gün iş bırakma eylemi kararı geldi.
Bu karara uymayanlar olduğu gibi şehir
hastaneleri önünde ciddi eylemler de yaşandı.
Hatta bir eylemde eylemcilere müdahale
etmek isteyen polislerden birinin kalp krizi geçirmesi tam bir paradoksu
gözlerimizin içine soktu.
Doktorlar biraz önce kendilerini itiştiren
o polise hemen yardım ettiler.
Doktorlar değerlerimiz ama doktorları
kışkırtıp arka plandaki hesapları gündeme getirenlere de dikkat etmeliyiz.
Polis şehit olurken, uçak düşünce hostes
hayatını kaybederken ya da öğretmenler öldürülürken kimse iş bırakmadı.
Hatta ve hatta teröre karşı savaş verilen
yıllarda bizzat teröristlerce bölge halkına hizmet verilmesin diye öldürülen
doktorlar olduğu zaman da TTB gibi yapılardan iş bırakma ya da kınama açıklaması
gelmedi.
Ülkenin menfaatini isterken demokratik
değerlere saygı duyarak protesto etmek isteyenlere o imkân verilmeli ama
demokrasi adı altında başka planları devreye sokanların yaptıkları da iyi
görülmeli.
Kimsenin maşası olmadan doğru görünenin
yanında olmanın zorluğunun yaşandığı garip bir dönemdeyiz.
Hani diyorlar ya, hepi topu 60-70 yıl
yaşayacağız. Dünyada yaşadığımız şu döneme bak!
Kırgınlıkların, küskünlüklerin son
bulduğu...
Olmaz ama böyle... diye başlayan
cümlelerin azaldığı bir gelecek için iyi olmak zorunda olduğumuz farkına
varalım.
Biz iyi olalım ki toplum da iyi olsun.
Biz uyanık olalım ki, toplum da oyun
kurmak isteyenlerin planlarına dâhil olmasın.
İç savaş diye savaş tamtamlarını
çalanların düzenine çanak tutmasın.
Bayramınız mübarek olsun kıymetli
okuyucularım.